Casuslarımızdan kriptolu not!

Abone Ol
Velev ki…

İsminiz, Recep Gül.

Veya, Abdullah Erdoğan.
Siidi bulunuyor ve deniyor ki, siidi’de isminiz var, casusmuşsunuz.
*
Rütbe belirtilmemiş.
Görev yeri belirtilmemiş.
Havacı mı, denizci mi?
Sınıf belirtilmemiş.
Fotoğraf yok.
Sadece isim var.
*
İnsan herhalde en önce şunu sorar… Ne malum o Recep Gül’ün ben olduğum? Memlekette, TSK’da benden başka Recep Gül yok mu?
*
Var ama, sensin.
Niye?
Siidi’de isminin yanında
TC kimlik numaran yazıyor!
*
Siz hiç adaşlarıyla karıştırılmasın diye, casuslarını TC kimlik numarasıyla kaydeden casusluk şebekesi duydunuz mu? Duyun.
*
Tutuklu subay anlattı…

Subayı alıyorlar, subay diyor ki, benimle aynı ismi taşıyan yüzbaşı da var, başçavuş da var, ne malum benim olduğum? Şırrak diye siidi’deki TC kimlik numarasını burnuna dayıyorlar… Yani bi tek muhtardan ikametgâh belgesi
alıp, siidi’ye koymadıkları kalmış!
*
Şimdi sıkı durun…
*
Şebekenin “dijital” ortamda hazırlanmış “kara kutu”su var. Arşiv niteliğinde… Bütün bilgiler, belgeler onun içinde dosyalanmış. Üstelik, gizliliğe kozmik derecede önem verilmiş, son teknolojiyle, profesyonelce, şifresi kırılamayacak şekilde oluşturulmuş.
*
Küçücük bi pürüzü var.
Henüz ele geçirilmemiş!
*
Ben söylemiyorum,
iddianamede böyle yazıyor.
“Ele geçirilemeyen kara kutu, şifreleri kırılamayacak şekilde dosyalandı” diyor.
*
Cahilliğime verin ama,
“ele geçirilemeyen delil”
olur mu birader…
*
Peki, tutuklu subaylar ne diyor? “İddialar tel tel dökülüyor, somut hatalar var, ilk duruşmada üzerimize atılı suçları tek tek çürüteceğiz, tahminimiz o ki, bizim savunmamızdan sonra kara kutu’yu bulduk diyecekler, savunmamıza göre yeni iddialar türetip, kara kutu denilen siidi’den çıktığını öne sürecekler, davayı uzatacaklar” diyor.
*
Tutuklu subaylarla konuştum, benden başka hiçbir gazeteci henüz konuşmadı. Savcı da henüz basına konuşmadı. O halde, iddianame yayınlanmadan önce, yandaş medyada çıkan haberlerin kaynağı kim?
*
Kaynak belirtmek zorunda değiliz elbette ama…
Casuslarımızın T37 tipi uçağın hangi yollarla düşürülebileceği bilgisini sızdırdığını, böylece uçağımızın Suriye tarafından düşürüldüğünü yazıyorlar.
*
Birincisi… T37 dediğin, tırışkadan teyyare, eğitim uçağı, Fantom’la alakası yok, radara-füzeye filan gerek kalmadan, tüfekle bile indirebilirsin, hangi yollarla düşürülebileceğinin neresi gizli bilgi?
*
İkincisi… Fantom’un nasıl düşürüldüğünü daha Genelkurmay bile bulamamışken, nasıl düşürülebileceğini nerden
bulup sızdırdılar?
*
Fotokopi gibi…

Aynı cümlelerle…

Foça’daki patlamayı komutana yıkmaya çalışıyorlar. Halbuki, Foça komutanı patlamadan bir ay önce içeri tıkıldı. Hapisteyken mi casusluk yaptı? Hadi yaptı diyelim, kendi birliğini mi patlatırsın? O askeri aracın her gün o yoldan, yazlıkların arasından geçtiğini kediler bile biliyor, neresi devlet sırrı? Kaldı ki, orayı patlatan pkk’lı Urfa’da yakalanmadı mı, itiraf etmedi mi? Ayıbı geçtim, günah değil mi?
*
Neticede…
Kapalı görüş bitti.
Vedalaştık.
Ayrılmadan önce, Maltepe’deki arkadaşlarım gibi, hatıra olarak kitap hediye ettiler bana…Subayların kötü bi alışkanlığı var, kitap okuyorlar. Ve, sizin de okumanızı istiyorlar.
*
“Casus”lukla yaftalanan subayların, mutlaka okumanızı istediği kitabın ismi, İnsanın Anlam Arayışı… Yazarı, Viktor Frankl.
*
Kapağın içine şu notu düşmüşler: “Bu kitap, Nazi toplama kamplarının en acımasızı Auschwitz’ten hayatta kalmayı başararak kurtulan ve daha sonra yaşadığı tutukluluk sürecini bilimsel yaklaşımlarla ve herkesin anlayacağı dille kaleme alan, Avusturyalı Profesör Viktor Frankl’ın eseridir. Yaşadığı haksız zulme, insani direniş sergilemekle kalmamış, kaleme aldığı bilimsel makale ve kitaplarla Nazilerin toplum vicdanında insanlık suçlusu olarak yargılanmalarına katkı sağlamıştır. Tarih, bu tür suçları işleyenlerin, er geç adalete muhtaç olduklarının sayısız örnekleriyle doludur. Ülkesine, milletine, devletine sadakatle hizmet etmiş olan bizlerin, alnı ak, vicdanı rahattır. Viktor Frankl’ın tanımladığı hayatın anlamı, bizler için vatan, millet,
bayrak ve insan sevgisiyle ülkemize sadakatle hizmettir. Sizden ricamız… Bu kitabı, dikkatle okumanız ve yaşanan sürece bir de Profesör Frankl’ın penceresinden bakmanızdır. Saygılarımızla, 22.01.2013, İzmir.”