Bu yazıyı yazmadan önce haber bültenlerine bir göz attım. Tamamında ihanetler anlatılıyordu…

Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu’nun CHP’li üyelerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin nasıl tuzağa düşürüldüğünün net bir fotoğrafı var:

“Ülkemize 2008’de gelen 35 kişilik CIA-Pentagon karma heyetinin, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbaratı’nın Yıldız bürosunda üslendiği, her türlü operasyonları bu merkez vasıtasıyla emniyet istihbaratı üzerinden yürüttüğünün kamuoyunda bilinmesine rağmen, 3 aylığına gelen bu kişilerin Türkiye’de ne kadar kaldıkları, hangi operasyonları yönettikleri, çalışmaları sırasında ülkeye hangi cihazları getirdikleri, bu cihazların envanterlerinin bulunup bulunmadığı, ayrıca Türkiye’de resmi görevi Türk-Amerikan Savunma İşbirliği olan ODC’nin çalışma alanlarının ve yönetim şeklinin nasıl olduğu, ofiste görevli yabancı ülkelerin istihbarat görevlilerinin hangi ülke adına çalıştığı, yetkileri, görevleri, sayıları ve Türkiye’de katıldıkları operasyonların neler olduğu, tespit edilmesi ve araştırılması gereken konuların başında gelmesi gerekirken komisyonda da bu konuyu gündeme getirmemize rağmen sonuç alınamamıştır!”

***

Sözü geçen 35 CIA-Pentagon görevlisinden önce Amerikalı Savcı Susanne Hayden’ın sekiz ilin özel yetkili savcılarına İstanbul’da seminer vermesiyle başlayan ilişkilerin sonuçlarını Silivri, Hasdal, Hadımköy, Sincan gibi cezaevlerinde bulunanlar ve aileleri yaşıyor… Bu sürecin sonunda Genelkurmay, kozmik odalarını ve Seferberlik Tetkik Kurulu bürolarını kapatmaya başladı! Oysa bildiğimiz kadarıyla bu organizasyonlar, Türkiye’nin akyuvarları, yani vücuda giren güçlü mikroplara karşı antikor üreten direnç merkezleriydi. Kısacası, Türkiye’nin bağışıklık sistemi, devlet eliyle yok edilmektedir. CIA ve Pentagon, Türkiye’de kozmik oda kurarken, Genelkurmay’ın kozmik odasına girilmişti. Şimdi de geri kalanı dağıtılıyor.. Avukat Ahmet Ülger, sivil olduğu halde kozmik odaya girildiği zaman bunu onuruna yediremedi ve üzüntüsünden hayatını kaybetti..

***

Bir taraftan, Vahdettin için mevlit okutulurken “akil” lerden biri Atatürk’ü “faşist” diye suçluyor, diğer taraftan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hedeflerini açıkça anlatıyor:
“Üç Kürt devleti olabilir. İran’da bir Kürt devleti, Irak’ta bir Kürt devleti, Suriye’de bir Kürt devleti. Suriye’de de Irak’taki gibi bir Kürt özerk bölgesi olacağı artık kesin. Tabii bu Suriye’deki Kürt oluşumu, Lazkiye’yi de içine alırsa Kürtler denize ulaşır ve Türkiye’ye tam bağımlılık ortadan kalkar. Irak’ta merkezi yönetim bugünkü anlayışını sürdürürse Irak’taki Kürt devleti tam bağımsız olarak da ortaya çıkabilir.”

Fatih Altaylı’nın “Ya Türkiye’deki Kürtler?” sorusuna Demirtaş, “Gerek yok. Ama olabilir de. Burada bir Türk-Kürt konfederasyonu çok büyük bir güç olur. Onu görmek lazım” diye cevap veriyor.
Nitekim MHP milletvekili Murat Başesgioğlu “Gerçekten PKK çekiliyor mu yoksa Türkiye içindeki metropollerde yığınak mı yapıyor, belli değil” diyor. CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar da Tayyip Erdoğan’a, “Doğu Anadolu Bölgesi’nde terörle hiç ilgisi olmayan kişilerin bile ’ben silah bıraktım, beni de listeye alın’diyerek Kandil’e başvuru yaptığı, hatta bu konu için turlar düzenlendiği bildirilmektedir. Bu haberler doğru mudur? PKK’ya özerklik sözü verilmiş midir?” diye soruyor..

Bütün bunlardan, AKP iktidarının, Türkiye’nin direnç merkezlerini çökertirken, terör gruplarına lojistik destek vererek Suriye’yi bölmeye çalıştığı, böylece Türkiye’yi bölmenin alt yapısını hazırladığı anlaşılmıyor mu?