Önce Ahmet Şık ile Nedim Şener’in evleri basıldı. Biz “Yanlışlık olmuştur, düzelir” dedik.

Sonra Ahmet ile Nedim gözaltına alındı. Biz “Tutuklama kararı çıkmaz” dedik.
Sonra Ahmet ile Nedim’i tutukladılar. Biz “İlk itirazda serbest kalırlar” dedik.
İlk itirazda serbest kalma durumu olmadı. Ve biz de tuttuk gösteri yaptık.

Bu arada hükümet yanlısı cepheden şu tür sesler yükseliyordu:
“Haber yaptıkları için, kitap yazdıkları için tutuklanmadılar... Onlar gazeteci değil, silahlı terör örgütü üyesi... Bekleyin, neler çıkacak neler...”
Bekledik.
Çıka çıka yayınevi baskını çıktı.
Önceki gün “İthaki Yayınları” basıldı.
Ahmet Şık’ın henüz yayınlanmamış kitabı toplatıldı.
Ve böylece...
Ahmet’in kitabı, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde henüz basılmadan polis tarafından toplatılan ilk kitap” unvanını almış oldu.

Aslında biz alışığız bu tür vakalara.
Bu topraklarda kitaba “terör aygıtı” muamelesi yapmak, bir ara neredeyse milli spor haline gelmişti.
Evlerimizde bulundurduğumuz bazı kitaplara hâlâ “darbede ilk yakılacak kitaplar” gözüyle bakarız.
Hepimizin darbe anılarını, “Sakıncalı kitapları evin arka bahçesinde nasıl da yakmıştık” tarzı öyküler süsler.
Sadece...
Henüz yayınlanmayan kitapların toplatılması durumuna aşina değildik, sağ olsun “yeni yargımız” sayesinde onunla da tanışmış olduk.

Ama ne kadar alışık olursak olalım, sonuçta insanız işte, yine de yadırgamadan edemiyoruz.
Düşünsenize:
“Darbeler olmasın, özgürlük olsun, kitaplar toplatılmasın” diye başlayan bir dava, sonunda “yayınevi basma, yazar hapsetme, kitap toplama” operasyonunun aracı haline geldi.
Ben artık şunu gayet ciddi bir şekilde merak eder oldum:
Madem darbe karşıtı ortamda kitaplar daha basılmadan toplatılıyor, peki darbe olsaydı ne olacaktı?

Ne diyebilirler
TAYYİP ERDOĞAN: “Yayınevi, yayıncılık faaliyeti nedeniyle basılmamıştır”.
BEŞİR ATALAY: “Amerika’da basılan yayınevi sayısı bizden çok fazla”.
GENÇ YANDAŞLAR: “Duyumlarımız var... O yayınevinden acayip şeyler çıkacak”.
EGEMEN BAĞIŞ: “Avrupa önce kendi tarihinin hesabını versin”.
EKREM DUMANLI: “Bir şeyin kitap olması, ona dokunulmazlık sağlar mı? Kitap da olsa suçlu suçludur”.
DEDEKTİF YANDAŞLAR: “Sırada beş yazar, üç yayınevi var”.
CENGİZ ÇANDAR: “Türkiye bağırsaklarını temizliyor”.
ETYEN MAHÇUPYAN: “Ben demiştim”.
ŞAHİN ALPAY: “Öyle güzel gelişmeler oluyor ki, ufak tefek hukuki sorunlara takılıp kalmamak lazım”.
RADİKAL YANDAŞLAR: “AK Parti yine en yüksek oyu alacak. Çatlayın, patlayın”.

‘İmamın Ordusu’ kitabını yayınlayalım
ŞANAR Yurdatapan bundan kısa bir süre öncesine kadar “yargılanmış ve ceza almış metinleri” bir araya getiriyor ve bazı aydınların imzasıyla yeniden yayınlıyordu.
Bu faaliyetin mesajı şuydu:
“Bu metinlerde yazılan hususlara katılmıyoruz ama bu metinlerin yazarlarının yargılanmalarına da rıza göstermiyoruz. Bizi de bu metinlerin yazarı olarak değerlendirip yargılayın...”
O dönem...
Tayyip Erdoğan’ın mahkûmiyetine neden olan şiir de yayınlanmıştı bu kapsamda, cezaya sebep olmuş en Kürtçü metinler de...

Madem artık iş “yayınlanmamış kitabın toplatılması” olayına kadar geldi dayandı.
O zaman biz de...
Hep birlikte “İmamın Ordusu” adlı kitabı yayınlama işine girişelim.
Savcılardan kaçırılabilmiş bir metni kitaplaştıralım.
Şöyle bin imzalı bir kitap...
Hepimizi toplayıp Silivri’ye götürecek değiller ya...

Klas duruş için 8 tavsiye

BİR: Başörtüsü takanların kahir ekserisi, türban dışındaki özgürlük alanlarına yüz vermeseler de biz türban özgürlüğünü savunmalıyız.
İKİ: Özgürlükler konusunda iddialı olan iktidar partisiyle mücadeleyi, ancak özgürlük bayrağını daha yükseğe asarak gerçekleştirebiliriz.
ÜÇ: Bir siyasi gruba ya da cemaate “Ben bir zamanlar sizin haklarınızı savunmuştum” diyerek bir tür diyet talep etmemeliyiz. Hak savunuculuğu, gruplar ya da cemaatler için yapılmaz, ilkeler için yapılır.
DÖRT: Dönmek, vazgeçmek, fikir değiştirmek herkese anasının ak sütü gibi helaldir. Yeter ki hesabı verilsin. Yeter ki nereden nereye gelindiğinin nedenleri anlatılsın.
BEŞ: Bir partinin taraftarı olmak ya da bir cemaatin içinde erimek, eğer bizi adil olmaktan alıkoyuyorsa aidiyetimizin dozajını gözden geçirmek zorundayız.
ALTI: Fikir tartışması “yenmek” ya da “yenilmek” bağlamında yapılmaz. Bazen bir tartışmadan, görüşlerimizi değiştirerek çıkmasını başarabilmeliyiz.
YEDİ: En sevdiklerimize karşı yapılan haksızlıklara itiraz etmek kolaydır. Zor olan en sevmediklerimize karşı yapılan haksızlıklara itiraz etmektir. Zoru başarmalıyız.
SEKİZ: Kendi cemaatimizin ya da grubumuzun yanlışlarını gördüğümüz anda haykıralım. Bunu yapamazsak hayatımız boyunca “birey” olabilmenin o muhteşem tadına varamayız.

Büyük konuşuyorumHayatımın hiçbir döneminde milletvekili aday adayı olmayacağım.
Hiçbir zaman herhangi bir teamül yoklamasına girmeyeceğim.
Aday da olmayacağım.
Devran döner ve bugünün alttan alıcıları rövanş almaya kalkarlarsa Şamil’e bile kalkan olacağım.
Hiçbir zaman bir şiir albümü çıkarmaya heves etmeyeceğim.
Roman yazma furyası bu hızla gittiği müddetçe roman yazmayacağım.
Herhangi bir jüride üyelik yapmayacağım.