TBMM’nin düzenlediği Kompozisyon Yarışmasında Türkiye Birincisi Niğde’den Serap Afşar oldu. Niğde Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencisi Serap Afşar, 81 ilden katılan 243 kompozisyon arasında “Mum” adlı yazısıyla Türkiye Birinciliğini kazandı.


TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde düzenlenen “Bilgi Toplumunda İnternetin Rolü” konulu kompozisyon yarışmasında birinci olan Niğde Anadolu Öğretmen Lisesi 11. Sınıf öğrencisi Serap Afşar’a TBMM tarafından gönderilen dizüstü bilgisayar İl Milli Eğitim Müdürü Celalettin Ekinci tarafından verildi.

“Genç yazarlara büyük önem veriyoruz” diyen Milli Eğitim Müdürü Ekinci, gelecek yıl Genç Yazarlar Projelerinin olduğunu söyledi. Bu ülkenin düşünen, konuşan ve yazan insanlara ihtiyacı olduğunu vurgulayan Ekinci, “Öğrencilerin aktif olarak eğitimin içinde olmasını, yazmasını ve düşüncelerini ifade etmesini istiyoruz. İnternetle ilgili kompozisyonu ile Türkiye birincisi olan öğrencimiz Serap Afşar’ı tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” diye konuştu.

Konuşmaların ardından İl Milli Eğitim Müdürü Celalettin Ekinci, Serap Afşar’a ödülünü vererek, ailesi ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.

 

İşte Türkiye Birincisi Olan Eser:

MUM

Ne çaresizdi ellerim zaman akıp giderken. İçimde bir talan yeri hiç sönmemiş bir yangın vardı. Dinlemek isterdim hep. Sabahları penceremden saçlarıma doğan ışıl ışıl güneşin söylemek istediklerini. Tatmak isterdim yağmurlu havada arkadaşlarımla koşuşturmanın, ıslanmanın zevkini. Kırları dolaşmak isterdim ve ilkbaharın kokusunu doyasıya içime çekmek. İsterdim ki eskiden olduğu gibi koksun yağmur yağdığında her taraf ve gökkuşağı sarsın dünyayı ıslak çimenlerin ışıltısı, ıslak toprağın kokusuyla.

Makineler başında, internet denilen dünyanın içinde gittikçe arttı yalnızlığımız. Öyle çok uzak kaldık ki gerçek dünyadan, kendimize bile yabancılaştık. Sorsalar en çok neyi seversin diye sayamam belki, bir dünya kurmuşum sanal âlemde içinden çıkamıyorum ki. Masumane oyunlarla başladı her şey, gül sandığım çiçek büyüdükçe dikenlerini batırdı yüreğime. Keşke görebilseydim çocukken ayın aydınlık yüzü olduğu gibi karanlık bir yüzünün olduğunu ve her şeyin iyi yönü kadar kötü yönünün de bulunduğunu. Faydaları da vardı elbet, yaptığım ödevler, kontrol ettiğim hesaplar, tek tıkla merak ettiğim her şeyi bulabilmem ve en önemlisi sevdiğim, özlediğim uzaktaki bir kimseye bir tık sesi ile ulaşabilmem.

Oyunlardan ibaret sanmıştım çocukken bilgisayar ve interneti, büyüdükçe anladım işte tek sunduğu oyun değilmiş ki. İnsan bilmediği bir şeyi nasıl kullanabilir ya da yaşın verdiği bir şeydir bir çocuk için oyundan önemli ne olabilir? Hatırlıyorum da eskiden sokakta oynadığım oyunlar eve internet gelince terk edilmişti tarafımdan. Evde saatlerce başında durduğum bilgisayar mezarım olacak diye korkardı ailem, tuhaf olaydı doğrusu yemeğe bile gitmezdim bazen. Araba yarışlarım vardı. Her seferinde daha hızlı olmak, daha fazla güç ve daha fazla para kazanmak için çabalardım. Bazen baştanbaşa bir şehir bazen de bir lunapark inşa ederdim, sonra çiçekler ekerdim kurduğum işletmelerin kenarlarına. Rengârenk balonlar asar ve ışıl ışıl süslerdim pamuk şekerci amcanın dükkânını. Kalkmazdım elbet başından dış dünya o kadar renksiz gelirdi ki o oyunlardan sonra, gezmeye gitsek bile yanımda gelsin isterdim zira anlaşamaz olmuştum diğer çocuklarla. Her şey istediğim gibiydi çünkü sanal dünyada, her neye elimi uzatsam bir tık ile hallederdim. Baktım oyunu kazanamayacağım hemen en başa dönerdim. Gerçek hayattaki oyunlarda ise kesinlikle olamazdı böyle bir şey. Mızıkçıya çıkardı adım ve gittikçe uzaklaşırdım insanlardan, kendime sıklaşırdı adımlarım.

Büyüdükçe dert oldu yalnızlığım, nihayetinde ben de insandım. Okula başladığımda ise her şey boştu, herkes yalancı ve değersizdi gözümde. Okuldan gelince günün yorgunluğunu, kalbimin kırgınlığını atmak için o sanal dünya açardı bana kucağını. Silahlı, vahşice bir oyun, sevmediğim insanlardan alırdım intikamımı.

Sonraları pişmanlıklar sardı benliğimi, her bir zerreme kadar. Bir boşluktu zihnimdeki, kalbim tatsız, yaşamaya isteksiz. Nasıl kurtulacaktım içerisine düştüğüm boşluktan?  Kayık şirazeli bir teraziden doğru sonuç beklemek gibiydi internet başında sırf oyunlarla yaşamak. Büyüyordum işte oyunlar tat vermez oldu yine de bırakamadım interneti. “Bağımlılık yapıyormuş.’’ dediler, “Ben bağımlı falan değilim.’’dedim. Çünkü neler neler vardı bilirdim. İnternet kafe başında okula gidiyorum diye evden çıkan çocuklar görürdüm ya da okuldan kaçıp internet başında vakit harcayanları bilirdim. Ne yaşlı ayrımı vardı, ne de genç internet dünyası herkese hitap edebiliyordu netice de.

Çocuklar oyun oynuyordu,  gençler arkadaş arıyordu. Bazen arkadaş bulduğunu sanan bir genç karşısındakinin gerçekte var olmayan birisi olduğunu öğrenebiliyordu. Oyun üzerinden para kazanan bir çocuk parasını almak üzere kim olduğunu bilmediği birisiyle buluşmaya gittiğinde ortadan kaybolabiliyordu. Genç kızlar internetten tanıştıkları gence kaçabiliyorlardı sonrasını bilmeden ya da tam tersi bir delikanlı genç bir kız tarafından kandırılıp parası elinden alınabiliyordu. Sahte hesaplar açıp internet üzerinden insanları kandıran, iyi niyetlerini suiistimal edenler vardı ve böyle bir dünyada güvenmek çok yanlıştı. Kim bilir kaç bin kişi kandırılmıştı ya da kaç çocuk okulundan geri kalmıştı? Kim bilir kaç insan vardı eşiyle sırf internet üzerinden tanışıp daha sonra ayrılmış? Kim bilir kaç insan vardı, iyi niyetinin kurbanı olmuş? İnternet üzerinden güvenlice işlem yaptığımızı sanırken belki de bizi izleyen bir çift göz vardı. Belki de bizim hakkımızda bizim bile bilmediğimiz şeyleri biliyordu. İnternet üzerinden işlem yaparken kişisel bilgileri ele geçirilen insanlar, emekli parasını alacağını sanırken internet hesabından hesabının boşaltıldığını öğrenen amcalar, teyzeler yok muydu? Hesabından paraları boşaltılan insanlar, hortumlanan bankalar karşısında ki insana güvenirken kandırıldığını öğrenen insanlar vardı. Masumane bir şekilde internette gezinirken ummadığımız bir anda karşımıza çıkan uygunsuz fotoğraflar, zararlı içerikli siteler büyük küçük demeden insanın duygu dünyasını, bilinçaltını harap etmez miydi? Bir çocuk sanmaz mıydı ki karşısına çıkanların doğal bir şey olduğunu, potansiyel tehlikeli bir insan mı yetiştirmekti amacımız? Işıl ışıl gözlerle semayı süzecek, körpecik bir zihne sahip çocuğun yitişini izlemek miydi marifet?

Amaçsızca geçirilen her vaktin, insanın kendine ihaneti olduğunu anlatabilmekti asıl marifet. Binlerin yaptığını yapmak değil kimsenin yapamadığını yapmaktı marifet. Yıkmak kolaydı elbet zor olan ayakta durmak ve ayakta tutabilmekti. Yol gösterebilmekti yolunu kaybedene, yardım edebilmekti yardım isteyene ya da isteyemeyene ve her şeyden önemlisi insanın kendi değerinin farkına varmasıydı. Çünkü ancak kendi değerinin farkında olan yanlıştan sıyrılırdı.

Eğitmekti asıl olan saatlerce konuşmak, yasaklamak çare değildi ve olmamıştı hiçbir zaman. Bir ebeveyne düştü belki de en önemli görevler çocuğunu korumak adına. Seminerler düzenlendi elbet ama ne derece ulaştı amacına? Takip etmek gerekmez miydi internet kullanımıyla ilgili sorun yaşayan herkesi? Bir toplum içinde bulunuyorsak bir kişinin derdi aslında hepimizindi. Olanaksızlık tanımamak lazımdı çünkü isteyen, inandıkları uğruna her şeyi yapardı. Oysa bizler,bazı olayların yaşanmasını istemedik ama çabaları başkasından bekledik ve o başkaları kendilerinden beklediğimiz çabayı daha da başkalarından bekledi.. Hiç sonu gelmedi bunun ve değişmedi hiçbir şey, dünya suçlu oldu sonra. Kolay geldi oturduğumuz yerden her şeyin kendi kendine hallolmasını beklemek, internetle de alıştık buna ve belki git gide tembelleştik farkında bile olmadan. Kolay geldi belki çocukla ilgilenmek yerine bilgisayar başında oturmasını sağlamak ve zaman kazandığını sanmak, onun kanayan dizine tentürdiyot sürmek yerine bilgisayar başında kanayan hiçbir yerinin olmadığını, zarar görmeyeceğini düşünmek. Evet dizi kanamazdı belki, açıkta bir yarası olmazdı o çocuğun. Kalbi kanardı ama yüreğinin üzerine düşen yalnızlık çentikleri gözyaşlarına mezar olurdu. Gülsüz bir diken yetişirdi o mezarlıkta bilişim suçu da işlerdi o çocuk, sosyal, ahlaki yapıya da zarar verirdi. Hacklerdi belki bir siteyi dünyayı yerinden oynatır insanın hakkına girerdi.

Ayrı bir dünyada yer alırdı, ya sadece kendi olurdu ya da sadece istekleri, gerçek dünyaya dönerdi sırtını. Ne fayda beklersiniz siz bu insandan, gelecek adına hangi hayali kurmasını? Çürüttüğü bir ömrün farkında bile değilken insanlık adına ne yapmasını?

Bir mum gibi olduğu yerde her geçen dakikada tükenirdi o, ışığı gittikçe cılız bir hal alırdı. Belki bir sabah mumun ipi misali biterdi ömrü, ne ışığı kalırdı ne de kokusu ayaklarının ucunda birikense boşa geçen bir ömrün tortusu…

Serap Afşar

Niğde Anadolu Öğretmen Lisesi




Editör: TE Bilişim