Cumhurbaşkanımızın gönlündeki parti hariç seçime giren diğer tüm partilerin seçim bildirgelerinde en ağırlıklı olarak ele alınan konu başlığı ekonomi. Daha doğrusu kötüye giden ekonomi. Tüm ekonomik veriler ekonomide krize doğru gidişin kaçınılmaz olduğunu işaret etmekte.

 

       Dolar, 05 Mayıs tarihi itibariyle cumhuriyet tarihindeki en yüksek seviye olan 2,78 sınırını zorladı. Nisan 2015 Tüfe-Üfe 1.63-1.43 bandında yükseliş trendini devam ettiriyor olması faiz indirimi üzerinden Erdem Başçı ve cumhurbaşkanı arasındaki sürtüşmeyle su yüzüne çıkan ekonomik kriz; asıl sebepleri örtükleştirmeye yarayan bir araca da dönüştüğünü geçtiğimiz aylarda yaşayarak gördük.

 

      Sadece Türkiye özelinde gelişen bir durum olmamakla beraber; dünya finans sektörü ve reel piyasalarda doların diğer para birimlerine göre hızlı bir değer kazanması söz konusu. Genel akım medyaya ait ekonomi kanalları ve iktidar bloğunda yaşanan durumun teorize edilmesinin de bir aracına dönüşen bu pozisyon; “Doların hızlı yükselişi sadece Türkiye özelinde değil, dünya piyasalarındaki doların hızlı değerlenmesine bağlıdır” sözleriyle geçiştirilmeye çalışıldı. Böylece içinde bulunduğumuz krizin faturası ve vebali, AKP’nin ekonomi politikalarının üzerinden atılması amaçlanmakta.

 

        Doların dünya ölçeğinde önlenemez yükselişinin temelinde 1 Dolar = 35 Ons altın formülasyonu olduğu saklanıp, ABD hegomenyasını artırmak ve “piyasaları canlandırmak” mavalıyla karşılıksız para basarak dolaşıma arz etmesinden kaynaklı dolar bazlı borçlanan ülkeler FED’in (ABD Merkez Bankası) faiz artırımı veya düşürümüyle orantılı olarak bağımlılık derecesine göre kendi pozisyonlarını koruma derdine düşmüş durumda.

 

       ABD Merkez Bankası FED tarafından basılan bol ve karşılıksız dolar, Türkiye’deki ayrıcalıklı ve iktidara yakın zümrelerin inşaat ve finans rantı üzerinden hızlı ve aşırı şekilde sermaye yoğunlaşması yaşamasına yol açtı. Buna karşılık, enflasyon rakamlarında geçmiş senelere görece düşüklük, sokağın ve ezilenlerin cebine aynı şekilde yansımadı. Genel borçlar dengesi içerisinde, kaynağı belirsiz para akışı milyarlarca doları buldu. Hizmet-AKP ittifakının bozulması ve 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuyla ayyuka çıkan çarpık işleyiş, sürecin bu zamana kadar nasıl yönetildiğine dair de güçlü bir fikir sunmaktadır.

 

       Tüm bunların yanında; 2008’den bu yana, neoliberal talan yasalarıyla özelleştirmelerin hızlandırılması ve devlet iştiraklerinin günü kurtarmaya yönelik hızlı ve el altından satışı, sürecin en temel çıkmazlarından birisi oldu.(hızlı demir yolları, duble yollar, satılmamış dereler ve sı kaynaklarından gayri özelleştirecek bir şeyleri kalmadı diyeceğim. Lakin temiz havayı bile satmayı göze alan bir iktidarımız olduğu için diyemiyorum. Her geçen gün hiç aklımıza gelmeyen doğal kaynakları satabilirler.)

 

       Ekonomi ayaklarını genellikle inşaat sektörü dışında, yabancı şirketlere yarı mamul ürünlerin montajı için ucuz iş gücü sunmakla istihdam eden ve temel ihracatını AB ülkeleri ve Rusya’ya yapan ülkemiz, bu denklem içerisinde krizinden en kırılgan şekilde etkilenecek ülke vasfı taşımaktadır. Keza Euro bölgesinde son 5 yıldır devam eden kriz ve geçtiğimiz aylarda Ruble kriziyle cebelleşen Rusya, gelişen dünya krizinden azade değildir.

 

      İlk sinyallerini Gezi günlerinde veren ve yaklaşık bir senedir FED’in faiz oranlarında artışa gideceği söylentisi, başta Türkiye olmak üzere birçok dünya ekonomisini derinden etkiledi. Amerika dışına çıkan sermaye ve karşılıksız dolar, tekrar ülkesine geri dönüyor. Bu denklem içerisinde, bolluk dönemi sona erdi denilebilir.

 

      Borsasının ve banka sermayesinin yüzde 60’lık kısmı yabancı sermayenin elinde olan ülkemiz, bir çıkmazın içerisinde. Erdem Başçı ve cumhurbaşkanı arasındaki gerilimin ana eksenini oluşturan faiz tartışmaları da bu bağlamda bir yere oturmaktadır. Faiz indirimiyle iç talebi canlandırma isteği, yerli şirketlerinin hâlihazırdaki borç batağına ve çoğunlukla dolar üzerinden hammadde ihtiyacını karşılar pozisyonu, bir çıkmaz olarak sıkıntı yaratıyor. Dünya krizini tetikleyen bu manipülasyon, hızlı bir şekilde çıkış yapan yabancı sermaye ve düşük talep riski, kitlesel ve yoğun işsizliğin yanında 2001 krizini aratır şekilde enflasyon rakamlarının yükselmesine yol açıyor.(Nisan 2015 Tüfe- Üfe 1.63-1.43)

 

      Haziran seçimlerine sayılı günler kala AKP, sonun başlangıcı olan bir sürecin içerisine girdi. Ağrı benzeri olaylarla ve 1 Mayıs kutlamalarına yönelik baskı şiddet politikalarıyla tek başına iktidar olmak için son umut şovenizmi kaşıyan AKP ve başkanlık sistemi hayalleriyle şehir şehir meydanlarda seslenen Erdoğan, süreci hiçbir manada yönetemez pozisyondadır.   

 

      Doların beklenen yükselişi, sokak hareketlerini ve kitlelerdeki hâlihazırdaki memnuniyetsizliği körükleyecektir. İktidarda oldukları 13 yıllık dönem içerisinde, özelleştirmeler, finans manipülasyonları ve esnek üretim üzerinden mevcudiyetini ikame eden mevcut siyasi iktidar, bu ekonomik pozisyon içerisinde 7 Haziran sonrası iktidarını tek başına sürdüremez durumdadır. Bu günlerde hesap kitap yapanlar ekonomiye bakmayı unutmasınlar.