Başbakan Erdoğan,  “Devlet eliyle tiyatro olmaz. Özelleştireceğiz” açıklaması yaptı. Devlet eliyle tiyatro olur ya da olmaz o ayrı bir konudur. Ancak Başbakan, AKP’nin 2002 yılında iş başına geldiğini de unutmuş görünüyor. AKP iktidarı döneminde devlet eliyle 2002 yılından 2012 yılına kadar tiyatro olmuş. On yıldır, hem de AKP döneminde bal gibi devlet eliyle tiyatro olmuş da bugün neden birden bire  “devlet eliyle tiyatro olmaz” noktasına gelindi?
Bunun nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Tiyatroları’nda yaptığı yeni düzenlemedir. Bu düzenleme ile Şehir Tiyatroları’nın yönetiminde Belediyenin idari bürokratlarının yetkileri genişletildi. Sorun da buradan çıktı. Eğer sanatçılar Büyükşehir’in yaptığı bu düzenlemeyi kayıtsız şartsız kabul etselerdi, devlet eliyle tiyatro olacaktı. Sanatçılar buna karşı çıkınca Büyükşehir Belediye Başkanı aradan çıktı, Başbakan devreye girdi ve  “Devlet eliyle tiyatro olmaz” deyiverdi. Başbakan gerçekte bir ideali dile getirmiş oldu. Sanatın sahibi toplum olmalıdır. Toplumun önemsediği, sahiplendiği, desteklediği ve itibar ettiği sanat yaşar. Böyle bir toplumda devletin ayrıca tiyatro ile meşgul olmasına gerek yoktur. 
Ancak Türkiye’nin dünkü ve bugünkü şartlarında şehir tiyatroları belediyeye bağlı olarak icra-i sanat etmekteydi. Belediye yalnızca idari konularla ilgili olarak inisiyatif kullanıyor, yapımcı gibi davranıyordu. Büyükşehir’in yaptığı son düzenlemeyle idari bürokratların yetkileri giderek genişlemişti. Son zamanlarda Şehir Tiyatroları’nın yönetiminde iki başlılık hâkimdi.
Yeni yönetmelikle Büyükşehir’in bürokratları, repertuvarla birlikte, hangi oyun oynanacak, kim yönetecek, kim oynayacak hepsine karar verir hale gelmiş oluyor. Sanatçıların yönetime katılımını da bu düzenleme büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. 
Şehir Tiyatroları yeni düzenlemeyle iktidar partisine bağlı ideolojik bir aygıt haline gelmiş oluyor. İtirazlar da bu noktadan yapılmaktadır.
Yeni düzenleme, Şehir Tiyatroları’nı ‘parayı verenin düdüğü çaldığı’ bir mekanizma haline getirmiş oluyor. Klasik demokrasi anlayışı yerine sermaye demokrasisi anlayışı geliyor!
Diğer yandan tiyatroların devlet ya da özel ellerde olması sorumsuz davranışların mazereti de olamaz. Sosyal ve kültürel faaliyetlerde sorumluluk bilinci içinde toplumsal değerlere saygı esas olmalıdır. Bu hususu özellikle not etmek gerekiyor.
“Devlet eliyle tiyatro olmaz” söylemi etkileyicidir ama gerçekçi değildir. Paris, Londra, Vaşington, Berlin ve Moskova gibi büyük şehirlerde de kamu kurumlarının tiyatro ve sanat kurumlarına destek verilmektedir. ABD’de tiyatrolar bütçelerinin %75’ine yakınını devlet, belediye ve vakıflardan alırlar. Ancak bu ülkelerde kamu, sanatın içeriğine yönelik müdahaleyi aklından dahi geçirmemektedir. Dünyanın hemen her yerinde devletin tiyatroya önemli miktarlarda maddi katkı yaptığı biliniyor. Tiyatroların özelleştirilmesi uygulaması dünyanın hiçbir yerinde şimdilik yoktur. Özelleştirmenin içerik ve özellik kaybına neden olacağı da yaygın kanaatler arasındadır.
Bazı ülkelerde tiyatrocular, “polis, maliye ya da ordu özelleştirilemeyeceği gibi tiyatro da özelleştirilemez”  görüşünü ileri sürmektedirler. Ancak burası Türkiye, burada Başbakan istedikten sonra olmaz diye bir şey olmaz! Bir yasal değişiklik ya da yönetmelikle bir anda Osmanlı’dan günümüze süregelen gelenekler değiştirilebilir. Tarih yeniden yazılır, kimlik yeniden tayin edilebilir. Çünkü bu ülkede siyasetin kültür üzerindeki etkisi her yerden daha başkadır.
Devlet eliyle tiyatro olmaz mı, sorusunu cevaplandırmak için Türkiye’deki anfiteatrlara bakmak yeterlidir. Oralarda Aspendos, Milet, Efes, Afrodisyas vb. tiyatrolar vardır. Onların etrafına kurulmuş kent devletleri söz konusudur. 
Türkiye’de de ‘Devlet Sanatçısı’ varsa devlet eliyle tiyatroları da olacaktır!