Eğitim İş Niğde Şube Başkanı Timur Özkan yeni eğitim öğretim yılı nedeni ile bir basın açıklaması yaptı.
 
Özkan, açıklamasından şu görüşlere yer verdi.
 
 2011–2012 Eğitim-Öğretim Yılına yeni bakanla ve yeni sorunlarla başlıyoruz. Öğretmen yetiştirme ve öğretmen atamaları, yetersiz bütçe, ödeneksiz okullar, gerici kadrolaşma, öğretmen ve derslik açıkları, yok sayılan sanat eğitimi, günlük yaşamdan uzak, ezberci ve eleyici eğitim sistemi, bilimsellikten ve ulusal değerlerden yoksun müfredat programları genel sorunları oluşturmaktadır. Bu sorunlar sarmalındaki eğitim büyük bir çıkmazdadır.
 
Bütün bu sorunlar yetmiyormuş gibi yeni bakan 652 sayılı KHK ile eğitim sistemini temelden sarsan, Atatürk İlke ve Devrimlerini, Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldıran, ulusal eğitimi adeta dinamitleyen bir yasal düzenlemeyi dayatmaktadır.652 sayılı KHK ile eğitim sistemimiz küreselleşme adına kapitalist sistemin emrine sunulmaktadır.
 
Öğretmen Statüsünü Kaybediyor
Öğretmenin yetiştirilmesi, istihdamı, ekonomik durumu, çalışma koşulları gün geçtikçe kötüye gitmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik ve sosyal statüsü en üst sıralarda olan eğitim çalışanları, son yıllarda yoksulluk sınırının yarısına yakın bir ücretle açlığa mahkûm edilmektedir. Yoksulluk sınırının 3000 TL’ye dayandığı günümüzde eğitim çalışanları ortalama 1500 TL almaktadır. Eğitim çalışanlarının ücretlerini iyileştirmekle yükümlü olan siyasal iktidar ve Milli Eğitim Bakanı öğretmenleri, ek ders ücretlerini kaldırmakla tehdit etmektedir. Aynı bakan, öğretmenlerin çalışma saatlerinin azlığından şikâyet ederek 08–17 mesaisi uygulamayı düşündüğünü açıklamaktadır. Oysa dünyada eğitim çalışanları içinde en fazla çalışan, Türkiye’deki eğitim emekçileridir. Ülkemizde öğretmenin yıllık çalışma süresi 1832 saat iken, bakanın örnek aldığı OECD ülkelerinde, bu süre 1652 saattir.Yine sayın Dinçer öğretmenlerin 3 ay tatil yaptığını iddia etmektedir ki bu bilgide doğru değildir. Sayın bakanımız, açıklamalarıyla kamuoyunu yanıltmaktadır.
Eğitim çalışanlarına, Ocak’ta %4 + %4 oranında ücret artışı veren hükümet, yılın ilk yarısından sonra vergi dilimini %15’ten %20’ye çıkararak %5’i geri almaktadır. Bu “Deli Dumrul” mantığıdır. Kaşıkla verip kepçeyle geri almaktır.
Ayrıca her eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere ödenen eğitime hazırlık tazminatının, tüm eğitim çalışanlarına memur ve hizmeti olarak ayırmadan ödenmesi talebimiz de görmezden gelinmektedir.
Öğretmenleri kendi aralarında bölen, çalışma barışını zedeleyen apoletlendirme(uzman öğretmen, başöğretmen) sistemi, 1739 sayılı yasaya aykırıdır. Bu yasaya göre tüm öğretmenler uzmandır. Ayrı bir uzmanlık sınavına tabi tutulmadan tüm öğretmenler uzman sayılmalı, uzman öğretmen ücretinden yararlandırılmalıdır.
Özür grubu atamalarının yılda bir kez yaz aylarında yapılması,”ailenin bütünlük ilkesine, anayasaya ve insan haklarına” aykırıdır. Özür grubuna bağlı tayin isteme hakkı yeniden düzenlenerek, özrün oluştuğu her zaman uygulanabilmelidir.
Derslik ve Öğretmen Açıkları Kapatılamamıştır
Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçenin yetersizliğinden ve okul yapım işlerinin hayırsever vatandaşlara havale edilmesi nedeniyle derslik açıkları yıllardır kapatılamamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının rakamlarıyla 160 bin civarında derslik açığı bulunmaktadır. Hala bazı kent merkezlerinde 50-60 kişilik kalabalık sınıflarda ders yapılmaktadır.
Sokakta 400 bin civarında atanamayan öğretmen iş ararken, 160 bin öğretmen açığının olması anlaşılır bir durum değildir. Öğretmen açığının ücretli öğretmen uygulamasıyla kapatılmaya çalışılması, eğitimin niteliğini olumsuz yönde etkilemekte, her yıl sıfırcı öğrenci sayısını katlayarak artırmaktadır. Ayrıca bu durum 700 TL ücret verilerek köle gibi çalıştırılan (70 bin) ücretli öğretmen ordusu yaratmaktadır.
2002 yılında miting alanlarında “Atanamayan öğretmen kalmayacak.” diyen sayın başbakanın bu sözünü hatırlayarak, 400 bin atanamayan öğretmenin sorununu çözmesini bekliyoruz. .
Eğitime Yeterli Bütçe Ayrılmamaktadır
Ülkemizin geleceğini belirleyen eğitime yeterli bütçenin ayrılmaması nedeniyle eğitim giderleri yoksul halk kitlelerinin sırtına yüklenmektedir. Hükümetin 2011 yılı bütçesinde MEB’e ayırdığı pay, herkes için nitelikli eğitim hedefini gerçekleştirmekten çok uzaktır. Bu hedefe yaklaşmak için genel bütçenin %20’si, milli gelirin en az %6’sı eğitim bütçesine ayrılmalıdır. Oysa 2011 yılında genel bütçeden eğitime ayrılan pay bunun yarısından azdır. Bu bütçenin neredeyse tamamına yakını da personel giderlerine harcanmaktadır. Dolayısıyla eğitim yatırımlarına, eğitim planlanmasına ve geliştirilmesine yeterince pay ayrılamamaktadır. Özellikle ilköğretim okullarında sadece öğretmenin maaşı ödenmekte, okulların diğer tüm giderleri, değişik adlar altında velilerin cebinden karşılanmaktadır.
Kadrolaşma Eğitim Sistemini Tehdit Ediyor
Talim Terbiye Kurulu’ndan Anadolu’daki en ücra köy okullarına kadar partizanca ve gerici kadrolaşma devam ediyor. Bilimsel eğitimi dışlayan, liyakatsiz, bilgi ve beceriden yoksun yöneticiler, kayırmacı yöntemlerle ya da görevlendirme ile iş başına getirilmektedir. Güvenilirliği tartışılan sınavlarla ve haksız yere verilen üstün başarı ödülleriyle bir adım öne çıkarılarak yönetici yapılan yetersiz kadrolar, eğitimin niteliğini düşürmektedir. Bu yandaş ve kayırmacı anlayış yüzünden 1500 civarındaki il milli eğitim müdür yardımcısı ve şube müdürü görevlendirmeyle çalışmaktadır.
Ayrıca Anadolu lisesine dönüştürülen liselerde norm kadro nedeniyle öğretmen arkadaşlarımız ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Yaz-boz tahtasına çevrilen eğitim sisteminin bütün faturası öğretmenlere ve öğrencilere kesilmektedir.
Tablet kitap uygulamasının ne getirip ne götüreceği iyice hesaplanmadan, pedagojik sonuçlarının neler olacağı bilimsel verilerle ortaya konulmadan uygulamaya geçilmesi, yeni yeni sorunlar ortaya çıkaracaktır. Pek çok Avrupa ülkesinde dahi uygulanmayan bu sistemin alel acele Türk Eğitim istemine monte edilmeye çalışılması da çok manidardır.
Kısaca iktidara eğitim sisteminin yaz- boz tahtası olmadığını kez daha hatırlatmak istiyoruz.
AKP Döneminde Sanat Eğitimi Yok Sayıldı
Geleceğimiz olan çocuklarımızın estetik değerleri kazanmasında büyük önem taşıyan resim ve müzik dersleri yok sayılmış, ders saat sayıları azaltılarak norm kadroları düşürülmüştür. Bu durum geleceğimizi tehdit etmekte, estetik değerlerden yoksun yetişen çocuklarımız şiddete eğilimli bireylere dönüşmektedir. AKP döneminde iki okula ancak bir resim veya müzik öğretmeni düşmektedir. Birçok okulumuzda resim atölyesi ve müzik odası bulunmamaktadır.
Ezberci, Eleyici ve Sınav Odaklı Eğitim Sistemi Çocuklarımızın Ruh Sağlığını Bozuyor
Ulusal değerleri yok sayan, tüketim toplumunu özendiren, bireyci, sorgulamayan insan tipi yetiştirmeyi hedefleyen, bilimsellikten uzak müfredat programları günlük yaşamda kullanılmayan gereksiz bilgiler içermektedir.
Sınav kazanmaya odaklı bu programlar, çocukları sosyal yaşamdan uzaklaştırmakta ve ruh sağlıklarını bozmaktadır.
Bu, sınav odaklı sistem nedeniyle dershaneler mantar gibi çoğalmış, ortaöğretim saf dışı kalarak, devlet liseleri, “diploma veren formalite kurumlar” haline gelmiştir. Bugün ülkemizde 3367 genel lise bulunmasına rağmen, 4500 civarında dershane bulunması düşündürücüdür.
YÖK AKP’nin YÖK’ü olunca Sorunlar bitti mi?
Üniversiteleri vesayet altına alan alabilmek amacıyla 12 Eylül darbesiyle anayasal sistemimize sokulan ve 2003 sonrasında AKP’nin özlemlerine göre yeniden tasarlanan YÖK, hukuk tanımaz anlayışını devam ettirmektedir. Bilimsel özerkliği, akademik özgürlüğü yok eden YÖK, üniversiteleri adeta ortaöğretim kurumlarına dönüştürmüştür.
Siyasal iktidardan korkan üniversiteler, ülkemizin hiçbir sorununa yönelik bilimsel çözüm önerilerinde bulunamamaktadır. YÖK’e bağlı olan ve milyonlarca öğrencimizin geleceğinin belirleyen ÖSYM güvenilirliğini kaybetmiş, gençlerimizin emeğini çalan bir kurum haline dönüşmüştür. ÖSYM’nin yaptığı her sınava bir şaibe karışmış, ancak kurumun başındaki zat, toplumun pek çok kesiminin istifaya çağırmasına rağmen iktidarın korumasıyla görevinin başında kalmıştır.
Hukukun arkasından dolanmayı marifet haline getirmiş olan iktidar, YÖK eliyle, yurt dışında lise eğitimi alan Türk uyruklulara üniversite kapılarını sınavsız olarak açmakta ve bu yolla cemaat okullarına ayrıcalık yapmaktadır.
Eğitim-iş olarak, bütün bu sorunlara karşı kararlı bir mücadele yürüteceğimizin bilinmesini istiyoruz.
 
Kamuoyuna saygıyla duyrulur.


Editör: TE Bilişim