1993 ve 1994 yılları PKK terörüne en fazla şehit verdiğimiz yıllardır. Milliyet gazetesinde yayınlanan bir tabloya göre 1993 yılında 2 bin 194, 1994 yılında ise 2 bin 137 şehit verilmiştir. 1994 yılından itibaren giderek azalan şehit sayısı, terörist başı Abdullah Öcalan’ın yakalandığı 1999 yılında 319 olarak gerçekleşir. Şehit sayısı 2000 yılında 46, 2001’de 28 ve 2002 yılında da 7 olacaktır.

Siyasiler, Abdullah Öcalan’ın asılması taraftarı değildir. Deniz Baykal, “Öcalan’ı asarsak onu büyük bir cezadan kurtarmış oluruz. Öcalan ömür boyu dört duvar arasında kalıp kendiyle hesaplaşmalıdır.” der. Mesut Yılmaz ise “Öcalan’ın, idam edilmesi halinde mite, efsaneye dönüşeceğini, ona bu fırsatın verilmemesi gerektiğini düşündüklerini” söyler. Batı da aynen böyle düşünmektedir: Öcalan asılmasın, cezaevinden de işimize yaramaya devam etsin…

3 Ağustos 2002 tarihinde, TBMM’de DSP-MHP-ANAP hükûmeti döneminde “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar hariç” idam cezası kaldırılır. Ankara 2 No’lu DGM’ce Öcalan’a verilen idam cezasının ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmesine karar verilir. Öcalan’ın idam edilmeyecek olması AB tarafından memnuniyetle karşılanır…

3 Kasım 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti ya da AKP) tek başına sandıktan çıkar. Abdullah Gül başbakan olur. 9 Mart 2003’te gerçekleştirilen ara seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan Siirt milletvekili olarak meclise girer; Başbakan Gül’ün istifasını sunmasıyla, 14 Mart 2003 tarihinde “emaneti” devralır ve başbakanlık görevine gelir.

Şubat 2003’te Milliyet gazetesinde yayınlanan bir habere göre Kuzey Irak Parlamentosu, Türkiye’yi de içine alan bir Kürt bölgesini gösteren harita yayınlar. 1999 ile 2004 yılları arasında PKK ateşkes ilan etmiştir. 2003 yılından itibaren sanki yeniden düğmeye basılmış gibi terör olayları yavaş yavaş tırmanışa geçer. Bomba yüklü kamyonlar patlatılır, polis ve jandarma noktalarına saldırılar düzenlenir; evler basılarak asker ve aileleri taranır. Kuzey Irak’a yapılan sınır ötesi kara harekâtında 27, Aktütün’de ise 17 er şehit olur. 2009 yılına kadar şehit sayıları yeniden 100’ün üstüne çıkmaya başlar.

2005 yılında PKK’nın şehir yapılanması KCK (Koma Civakên Kurdistan, Türkçe anlamı ise Kürdistan Topluluklar Birliği) kurulur. 2005’te Başbakan Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada; “Kürt sorunu benim sorunumdur. Her sorunun çözümünün adresi biziz.” der. 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Abdullah Gül, Kuzey Irak için “Kürdistan” ifadesini kullanır. Mayıs ayında ise “Kürt sorunu Türkiye’nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir.” şeklinde açıklama yapar. PKK tek taraflı ateşkesi uzattığını bildirir.
Neler olmaktadır?

29 Mart Yerel Seçimlerinde Kürt siyasi çizgisinde faaliyet gösteren Demokratik Toplum Partisi (DTP) oylarını yükseltir. DTP’li Pervin Buldan duyduğu coşkuyla; “Kürdistan sınırlarını belirledik. Yani, Van’ı aldık, Siirt’i aldık, 86 yıllık geleneği bozarak Iğdır’ı aldık. Hakkâri’de yüzde 90’lara varan oy oranına ulaştık. İsteseler de, istemeseler de bugün bu coğrafyada, kabul etseler de etmeseler de Kürt halkı vardır. Bu coğrafya, Kürdistan coğrafyasıdır. Bugün bu ülkede sayın Abdullah Öcalan, bu halkın iradesidir.” açıklamasında bulunur.

Dedik ya düğmeye yeniden basılmıştır. Kürtçü partilerin toplantı, miting ve kongrelerinde Türk bayrakları yer almamaya, İstiklâl Marşı söylenmemeye, saygı duruşunda bulunulmamaya başlanır. Adına “Çözüm süreci, açılım süreci, demokratik açılım veya Kürt açılımı” denilecek olan süreç başlatılır. 2009 yılında da devamı niteliğindeki “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” hayata geçirilir. DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, “Demokratik özerklik, İskoç modeli, federalizm ya da bağımsızlık, hepsinin tartışılması gerekir!” der. DTP’li Hatip Dicle de, “Demokratik özerklik projesi çerçevesinde Türkiye’nin üniter yapısını bozmadan 20-25 bölgeye ayrılması gerekir” tezini ortaya atar. Başbakan Erdoğan’a göre ise Türkiye’de 36 etnik unsur vardır… BDP’ li Osman Baydemir “… Özerk Doğu Karadeniz olacak, Özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda Demokratik Türkiye Özerk Kürdistan olacak… Bununla birlikte her bölgede bölgesel parlamento olacaktır. Bu bölgesel parlamentolardan bir tanesi de Kürdistan Bölgesel Parlamentosu olacaktır… Belediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk bayrağımızla sarı kırmızı yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur?” der. Adalet Bakanlığı, AİHM’e verdiği “Öcalan’ın koşulları değişecek” taahhüdü doğrultusunda Öcalan’ın tecridini kaldırır ve on yıldır kaldığı yerden İmralı’ya nakleder; yanına da arkadaş olarak dört PKK’lı ile bir TİKKO davası hükümlüsünü gönderir. İmralı cezaevi Öcalan’ın avukatları, partisinin mensupları ve ailesi tarafından âdeta “yolgeçen hanı” na çevrilir.

Çözüm sürecinde yaşananlar hâlâ hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır; Habur rezaleti, 62 sanatçıdan oluşturulan “âkiller” grubu, 21 Mart 2013 ve 21 Mart 2015’te Abdullah Öcalan’ın mektubunun hem Türkçe hem de Kürtçe olarak Nevruz kutlamaları çerçevesinde Diyarbakır’da okunması, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne Türkçe ile birlikte Kürtçe “Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi” yazılı yeni bir tabela eklenmesi, Kürdistan Partisi’nin kurulması, vs…

Kobani olayı… IŞİD (2002’de kurulan Irak ve Şam İslam Devleti)’in Suriye’nin Kürt kantonlarından biri olan Kobani’yi kuşatır ve kaçan yüz bin Kürt Türkiye’ye sığınır. IŞİD’in elindeki Musul konsolosluğunda görevli 49 rehine Türkiye’ye getirilir. Öcalan, “Kobani düşerse çözüm süreci biter” açıklamasında bulunur. ABD Kobani’de PKK’nın Suriye yapılanması YPG’ye havadan silah ve mühimmat indirir. Türkiye’nin Suriye’ye askerî operasyon yapmasına ve yabancı askerlerin Türkiye’de bulunmasına izin veren tezkere TBMM’den geçer. Öcalan’ın mektubu bu kez TBMM’de okunur. Bir terör örgütü liderinin “memleket yönetimine dair” önerilerinin, tarihte ilk kez TBMM tutanaklarına geçirilmesi sağlanmıştır. HDP yönetimi Kobani nedeniyle herkesi “sokağa” çağırır. Çıkan olaylarda iki gecede 46 kişi öldürülür, 682 kişi yaralanır. 35 şehir 68 ilçede çatışma çıkar; yüzlerce okul, işyeri, kamu binası, banka şubesi, onlarca PTT şubesi, siyasî parti ve dernek binası tahrip edilir, yüzlerce resmî ve sivil otomobil kullanılamaz hale gelir, marketler yağmalanır. Yedi şehir; Diyarbakır, Batman, Muş, Siirt, Mardin, Bitlis ve Van’da sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Amerikan haber kanalı CNN International Kobani olaylarını aktarırken yayınladığı haritada Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizi “Kürdistan” olarak gösterir. Abdullah Öcalan, cep telefonundan HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a Kobani olayları için “sağduyu çağrısı” mesajı gönderir ve olaylar bıçak gibi kesilir… Ve ABD’ den bir açıklama gelir; “Işid’le mücadele etmek için PYD ile temas halindeyiz.” Ardından ABD Başkanı Barack Obama’nın Başbakan Erdoğan’a telefon etmesi ile Türk topaklarından Kobani koridoru açılır…

Tarih 29 Ekim 2014. Başka tarih yokmuş gibi Barzani’nin silahlı kuvvetleri Cumhuriyet Bayramı’nda silahlı teçhizatlarıyla Türk topraklarında âdeta resmigeçit yapar. Erbil’den yola çıkan silahlı konvoy, Habur’dan Türkiye’ye girer; Şırnak, Mardin, Şanlıurfa güzergâhını katedip, Kobani’ye geçer. Türk topraklarında Kürdistan bayraklarıyla karşılanırlar; kurbanlar kesilir, havai fişekler patlatılır, halaylar çekilir. Yüzlerce otomobil konvoya eşlik eder. Bir bölüm silahlı güç THY uçakları ile Erbil’den havalanıp, Şanlıurfa’ya iner. Benzin istasyonunda yedikleri lahmacunların parasını devletin Şanlıurfa valiliği öder. Böylece Kobani olayı ile Suriye tezkeresindeki “Türk topraklarında yabancı asker bulundurulması” maddesinin nedeni 29 Ekim 2014’de anlaşılmış olur.

Türkiye, PKK terörünü sonlandırabilmek ve barışı sağlamak adına, 16 Temmuz 2014’te “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” çıkararak önemli bir adım atar. Ancak terör örgütleri bu süreci silah bırakmak için değil bilakis ülke içinde yeni yığınak ve silah depoları oluşturmak ve çatışmaları şehirlere taşımaktan yana kullanırlar. Tüm faaliyetlerde örgüte bölge belediyelerince de destek verildiği iddiaları basında yer alır. 2015’te Suruç katliamı ve ertesi gün iki polisin şehit edilmesiyle sonuçlanan Ceylanpınar cinayetleri sonrasında 23 Temmuz 2015 günü Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik hava operasyonları çözüm sürecinin fiilen bitmesine neden olur. Ardından “Hendek operasyonları” olarak bilinen askerî operasyonlar başlar.

Çözüm sürecinin sağladığı “hoşgörü” ortamını fırsat bilen PKK ve yandaşları başta Sur, Cizre ve Nusaybin ilçe merkezleri olmak üzere çeşitli mahallerde hendekler kazarak bölgeye ulaşımın önüne geçmek için silahlı mücadeleye girişirler. Bölgede polis ve askerî araçların kentlerin içine girmesini engellemek amacıyla hendekler kazarlar. Örgüt elemanları yol kontrolleri yapmaya başlar. Askerî operasyonların yapıldığı bazı bölgelerde sokağa çıkma yasakları uygulanır. Bazı bölgeler de geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilir ve bir dizi tedbir alınır. Bu olaylar Nusaybin’de büyük tahribatlara sebep olur. İlçe yaklaşık dört ay kapalı kalır ve altı mahalle tamamen yıkılır. Nisan 2015’te Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit yeniden derinleştirilir. 7 Temmuz 2015-27 Mart 2016 tarihlerini kapsayan 265 gündeki çatışmalarda; tüm bölgede güvenlik gücü ve sivil halktan hayatını kaybedenlerin sayısı 700’e yaklaşır. Terör örgütü de verdiği ağır kayıplar nedeniyle geri çekilmek ve şehir savaşlarını sonlandırmak zorunda kalır. Hendekler kapatılır, barikatlar kaldırılır. Bölgede güvenliğin sağlanmasıyla da sokağa çıkma yasakları sona erdirilir.

Yaşanan tüm bu olaylar Bülent Ecevit’in “Bize niye Apo’yu verdiler onu hâlâ ben de bilemiyorum.” sorusunun cevabı niteliğindedir.
 

***
6 bölümlük yazı dizimizde, 1920 yılında başlatılan San Remo sürecinin, önceleri İngiltere ve bazı AB ülkelerince, günümüzde de ABD tarafından aynen sürdürüldüğünü anlatmaya çalıştık. Yaşadığımız coğrafya belki bir kaderdir; işgal ve istilalara açıktır ancak Türk milleti bu makûs kaderi İstiklâl Savaşı ile durdurmayı başarmıştır. Ekonomisi ve silahlı kuvvetleri güçlü bir Türkiye her zaman bu kaderin üstesinden gelecektir ancak “büyük plan” da hız kesmeden devam etmektedir. Emperyalist ülkeler, içerideki yandaşlarının da desteğiyle, Türkiye’nin güçlenmesine fırsat vermemek için etnik ve dinî argümanlarını her fırsatta sahaya sürmektedirler. Türkiye bulunduğu bölgede güçlü ve oyun kurucu bir ülke durumuna gelmedikçe de bu büyük oyun sona ermeyecek; Türkiye, evlatlarını şehit vermeye devam edecektir. Etnik bölünme tehdidine ilave olarak saplandığımız Suriye bataklığı, milyonlarca mültecinin yarattığı kültürel yok olma ve yaklaşan seçimlerin ardından Cumhuriyet’in laiklik ilkesinin karşı karşıya kalabileceği tehdidi birlikte değerlendirecek olursak önümüzde çok zorlu bir süreç olduğu ortadadır.

Millet olarak kenetlenmek, içeriden ve dışarıdan gerçekleştirilmeye çalışılan bu tehlikeli süreci birlikte atlatmak zorundayız. Başka çıkar yol yoktur.

Tülay Hergünlü

İstanbul, 18 Aralık 2022

Yararlanılan kaynaklar:

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/kobani-6063439/

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/892071

https://www.odatv4.com/guncel/iste-cozum-surecinin-kronolojisi-1108151200-79963

https://www.cnnturk.com/turkiye/baslangictan-bugune-gun-gun-cozum-sureci?page=42

Tülay Hergünlü; “Amerikan Bezi’nden Amerikan Çuvalı’na-Türkiye’nin Hafızası- 1981-2002”