Ülkemiz yakın geçmişinde cumhurbaşkanlığı seçimleri fazlaca önem arz etmeyen seçimler olarak biline gelmiştir. Ne olduysa 2007 yılında oldu. Çünkü TBMM'nin seçip Çankaya Köşkü'ne yolladığı aday, büyük sermaye tarafından onanmış, cumhuriyetin kurucu ideolojisine sıkı sıkıya bağlı bir asker ya da bürokrat oluyordu. Devletin insan bedeninde cisimleşmiş hallerinden biri desek yeridir.

      Tam da böyle bir insan olan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolması ile Çankaya, rejim için bir politik kriz alanı hâline geldi. Çünkü Sezer'in ardından koltuğa oturacak kişi, seçmenlerden en fazla oyu alan AK Partisi meclis gurubu tarafından belirlenecekti.

      Adaylar ise 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olarak sunulan, 28 Şubat darbesinin doğrudan hedefi olan Milli Görüş'ün eski liderleriydi. Bu kişiler, politik hayatları boyunca İstanbul sermayesine karşı “Anadolu sermayesi”nin zenginlikten daha çok pay alması gerektiğini savunmuş ve mütedeyyin bir yaşam süren insanlardı.

      Can çekişmekte olan kurucu statüko ideolojisi  için Cumhurbaşkanlığı kırmızı çizgi hâline geldi, çünkü yetkileri ne kadar kısıtlı olsa da, Cumhurbaşkanı bir sembolden öte anlam taşır. Büyük sermayenin istekleri, hükümet tarafından yasalaştırılır, Cumhurbaşkanı'nın onayı ile yürürlüğe girer. Hükümetler büyük sermayenin beğenmediği hareketlere giriştiğinde, Cumhurbaşkanı'nın bunu engellemesi beklenirdi.

      Erdoğan'ın ve Gül'ün liderliğindeki AK Partiyi darbe ile devirmeyi başaramayan ordu-bürokrasi, 2007'den bu yana stratejisinin merkezine "Çankaya'ya çıkamazlar”ı koydu. Hıristiyanları ve Ermenileri hedef alan siyasi cinayetleri, emekli kuvvet komutanları tarafından organize edilen Cumhuriyet Mitingleri izledi. Genelkurmay, "Ne mutlu Türküm demeyenler düşmanımızdır" diyerek 27 Nisan'da e-muhtıra verdi. Amaçları, ne pahasına olursa olsun, rejimin düşman saydığı sivillerden birinin Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemekti.

        Erdoğan ya da Gül'ün, başörtülü eşleriyle Çankaya'ya gitmesini engellemek için 367 milletvekilinin oyu şart koşuldu. Ancak buna rağmen Gül, mecliste yapılan 2. tur oylamasında seçilerek Çankaya'ya gitti. Artık dönem değişmişti.

       Askeri vesayet, “Batı'da AKP'ye oy veren Sünni işçi sınıfı ve Doğu'da Kürt hareketinin darbecilere karşı takındığı politik tavır sayesinde püskürtüldü.” 2007 Temmuz'unda yapılan genel seçimlerden AK Parti ve BDP'nin, ( kapatılma ve e-muhtıranın) hedefi olmuş iki partinin zaferle çıkışını, Cumhurbaşkanlığı seçimine dair yeni bir düzenleme izledi. Cumhurbaşkanını meclis değil, 5 yılda bir sandık başına giden halk seçecekti. İşte bu değişiklik cumhuriyetin kurucu ideolojisiyle hem hal olanlar için Çankaya da oturma derdinin başlangıç tarihidir diye biliriz.

       12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliği referandumunda "evet" ve "yetmez ama evet" diyen yüzde 58'in "darbe düzeni yerine AKP düzeni" demesiyle birlikte, Çankaya'ya atanmış bürokratların değil seçilmiş sivil siyasetçilerin gitmesi fikri gerçeklik haline geldi.

      Milyonlarca insan, atanmışların 90 küsur yıllık belirleyiciliğine demokrasi adına son vermek isterken ve darbeciler yargılanıyorken, Erdoğan ve AK Parti liderliği bu durumu fırsat bilerek "Başkanlık sistemini" açık bir şekilde istemeye başladı.

       Bu, neoliberalizmi ülkemizde başlatan ve tüm siyasi pratiği holdinglerin işini kolaylaştırmak olarak özetlenebilecek 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ruhunun canlandırılmasıydı. Erdoğan, kendisine model olarak bir sivili değil, TÜSİAD'ın ve 12 Eylül diktatörü Kenan Evren'in işbaşına getirdiği üst düzey bir bürokrat olan Özal'ı seçerken, Çankaya için kapışmanın daha sert olacağının sinyallerini her yerde verir oldu (Bkz. Danıştay Kürsüsünde konuşan TBB başkanı M. Fevzioğlu polemiği)

 

 

        Devlet denen yönetim aygıtı köleci toplumdan günümüz kapitalizmine kadar bir azınlığın, egemenliğini sürdürmek ve çoğunluğu yönetmek için kullandığı yönetsel bir aygıtıdır. Polisler, askerler, mahkemeler, hapishaneler çağlar değişsede bu yönetsel aygıtın sabit değerleridir.  Çankaya ya çıkma ya da oturma dendi mi “devletin en tepesi” ne çıkma veya oturma akla gelir.  Cumhurbaşkanı,  devletin başı olma hasebiyle cumhurun başıdır.

     Ağustos’ta yeni Cumhurbaşkanı seçilecek. Cenabı Mevla’m hakkımızda hayırlısını eylesin. Neylerse güzel eylesin. Çankaya ya  kimin oturacağı fobisinden ırak eylesin.