İhtilaf devletleri, Çanakkale'de Mehmetçik'e kimyasal silah kullanmıştır. Osmanlı Arşivi'nden çıkan yeni bir belge, bu korkunç gerçeği ortaya koymuştur. Burada Türk ordusunun 251 bin şehit verdiği, bir milyonun üzerinde askerimizin yaralandığı ve 10 bin askerimizin kaybolduğu ortaya çıkmıştır.
Belgede, binlerce askerin kimyasal silahların tesiriyle şehit düştüğü ve muhtemelen İngilizler tarafından kullanıldığı ifade ediliyor. 2.Temmuz 1915 tarihinde başkumandan vekili adına müsteşar imzasını taşıyan ve cepheden Hariciye Nezareti'ne gönderilen belgede, bu konulara yer verilmektedir
Çanakkale'de uluslararası savaş hukukuna aykırı, Mehmetçik'e domdom kurşunları sıkılmış. 10 Mayıs 1915'e ait bir başka belgede de İngiliz savaş gemilerinin, Maydos kasabasında Hilal-i Ahmer bayrağı çekmiş hastaneyi bombalayıp, 30 yaralı askeri şehit ettiği belirtiliyor.
Osmanlı Hükümeti,''insanlığa sığmayan'' bu saldırı sonrasında, Amerika Sefareti aracılığıyla İngiltere'nin uyarılması talebinde bulunuyor ve netice alınamıyordu.
Askeri Dr. Salih Dörtbudak’ın Anısı; Arıburnu-Anafartalar hattında 06 -22Ağustos 1915’de 18.000 şehit verdik. En az 30-40 bin yaralımız vardı. Sahra hastaneleri yaralılarla dolup taşmaktadır. Doktorlar, günlerce uykusuz sadece yaraları sarmakla meşguller. Tezkireciler sürekli yaralı getirmektedir.
Hayatlarından ümit kesilenlerle ilgilenen yoktu. Bu yoğunluk içinde gencecik bir asker sedye üzerinden masaya yatırılır. Bir ayağı kopmak üzere, bağırsakları dışarı fırlamıştır. Sıhhiyecilere; “Hemen kaldırın onu” derken yaralı asker; “Baba” diye seslenir. Sedyedeki asker kendi oğludur. Sarılır, öper. “Bu benim oğlumdur, onu gölge bir yere götürün” dedikten sonra Masa üzerinde yatan yaralılarla ilgilenmeye başlar. Sırada bekleyen pek çok yaralı vardır. Doktor, ikinci günü oğluyla ilgilenmeğe zamanı bulmuştur. Ancak oğlu çoktan ölmüş, defnedilmiştir.
 Bu olayı ibretle okuyan her insan, vatansever Türk milleti, şimdi Steskopu alıp tam yüreğinin üzerine koysun dinlesin, tekrar tekrar dinlesin. Bu vatan, bu devlet için canlarını seve seve feda edenlerin ruh yapılarını bir kez daha düşünsün.
 Bu Cennet vatanı bize armağan edenlere bizler çok şeyler borçlu değimliyiz.? Kendi öz çocuğundan üstün tutan bir anlayışı hâkim kılan duygu nedir acaba? Onlar nasıl yaşadılarsa Ahrette, öylece dirileceklerdir.
 “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!"
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor!
Tüllenen mağribi akşamları sarsam da yarana
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana
Çanakkale’yi önce harp gemileriyle boğazdan zorlayıp geçmeyi denediler ve Osmanlı ordusunu oldukça küçümsediler. Beklenmedik bir direnişle karşılaştılar.
Barbaros ve Turgut Reis zırhlıları, Nusrat Mayın Gemisi, Muavenet-i Milliye Muhribi, Sultanhisar Torpido Botumuz akıllara durgunluk verecek bir gayretle 40.000 tonluk üç düşman zırhlısını boğazın mavi sularına gömmüş, büyük ölçüde insan zayiatına sebep olmuştur. Aylar süren çatışmaların sonucu İngilizler Çanakkale'den çekilmek zorunda kaldılar. Savaşlar sona erdi fakat bunun sonucunda yapılan barış, hiç kimseye kalıcı bir mutluluk getirmedi, kapanması zor yaralar açan sosyal bir felaket olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa Çanakkale’de 19. Tümen Komutanı iken 25 Şubat 1915’te Eceabat’ta, 25 Nisan 1915’de Kara çimen’de, 1 Haziran 1915’de Anafartalar grup komutanlığı görevini üstlendi.
Bir yabancı yazar, Lord Kinross, Çanakkale savaşında Mustafa Kemal' in gösterdiği başarıları anlattıktan sonra:
"Türkler kahramanlık peşinde koşan bir ırktır. Şimdi kurtarıcı yeni bir kahraman çıkmıştır.
Korku nedir bilmeyen, başının üstünden İngiliz mermileri kuş gibi uçup giderken yaylım ateşleri arasında, geçip giden Türk savaşçısı, masal gibi dillerde geziyordu"[1] demektedir.
Anadolu’nun gürbüz ve yiğit çocukları, kanlarını döktüler. Kahramanlıkla dövüşerek kazandıkları zaferlerle İtilaf devletlerini hayal kırıklığına uğrattılar.
Mustafa Kemal Paşanın bütün dünyaya örnek olacak şu sözleri beyinlere kazınmalıdır: "Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın bağrında bulunuyorsunuz. Huzur ve barış içinde uyuyun.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını bu savaşa gönderen analar, göz yaslarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim çocuklarımız olmuşlardır." [2]
 
ÇANAKKALEDE SİYASİ SONUÇLAR
İdris Yavuz
Çanakkale’de denizde ve karada kazanılmış olan her iki zafer, Osmanlı’nın içte ve dışta sarsılmış bulunan devlet onurunu kurtarmıştır.
Çanakkale Zaferi, Batılıların Doğulu müttefiki Rusya’ya ulaşmasına imkân tanımamış, Çarlık Rusyası içerden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür.
Çanakkale’de Türk savunması aşılabilseydi, Rus ihtilalı patlak vermezdi. Deli Petro’dan beri izledikleri, “Açık denizlere ulaşma” politikalarını gerçekleştirmiş olurlardı.
Çanakkale’deki başarısızlık, henüz savaşa katılmamış olan Balkan Devletleri’nin tutumlarını da farklı yönlerde etkilemiştir. Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve İtalya, bir süre savaş dışında kalmış, Arap ayaklanması bir yıla yakın bir süre geciktirmiştir.
Çanakkale Muharebeleri, İngiltere’nin savaşın başından beri Japonya’dan yapmakta olduğu yardım talebini artırmasını istemesine rağmen, Japonya’nın bu istekleri çeşitli bahanelerle kabul etmemesine yol açmıştır.
Çanakkale savaşı sonucu, dünya siyasi haritasını değiştiren bazı gelişmelere yol açmıştır.
Avustralya ve Yeni Zelanda, İngiliz çıkarları uğruna Çanakkale’de Türklere karşı muharebeye zorlanıp, yabancı topraklarda hayatlarını yitirirken, kafalarında yer alan “Niçin ve kimin için dövüştükleri” gibi cepheden ailelerine gönderdikleri mektupların, açıklanmasında anlaşılmıştır. Nitekim 9 Eylül 1922’de Yunanlılar İzmir’de denize döküldükten sonra, muzaffer Türk ordularının Boğazlar’a yönelip yaklaşmaları üzerine, Churchill’in yeniden yardım istediğine, Avustralya başbakanının, “Tek bir askerin hayatına tehlikeye koymayacağını” ifade ederek bu isteği reddetmeleri önemlidir.
Çanakkale’de, Anzak asker ve komutanları, Çanakkale’de yiğitçe dövüşen Türklerin hem asker, hem de insancıl yönlerini yakından izleyerek, onların, barbar bir ulusun çocukları olmadığını görüp anlamak fırsatını bulmuşlardı.
Çanakkale Zaferi’nin daha ilginç ve anlamlı bir sonucu da, doğunun büyük bir imparatorluğunu oluşturan koskoca Çarlık Rusya’sının yıkılmasıyla kalmamış, ülkesinde güneş batmayan Batılı büyük devlet olan Büyük Britanya İmparatorluğu’nda darbe yemiştir.
 
18 MARTTA TABYALARA ÇELİK YAĞIYORDU
İdris Yavuz
Çanakkale’de Altı büyük İngiliz savaş gemisi, savunma tesislerini hedef aldılar. Her iki kıyıdaki obüs ve ağır havan toplarıyla dövmeğe başlamıştı. Boğazın suları fıskiye gibi gökyüzüne yükseliyor, gemilerden dumanlar çıkıyordu. Muazzam bir topçu düellosu başladı. Bütün tepelerin ardında şimşekler çakıyor ve alevler göklere yükseliyordu. Öğleden sonra, açılan ateş azaldı. Düşman, Türk tabyalarını imha ettiğini düşünüyordu. Bu arada kuvvetli bir ateşle karşılaşan Fransız Filosu geriye çağrıldı. Fakat, bir anda korkunç bir patlama duyuldu. Bütün gözler birdenbire simsiyah dumanların içinde kalan Fransız savaş gemisi Bouvet'e çevrildi.
Dost ve düşman, herkes, koca geminin nasıl yana yattığını ve iki dakika içinde alabora olarak bütün mürettebatı ile battığını gördü. Diğer Fransız gemileri de topçu ateşinin içinde kalmışlar ve önemli yaralar almaya başlamışlardı. Bu sırada sancak gemisi Suffren, suyun üzerinde batmamaya çalışıyordu. Diğer bir gemi, Gaulois ise topçu düellosu sırasında iskele tarafından önemli bir yara almışken bir de mayına çarptı ve batmaması için, Bozcaada yakınında baştankara edilip, karaya oturtulmak zorunda kalındı. Ayrıca, bir yandan da İngiliz mayın tarama gemileri mayın tarlasına karşı harekete geçirildi.
Filo komutanı durumu yine de kendilerinden yana görüyordu. Bu şekilde, Londra’ya iyimser bir radyo mesajı da göndermişti. Fakat kısa süre sonra, her şey tersine döndü. Topçu atışlarıyla her yer toz ve duman içinde kalmıştı. Bu arada savaş kruvazörü, HMS Inflexible' in her iki direği tutuşmuş yanıyordu [3]
Öte yandan, geçidi tutmakta olan Türklerin durumları giderek kötüleşiyordu. Toplarının bazıları sıkışma yapmıştı. Yarısı ise yıkıntıların altında kalmıştı. Topçularla, ateş kontrolleri arasındaki bağlantı önemli ölçüde kaybedilmişti. Halen ateşe devam eden birkaç bataryanın atışları gittikçe bozulmaktaydı. Gelibolu tarafındaki on üç numaralı tabya, içerden bir patlamayla toz duman içinde kalmış ve neredeyse tamamen görünmez olmuştu. Türk topçusunun maneviyatı bozulmuş gibi görünüyordu. Savaş artık neredeyse tek taraflı seyrediyordu.
MEHMETCİĞİ CANLI CANLI YAKTILAR
İdris Yavuz
İngiltere’nin resmi Savaş Muhabiri, Avusturyalı gazeteci Bean’in günlüğünde insanın tüylerini diken diken eden şu sözleri dikkat çekmektedir: “25 Nisan Pazar gecesi Gemiler Limni’den geldi. Ta uzaklarda bir takırtı duyuyorum. İlk defa işitmeme rağmen hiç şüphem yok, ilerdeki tepelerde yoğun çarpışmalar oluyor. Sandalımız, 50-60 santimetre derinlikte bir suda karaya çekildi. Kumsala dek suları yara yara yürüdüm ve sonunda Türk topraklarına ayakbastım.
Her gün kampa Türk esirler getiriliyordu. Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar Türkleri esir almayıp yaralıları öldürme yolunda üstlerinden emir aldıklarını söylediler.
2 Mayıs gecesi Türkler Munster hattını yarmışlar, karargah bölüğünü darmadağın etmişler. Hattaki askerler de arkalarından gelen insan seslerini duyunca kendi adamlarının takviyeye geldiğini sanmışlar, tereddüt belirince bir çavuş adamlarından bazılarına birer el ateş etmelerini emretmiş. Ateşin ardından “Allah Allah” sesleri yükselmiş. Ön hattakiler derhal ateş açmışlar ve 15 kişiyi öldürmüşler. Eğer bizim Tommy’lerimiz böyle savaşıyorsa. Yaralıları öldürmekle öğünen bazı Avustralyalıları gördüm.
Bu topraklara ayak basalı 15 hafta oldu. Bugün hayatımda gördüğüm en alçakça davranışlardan birine şahit oldum. Sığınağımın hemen karşısında 100 kadar Türk ile 2 Alman esirin barındığı tutukevinin çevresine benzin döküp tutuşturuldu. Zavallı esirlerin hiç birisi sağ kalmadı. Bu görüntüyü seyredip gülüşenler arasında, İngilizler de Avustralyalılar da vardı. Bu işi yapanların ağzını burnunu dağıtacak onurlu bir kişi yok muydu acaba?
Bu esirlere yapılan muamele insanın yüzünü kızartacak derecede idi. Oysa bildiğimiz kadarıyla Türkler esir düşen asker ve subaylarımıza olağanüstü iyi davranıyorlar.4 Mayıs: Türkler, yaralılarımızı teknelerimize yüklememize izin verdiler.
Savaş muhabiri Bean,: “16 Aralık: Anzak Koyu olağanüstü ıssız. Evraklarımızı yaktık. Tüm mevzilerimizi çırılçıplak bıraktık. Hat boyunca
Türklerin sabah olunca çoktan terk ettiğimiz siperlere hücum etmesi, hiç de fena savaş hikâyesi değil, diye düşünüyorum. İstilacıların kaçışları, 19-20 Aralık 1915 ve 8-9 Ocak 1916 gecesi oldu. Bu olay yıllarca dünya kamuoyundan saklandı[4]
Öğleden sonra 13.45'de Bouvet müthiş bir patlama ile sarsıldı ve güvertesinden gökyüzüne doğru yoğun bir duman yükseldi, hızla devrilip gözden kayboldu. Her şey iki dakika içinde olup bitmişti. Kaptan Rageot ve gemiden kaçamayan 639 kişilik mürettebatı boğuldular Türk topçularının cesareti arttı HMS Ocean ve Irresistible, Albion ve Vengeance ile Swiftsure ve Majestic geldiler ve On bin metrelik menzile girdiler. Ama sonra, bir panik oldu. Dört tarayıcı da geriye döndüler. Komutanlarının tüm çabalarına rağmen Boğaz'ın dışına kaçtılar.
 


[1] Osmanlı arşivlerinde Çanakkale fotoğrafları, Mustafa Kemal Teftişte İst.
[2] Bulut Ayşa, Yazan Nihal, Kâhya Rahmi, Türkün Şeref Destanı, Çanakkale Savaşları, 1986 İstanbul.
[3] Harp Mecmuası, Yıl 2, sayı 16, 1915.
[4] Devlet Arşivi Yayınları, Osmanlı Çanakkale Esir ve Fotoğrafları İst.