Gerçek adı “ŞEYH NASURİDDİN MAHMUD EL HOYİ” olan Ahi Evren Azerbaycan'ın Hoy kasabasında 1171 yılında doğmuştur. Gençliğinde Ahmet Yesevi hazretlerinden ders almış, felsefe, tıp, kimya, tefsir, hadis, kelâm, fıkıh ve tasavvufa dair kitaplar yazmıştır.
Ahi Evran 1205 yılında Anadolu’ya gelmiş, yazdığı “Letaif-i Giyasiye” adlı kitabını Selçuklu Sultanı Gıyaseddin-i Keyhüsrev’e sunmuş, bunun üzerine sultan Ahi Evran'a büyük ilgi göstermiştir.
Bu arada Ahi Evran Kayseri'ye gelerek burada devletin desteği ile büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına da öncülük etmiştir. İşte o günlerden bugüne dek Kayseri’nin sanayisi ve ekonomisi büyüyerek devam ede gelmiştir.
Sultan Alâeddin Keykubat’ın ahi birliklerine büyük destek vermesiyle Anadolu'nun birçok şehrinde bu teşkilat yaygın hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak da Anadolu Selçuklu Devleti iktisaden çok güçlü bir konuma gelmiştir.
Ahi Evran’ın eşi Kırşehir’de Anadolu Kadınlar Birliği (Baciyan-i Rum) Teşkilatı'nı kurup desteklemiştir. Bu hayır kurumu yetim, kimsesiz genç kızları himayesine almış, onların eğitimlerini ve diğer ihtiyaçlarını karşılamıştır. İhtiyar kadınların bakımı, genç kızların evlendirilmesine katkılar sağlamış, maddi sıkıntıda olanlara da yardım etmiştir. “İşine, aşına, eşine sahip ol" sözü bu teşkilatın ana prensibi olmuştur. Son dönemlerde hükümetlerin aldığı kararlar sonucunda Sosyal Hizmetler Kurumu bu görevi kısmen üstlenmiştir. Anadolu Kadınlar Birliği, dünyada kurulan ilk kadın teşkilatı olarak tarihe geçmiştir.
Ahilik kuralında, kişilerin sanatta, ticarette, ekonomide ve çeşitli meslek dallarında iyi hizmet sunabilmek için ahlaki yönden mükemmel olmaları gerekmektedir. Ne yazık ki bu güzel uygulama zamanla yok olmaya başlamıştır.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde ahilik sistemi, sultanlar ve diğer yöneticiler tarafından desteklenerek gelişmesine zemin hazırlanmıştır. Bunun müspet sonuçlarını da yeterli şekilde almışlardır.
Ahilik kurumu, sistem olarak 1727 yılına kadar sürmüş, sonraları devletin içine sızan ve nüfusları gittikçe artan Gayr-ı Müslimlerin, “din ayırımı yapılıyor” diye devlete içten ve dıştan yapılan baskıları sonucu bu güzel haslet ortadan kaldırılmıştır.
Ahi sözcüğü, “eli açık, cömert” olarak ifade edilmektedir. Bugün Ahi Evran'ın kurduğu bu teşkilatla ilgili hizmetler Türkiye Esnaf ve Sanatkâr Odaları Birliği tarafından kısmen yerine getirilmeye çalışılmaktadır.
Ahi Evran kurumsal olarak Debbağlıkla birlikte tam 32 çeşit esnaf ve sanatkâr birliğini temsil etmektedir. Bu teşkilatın gerçek amacı, ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktır.
Ahi olabilmek için kişi çevresinde ahlaken iyi tanınması gerekir. Katiller, hırsızlar, zina ettiği ispatlananlar, hileli, ayıplı mal satanlar bu örgüte katılamazlar.
Ahilik teşkilatında yiğit, yamak, çırak, kalfa, usta, ahi, halife, şeyh makamları yer almaktadır. Ahilikte elini, sofranı, kapını hep açık tutma, ağzını, gözünü, elini, dilini her türlü kötülükten koruyabilme şartı vardır. Günümüzde bunun sıkıntısı yaşanmaktadır.
Ahi Evran teşkilatı, dünyada ilk kez su saatini, otomatik musluğu, el yıkama ve abdest alırken kendiliğinden su döken makineyi, kendi kendine müzik çalan aleti, otomatik su tulumbalarını, su fışkırtan fıskiyeleri, şifreli anahtarları, hareketli robotları yapmıştır.
Ahi Evran'ın Letaif-i Hikmet adlı kitabında;
“Cenab-ı Hak insanları yemeleri, içmeleri, giyinmeleri, evlenmeleri, barınmaları ve mesken sahibi olmaları konularında muhtaç olarak yaratmıştır. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli mesleklere ihtiyaç duyulan araç-gereçleri imal etmek için insan gücüne ihtiyaç vardır” diye ifade etmekte ve Ahilik Teşkilatını bu temel görüşler üzerine dayandırmaktadır.
Burada önemli olan husus, toplumun büyük bir kesiminin ihtiyacını karşılamak adına sanata yönlendirilmesi ve her birinin belli bir sanat dalıyla meşgul olmasını sağlamaktır.
Ahi Evran'ın kurduğu bu güzel teşkilatın amacı, insanların hayatı boyunca “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış" Hadis-i şerifine dayandırmaktadır. Ünlü seyyah ve bilim adamı İbn–i Batuta’ya göre (1304–1369) Ahiler, Anadolu’ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerdir.
Pabucunu dama atmak” konusuna gelince;
Vaktiyle ayakkabı esnafından biri müşterisine özürlü, hatalı bir pabucu sağlam diye satması üzerine ilgili şahıs Ahî temsilciliğine şikâyet edilmiştir. Yetkililer durumu incelemiş ve müşterinin haklılığı ortaya çıkınca, müştekinin zararı tazmin edildikten sonra kötü mal imal eden ayakkabıcının pabucu halkın huzurunda, merasimle dama atılmıştır. Bu uygulama esnafın, esnaflığının sona ermesi anlamına gelmektedir. Çünkü bu iş yerinden artık hiç kimse alışveriş yapmayacaktır.
Şimdilerde bu görevi kısmen ”Tüketici Hakları Derneği” yerine getirmektedir. Ama yüzsüzler yine hatalı mallarını üretmeye, çalıp çırpmaya, hayali ihracat yapıp, sahte fatura ile devleti soymaya devam etmektedir. Kanunlarımızın yetersizliği nedeniyle günümüzde bu yüzsüzlerin gün geçtikçe sayıları artmaktadır. Ahi Evran bugün yaşasaydı bu hainler hakkında acaba ne düşünür ve neler söylerdi?
Ahi Evran 1261yılında Kırşehir’de vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Mekânı Cennet olsun.