Geçenlerde sayfama düşen “Bozkurtların Ölümü” temalı bir yazı ilişti gözüme…

Atsız Hoca’nın romanından çıkarılan bir tahlili ihtiva ediyordu. Önce yazının bazı bölümlerini aktarayım.

“Çuluk Kağan ölmüş yerine Kara Kağan geçmiştir. Kara Kağan'ın kötü yönetimi Göktürk Devleti'ni büyük bir yıkıma sürükler. Yıkım ani değildir, aksine yavaş yavaş gelir. Göktürkler Çinli karısının elinde oyuncak olan kağanlarına saygılarını yitirirler. Herkes felaketin gelmekte olduğunu görür ancak felaket sanki kaçınılmaz ve durdurulmazdır. Türk tarihinin en büyük kahramanlarından olan efsane Göktürk prensi, Kürşad'ın çabaları da Göktürk İmparatorluğu'nun çöküşünü durduramaz. Sonra, Çin hakimiyetinde esaret altında geçen yıllar başlar.”

Yazının devamında Kürşad’ın destanı giriyor devreye…

Nihayet on sene sonra Kürşad'ın önderliğinde Türk tarihinin en büyük kahramanları arasında yer alan 40 Göktürk, Çin imparatoru’nu kaçırmayı planlarlar. İmparator geceleri kılık değiştirerek başkent sokaklarında dolaşmaktadır. Plan, imparatoru bu gezilerinin birinde kaçırmaktır. Ancak sözleşilen gece müthiş bir yağmur yağar ve içlerinden birisi buluşma yerine gecikir. Kürşad ve Göktürk soylularının yüreğine bir şüphe düşer. Acaba gelmeyen yoldaşları kendilerine ihanet mi etmiştir? Bu şüphe ile derhal o gece Çin sarayına baskın yapıp imparatoru sarayından kaçırmaya karar verirler. Sarayı basarlar. Başaramazlar ve Çin sarayından fırtınalı bir havada vuruşa vuruşa kaçarlar. Çin ordusu onları Vey Irmağı'nın kıyısında yakalar ve hepsi öldürülür. En sona kalan Kürşad'dır. O da atının üzerinde ölür. BOZKURTLARIN ÖLÜMÜDÜR BU.

Bozkurtların Ölümü'nü okuyup da Kürşad'ın yanında, Vey ırmağı kıyısında kılıç sallamak için her şeye razı olmayacak Türk genci yok gibidir. Bozkurtların Ölümü birkaç neslin yüreğini ve düşüncelerini derinden etkilemiştir. Ancak, Bozkurtların Ölümü sadece Çin sarayı içinde başlayan ve Vey Irmağı kıyısında devam eden müthiş çatışmada gerçekleşmemiştir. Bozkurtların Ölümü bir sürecin sonucudur. VEY Irmağı kıyısında verilen büyük mücadele ancak bu ölümün son, büyük ve kutlu noktasıdır. “

İşte buradan devam etmek istiyorum yazının başlığına işaret ederek.

Evet.

Büyük ve kutlu başlangıç, bu ölümün ardından gerçekleşen bir dirilişin öncüsü olabilir mi?

Zaten Atsız, bu kitabın devamı niteliğindeki Bozkurtlar Diriliyor’da tam da söylemek istediğimizi dillendirir.

Nitekim Bozkurt ruhu dirilir ve kağanlık kurulur… Kürşad’ın oğlu Urungu göremese de…

Amacım bir kitap tanıtım yazısı yazmak değil…

Günümüzde yaşananlara tarihin perspektifinden bir ışık tutabilmektir.

Tekrar etmek gerekirse bin yıllık vatan toprağı tarihin her döneminde büyük badirelerle karşılaşmış ve bunların tamamını atlatarak günümüze ulaşmıştır.

Üzerinin daha tozlanmadığı 1980 öncesi yakın tarihimize bir göz atacak olsak bile tıpkı Kürşad gibi Bozkurt ruhlu pek çok yiğidin, zaferi göremeden toprağı bir kez daha vatanlaştırdıklarına şahit oluruz.

Ve o yiğitlerin takipçisi olan ülkücülerin de tıpkı Urungu gibi zafer değil sefer peşinde koştuklarını görürüz.

Peki günümüzün Kürşadları, Urunguları yeni bir Bozkurt destanı yazabilecekler mi? Ya da ülkülerinin devamı adına tarihe şerh düşebilecekler mi?

Bir başka zaviyeden soruyu yineleyecek olursak;

Şairin:

“Nerde o yiğitler ki gür Sesleri ülkeyi bürür, "Yürü!" dese dağlar yürür, "Dur!" dese kalpler dururdu?”

Şeklinde özetlediği yiğitler, büyük Türk Ülküsü için tarih yazabilecekler mi?

Evet! Yazmalılar.

Bu şuur, ülkücülerin üzerine büyük bir mesuliyet yüklemektedir.

Tabi bu sorumluluk ete, kemiğe bürünmeli ve somut bir hal almalıdır.

Kanaatimce Bozkurtların dirilebilmesi için ülkücü camianın şöyle bir yol haritasını geliştirerek, somutlaştırarak, uygulayarak, önce camiayla ardından toplumla buluşturması gerekmektedir.

1- Değişen dünya ve ülke düzeninde Ülkücü Hareket, Milliyetçi-Toplumcu-Gelişmeci bir yaklaşım ortaya koymalıdır. 2- Ülkülerin yeni nesle ve toplumun bütün katmanlarına ulaştırılması hususundaki alternatifler geliştirilmelidir. 3- Sivil insiyatiflerin ve istişare temelli yapıların kuvvetlendirilmesi adına kaliteli, farkındalık oluşturan, çözüm üreten çalışmalar yapılmalıdır.

4- Ülkücü Hareketi bir arada tutan ortak acılar kadar ortak hedefler de gündem teşkil etmelidir. Buradan hareketle, ülke meselelerine istikamet kazandıracak " Zengin ve Güçlü bir Türkiye " ve Türk Birliği, temasının politik düzlemde temellendirilmesi gerçekleştirilmelidir. 5- Milliyetçi kurum ve kuruluşların çalışmalarını değerlendiren, faydalı faaliyetleri daha da kaliteli hale gelmesi için geliştiren, eksikleri ortaya koyup onları revize eden bir "Düşünce Birimi" ya da Ülkücü Aydınlar Platformu hayata geçirilebilmelidir.

6- Türk Milliyetçiliğinin tarihsel kodlarını barındıran "adalet ve istişare" esaslı yapılanmasının hareket ile bütünleştirilmesi sağlanmalıdır. 7- Toplumu kucaklayan yaklaşımlar ortaya konurken, hem ülke hem de ülkü adına birlik ve beraberlik temel unsur olmalıdır.

İşte o zaman Bozkurtlar dirilecek ve şair bir kez daha haklı çıkacak:

Yeryüzünün göbeğinde
Kuruldu Kurultayları...
Günleri sönmek bilmedi,
Yere düşmedi ayları.