Bazı gerçekleri hatırlatıp onun üstünden yeni bilgiler aktarmakta fayda var. Geçtiğimiz Cumartesi gününden beri (yakalayabildiğim kadarıyla) iktidar partisinin içinde aktörlerin gerçek yüzlerini ve karakterlerini tanımayanlar için tuhaf sayılabilecek gelişmeler yaşanıyor.
İtiraf edeyim; iktidar içinde izlediklerim bana oldukça sıradan geliyor.
“Muhteşem”in, Fas, Tunus, Cezayir gezisine başlamadan önce Pazar gecesi neden Ankara’ya gelemediğini sizlere aktarmıştım. Arkadaşları Kalkındırma Partisi içindeki sıkıntı yine tavan yaptı.“Kral öldü yaşasın yeni Kral” naralarının atılmasına ramak kaldı. AKP’liler kulis attıkları sosyetik mekanlarından evlerine çekildi. Ev toplantılarında sürekli durum değerlendirmeleri yapılıyor. Bir ev toplantısından çıkılıp diğerine gidiliyor. Herkes birbirinin peşini takip ediyor, “kim ve kimler hangi evden çıkıp hangi ev toplantısına katıldı” diye.
Gergin ve sıkıntılı süreçte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ince ayarlarını ve sinsi siyasetlerini de dilim döndüğünce aktarmaya çalışıyorum.
Abdullah Gül-Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesi ve arkasından gelen “Bülent abi” açıklamalarının ve yeni manevraların şifrelerini dünkü yazımda çözmeye çalıştım.
Cumhurbaşkanı ile CHP liderinin görüşmesinin perde arkası notlarından siyasi kulislere düşen bir iddia daha var;
“Gül, Kılıçdaroğlu’na Tayyip Erdoğan’ın süreci kötü yönettiğini söyledi”..
Abdullah Gül’ü de Tayyip Erdoğan’ı da yakından tanıyan bir gazeteciyim. “Muhteşem” kavgacıdır, sertlikten, restleşmeden çekinmez, hırslandığında duyguları aklının önüne geçer, geri vitesi yoktur. Hesaplaşmalarını çok uzak tarihlere ertelemez.
Abdullah Gül, yalandan güler, yapmak istediği sertliği içine atar yine de güler. Yüz yüze kavga etmeyi, restleşmeyi sevmez. Mücadeleyi arkadan dolanarak maşalarını kullanarak yapmayı tercih eder. Geri vitesi en az üç dişlidir.
Debriyaja ve gaza çok yumuşak basar dişli sesi, motor anvelesi duymazsınız. Hesaplaşmalarını bilinmeyen tarihlere erteleyebilir. Eti çürütüp yemeyi tercih eder. Kinlerini ve nefretlerini gülücüklerinin arkasına başarı ile saklar.
Bu küçük fotoğrafların ardından tekrar siyasi kulislerden notlara dönelim..
AKP kulisleri, Tayyip Erdoğan’ın Fas, Tunus, Cezayir gezisini iptal etmeyi düşünmediği ve ülkede yer yerinden oynarken kaçtığı iddialarına katılmıyor. “Muhteşem”e çok yakın bir kaynak şöyle dedi;
“Tayyip Erdoğan Pazar günü geziyi iptal etmek istedi. Çıkan olaylar yüzünden Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında çok yoğun bir telefon trafiği yaşandı. Sonunda Tayyip Bey’in geziyi iptal etmemesinde karar kılındı ve ikna edildi. Çünkü bu olaylar yüzünden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Köşk’e davet edecekti. Bu da başka bir krize sebep olabilirdi. Bülent Arınç’ın Köşk’e çağrılmasında karar kılındı. Cumhurbaşkanı da Bülent abiyle konuşmayı tercih etti.”
İktidar içindeki farklı kaynaklar da bu iddiayı doğruluyor.
Nitekim, Bülent Arınç’ın açıklamalarının ardından Köşk, medya temsilcileri üzerinden kulis ataklarını hızlandırdı.
“Yönetime Cumhurbaşkanı el koydu”, “Krizi Gül çözdü”, “Gül’den ince ayar” algılarının pekiştirilmesi için bilgilendirici notlar anlatıldı, “Beyefendinin sevgileri” iletildi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün şu sözleri sizce de çok garip değil mi?
“Bu ülkede on yıldır incinenler var…”
Bunu, AKP Hükümetinin ilk Başbakanı, Dışişleri Bakanı sonra da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül söylüyor.
Milli Bayramları Çankaya Köşkü’nde yaptırdığı çalışmalar ile kaldıran, “asla giymem” dediği smokini İngiliz Kraliçesi’nin karşısında reverans yaparak giyen, kadeh tokuşturan, Exeter mezunu, ABD’nin Müslüman Irak’ı işgal etmeden tüm gizli anlaşmaları yapan, Ermeni ve Kürt açılımlarının mimarı, Zanagillerin dostu söylüyor bunları. Türkiye’yi stratejik çukurluğa düşüren Ahmet Davutoğlu’nun, terör örgütü PKK ile yapılan tüm açılımların fikir babası Beşir Atalay’ın, ekonomiyi yalancı bahar havasına hapsedip milleti fukaralaştıran Ali Babacan’ın değerli hamisi ve abisi Abdullah Gül söylüyor bunları…
“Muhteşem” ile Abdullah Gül arasında pazarlık ve kavgaya çok şahit oldum. Haklı olduğu bazı yerlerde bile Gül’ün “Muhteşem”e çıkışabildiğine hiç rastlamadım. Hep yutkundu, sessiz kaldı. Ardından da geri mekanizmaları devreye soktu. Eğer bu danışıklı dövüş değilse Erdoğan çok ince bir ayara düştü.
İktidar partisi rotilleri dağılmış araba gibi nereye gittiğinin farkında değil. Bu da Türkiye’yi büyük felaket senaryosunun acı finaline doğru götürüyor.
AKP kulislerinde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde eski sisteme dönülmesi, yüksek sesle tartışılıyor. Her taraf, kafasına gelen şekliyle bir formül üretiyor.
AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın şu sözleri kafa karışıklığının aymazlığın, saltanat kavgasının ve milletin gerçek tepkisini anlayamamanın boyutlarını göstermeye yeter de artar;
“Biz halk iradesi diyerek Cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngördük ve politikamızı buna göre dizayn ettik. Şimdi bazı güçler Cumhurbaşkanını halk değil, eskiden olduğu gibi TBMM seçsin istiyor. Güçlü bir başkan değil, kontrollü bir Cumhurbaşkanı isteniyor. CHP ve MHP de bu plana destek verir. AK Parti’nin Cumhurbaşkanının TBMM’de seçtirecek yeterli sandalyesi var. Bu isim yine AK Parti’den çıkar ama, bizim halk iradesi söylemimiz sona erer, tezimiz çöker.”
Haklı tepkilerini sokakta haykıran milletimizin yeni bir turuncu oyuna alet olmaması, “Tayyip’ten kaçarken Gül’e yakalandık” diye pişmanlık duymamak için her yeri geldiğinde, ince ayarları tezgahlar hakkında uyarılarıma naçizane devam edeceğim!..