Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çığlıkları işitmekten bahsediyor. “Cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu bulunduran Beşşar” diye hitaplarda bulunuyor. “Öldürerek, hapsederek, sindirerek hiç bir yere varılamayacağı artık görülmeli” diyor. 
Oysa, aynı Erdoğan, 2004’te Irak’taki Ebu Gureyb Cezaevi’nde, ABD askerlerinin ırzına geçtiği binlerce kadından biri olan Nur Hanım’ın, “Hepimizin karnında onların piçleri var! Biz dünden ölüme razıyız!” feryadını yansıtan mektubuna kulak tıkamıştı.
Beşşar Esad’a seslendiği üslupla, “George, George...” diyerek ABD Başkanı’ndan hesap sormayan Tayyip Erdoğan, “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine dönmeleri arzusuyla” dua etmişti...
 
Arslan Bulut
Bu çığlığı işitmedin mi Tayyip Bey? 
Tayyip Erdoğan, Karadeniz Enerji ve Ekonomik Forumu’nda konuşurken, Suriye’de ve bölgedeki sorunların lokal değil, küresel olduğuna dikkat çekerek, “Bölgede yaşanan trajediyi görmek, çığlıkları işitmek ve akan kanın durması için acilen tedbirler almalıyız” dedi.. 
Yine Erdoğan, “Şu anda da, sadece Türkiye’nin değil, birçok ülkenin ve Arap Ligi başta olmak üzere birçok kuruluşun uyarılarına rağmen, Suriye’de maalesef kan akmaya devam ediyor” diye konuştu.. 

***

“Bölgede yaşanan trajedi” denilince, sizin aklınıza ne geliyor? “Çığlıkları işitmek” denilince kulaklarınızda nasıl bir ses yankılanıyor? “Akan kan” denilince gözünüzün önüne hangi tablo geliyor.. 
Siz bu konuyu biraz düşünürken biz Tayyip Erdoğan’ın 15 Kasım 2011 Salı günü yaptığı konuşmayı da hatırlatalım.. 
Erdoğan, Beşşar Esad’a hitaben diyordu ki “Cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu bulunduran Beşşar, sen Türk Bayrağına saldıranları da bulup gereken cezayı vermek durumundasın. Öldürerek, hapsederek, sindirerek hiç bir yere varılamayacağı artık daha iyi görülmeli, idrak edilmeli. Son dönemde kendi halkına karşı savaş açanların nasıl bir trajik sona ulaştıklarını Beşşar Esad da görmelidir. Zulüm ile abad olunmaz,mazlumun kanı üzerine gelecek inşa edilmez. Aksi takdirde tarih bu tür liderleri kanla beslenen liderler olarak anar. Esad, sen de şu anda, o sayfayı açmaya doğru gidiyorsun. Zira mazlumların ahını alanlar, bunun bedelini er ya da geç öderler.” 
“Cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu bulundurmak” denilince sizin aklınıza ne geliyor? Fehmi Koru’nun, “Düğmeye 5 Kasım 2007’deki George Bush-Tayyip Erdoğan görüşmesinde basıldı” diye bildirdiği operasyonlar.. 
Hele hele cezaevlerinde ölüm denilince aklınıza hangi isimler geliyor? Son olarak Kaşif Kozinoğlu geliyor mu mesela? 
Türk bayrağına ve Türk kimliğine saygısızlık denilince aklınıza hangi açılımlar geliyor? 

***

Bütün bunları tek tek yazacak olsak, sayfalar yetmez.. 
Fakat, yine aynı bölgeden gerçek bir çığlığı hatırlatalım.. 
2004 yılı Nisan ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir milletvekili tarafından da okunan bir mektup vardı. Irak Ebu Gureyb cezaevinden yazan Nur Hanım, bakınız ne diyordu Müslümanlara, insan evlatlarına..
“Amerikalılar, Ebu Garib’te namusumuzu her gün ayaklar altına alıyor. Burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok! Eğer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlık, haysiyet, onur ve şeref varsa, birleşin ve bu hapishaneye saldırın. Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız! Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarıyorum.. Bacınız Nur.” 

***
 
Bu mektubun okunduğu İslam ülkelerinden, mesela bugünlerde Suriye üzerinde baskı kuran Arap Birliği denilen örgütten, herhangi bir tepki duydunuz mu? 
Mesela Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu işkencelerden sorumlu olan dönemin ABD Başkanı George Bush’a hitaben, “George, George, bu yaptığın insanlığa sığmaz. Ebu Gureyp cezaevinde binlerce tutuklu bulunduran George, öldürerek, hapsederek, sindirerek hiç bir yere varılamayacağını artık görmelisin, idrak etmelisin. Zulüm ile abad olunmaz,mazlumun kanı üzerine gelecek inşa edilmez” dedi mi? 
Demedi elbette! Peki ama bir şeyler söylemiş olmalı değil mi? Bu kadar baskı ve zulüm karşısında, dindar başbakanımız, dindaşlarımızın eşlerine, kızlarına yapılan bu zulüm dolayısıyla bir tepki göstermiş olmalı değil mi? 
Wall Street Journal gazetesinde yayınlanmış şöyle bir tepkisi var Tayyip Erdoğan’ın: 
 “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.” 
Peki neden böyle oluyor? Neden müslüman kadınların ırzına geçilirken, 1.5 milyona yakın Müslüman öldürülürken onların çığlıklarını duymayan bir Başbakan ve kadrosunun, Amerika adına Suriye’yi suçlarken “Yeni Osmanlı” ve dindar sayıldığı bir ülke olmuştur Türkiye.. 
Aslında o çığlıkları duymayan, sadece Tayyip Erdoğan değildir, bu politikalara destek veren herkes, Irak’ta yaşanan vahşetten aynı derecede sorumludur..