Oldum olası Türk milletinin tarih boyunca hiç başı beladan kurtulmadı. Önce Orta Asya’da Çinlilerle başlayan mücadele Anadolu’da, Haçlı Ordularıyla devam etti.

Türkiye’nin çevresi adeta ateş çemberi gibidir. Etrafımızı bulunan bu devletleri üzerimize kim kışkırtıyor dersiniz? Hiç şüphe yoktur ki, bunlar bizim Avrupalı dostlarımızdır. Bu devletler, önce Türkiye’nin İslam Ülkeleriyle ilgisini kestiler. Daha sonrada azınlık, etnik sınıf ayrımı yapıldı diye Kürt-Türk düşmanlığını körüklediler. Bir ara Türkiye’yi bir iç savaşın eşiğine getirdiler ve on binlerce masum insanımızın canına kıydılar ve Türkiye’yi kurtarılmış bölgelere ayırdılar ve önümüze Avrupa İnsan Hakları’nı koydular.

 Bir zamanlar Beyaz Ruslar yüzlerce Yahudi’yi katledip diğerlerini sürgüne gönderirken, Almanya’da Hitler iktidarı birçok Yahudi’yi binalara doldurup yakmaları söz konusuyken bunlar ne çabuk unutuldu da şimdileri Demokrasi havarisi kesilip İnsan Hakları savunucusu oluverdiler?
Bu gün dost gibi görünen Fransa, İtalya, Almanya hatta Amerika ne hikmetse Ermenilerin ve Yahudilerin koruyucusu konumuna geldiler ve Türkleri sözde soykırım ile yargılamaya başladılar.

Ermeni yazar Anili eserinde Türkleri anlatırken: “Melikşah, imparatorluğun her yanına sulh ve adalet getirdi. Onun davranışı asil, düşünceleri yüksek, tavrı şahane idi. O halkı tarafından çok sevilirdi. Böyle giderse bütün Avrupa Müslüman Türklerin eline geçecektir ” demektedir.

 İşte bu düşünce Avrupa’yı ürküttü. Papa’nın önderliğinde müşterek kararlar alındı. Tanzimat’ın ilanı ile devletin yönetimi ve otoritesi zayıfladı. Ülkedeki azınlıklar dış mihraklar kanalıyla beslendiler, idareyi ele geçirme gayretine girdiler. Bunda da kısmen başarılı oldular.

1912- 1913 yıllarında (Balkan Savaşları sırasında) Hariciye Nazırlığına Ermeni asıllı Gabriel Nuradunkyan getirildi. Bu İttihat ve Terakki partisinin yaptığı en büyük hata idi.

Ermeniler, İngiliz ve Rusların desteğiyle iç isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu işi masumane bir şekilde “Hayır Cemiyetleri“ adı altında yürüttüler. Sonrada çeteciliğe geçtiler. Osmanlı Devletinin bünyesinde bağımsız bir Ermeni Devleti kurmaya karar verdiler. Böylece ülkede yer yer isyan çıkardılar.
21 Temmuz 1905 Cuma günü Yıldız Camiinde Osmanlı Padişahı II.Abdülhamit’e bombalı suikast düzenlediler. Fakat başarılı olamadılar. 1908’de ikinci meclis açılınca isyanı hazırlayan liderler meclise milletvekili olarak girdiler.

Bu arada Türkleri arkadan vurmaya devam ettiler. Mayıs 1915’de Van’da büyük bir Türk katliamı yapıldı. Bir çok Türkü diri diri işkenceyle yaktılar. Adana, Urfa, Antep, Maraş yörelerinde tüyler ürpertici korkunç cinayetler işlendi ve bu olay ibret olarak da tarihe geçti. O dönemde çoluk çocuk, kadın kız, genç yaşlı demeden masum Türkleri kılıçtan geçirdiler. Gebe gelinlerin karınlarındaki çocukları süngüyle parçalayarak çıkardılar.

Adana’nın Kozan ilçesinde fırına atılıp yakılan insanları, Maraş’da Sütçü İmamı isyan ettiren katliamları  yaşayanlardan dinledim ve kaleme aldım.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinde doksan bin civarında refah içinde yaşayan Ermeni vatandaşı vardır. Bunlar hiçbir baskı görmeden serbest olarak Kiliselerde ibadet etmekte ve kendi okullarında okumaktadır.

 İstatistiklere göre Türkiye’de bulunan Ermeni okulları Amerika’dan daha çoktur. Türkiye’de birçok ermeni asıllı vatandaş meslek sahibidir ve devletin çeşitli kurumlarında devlet memuru olarak görev yapmaktadır. Bu da Türk milletinin intikam duygusundan uzak, İnsan Haklarına ne kadar bağlı olduğunun kanıtıdır.