Halife Harun Reşit döneminde Bağdat’ta doğup, ölünceye kadar da orada yaşayan filozof olarak tanınan Behlül garip bir insandır. En çok da Türkiye’de özellikle de İstanbul’da, dilden dile anlatılan, menkıbelerinden birkaç örnek sunacağım;
Behlül’ün bir gün para kesesini çalarlar. O da doğruca mezarlığa gider ve bir mezar üzerine oturup beklemeye başlar. Onun bu halini görenler;
-“Behlül, sen hırsızları arayacağın yerde neden burada oturmaktasın?” diyenlere Behlül;
-“Bekliyorum, çünkü hırsız eninde sonunda mutlaka buraya gelecektir” cevabını verir.
Yine bir gün Harun Reşit, Behlül’ü aratmış. Mezarlıkta boş bir kabir içinde uyur bulmuşlar. Kendini uyandıranlara kızan Behlül;
-“Beni emirlikten indirdiniz. Ne güzel saltanatım vardı, hepsini yok ettiniz” diye bağırınca Halife;
-“Ne Emirliği, ne saltanatı? Hayal mi görüyorsun?” deyince Behlül;
-“Rüyamda kendimi hükümdar olmuş gördüm. Tahtımda oturmuş, birçok hizmetkârım, vezirlerim karşımda bel bağlamış, beni dinliyorlardı. Uyandırmakla benim bu saltanatımı yıktınız” dedi. Halife Harun gülerek;
-“Behlül rüyada yaşanan hükümdarlığa itibar edilir mi?” deyince Behlül;
-“Benim emirliğim ile senin halifeliğin arasında ne fark vardır? Ben gözlerimi açınca hayata dönerim. Sen gözlerini hayata yumunca halifeliğin ebediyen sona erer” demiştir.
Keşke siyasetçilerimiz, politikayla uğraşanlar, yalan üzerine kurdukları saltanatı yıkıp gerçeklere sarılsalar, vatandaşı düş kırıklığına uğratmasalar olmaz mıydı?
Harun Reşit, Behlül’ü çağırır ona harcaması için bir miktar para vermek ister. Behlül ona;
-“Sen bunları kimden topladınsa, götür yerlerine ver” der.
Behlül bu! Bir gün mezarlığa gitmiş, üç kurukafa bulmuş pazar yerine getirmiş, önüne dizmiş;
-“Satıyorum, kafa satıyorum alan yok mu?” diye reklâma başlamış, Behlül’ü tanıyanlar ona;
-“Yine ne satıyorsun Behlül” diye alay etmişler. O, onların bu alaylı haline hiç aldırış etmeden cevap vermiş;
-“Bu kafalar, satılıktır. Bakınız, bu taş kafa, şu boş kafa, o da hoş kafadır” deyince içlerinden biri yine alaylı bir şekilde;
-“Kaç paraya veriyorsun?” deyince Behlül;
-“Efendiler taş kafa parasız, boş kafa ucuz, hoş kafaya ağırlığınca ücret isterim” demiştir. Bunun sebebini soran diğer vatandaşa ise;
-“Efendim taş kafa dünyada boş şeylerle uğraşıp öğüt dinlemeyen, vatana millete devlete zarar veren kafadır. Onun için beş para etmez. Onun için bedavadır. Boş kafa sahibi, kısmen iyi niyetli öğüt dinlemek ister gibi görünüp yapmazdı, bu yüzden ucuz bir fiyattır. Hoş kafa ise olgun, inanan, vatansever, hoşgörülü, gönül adamının kafasıdır. Onun içinde çok pahalıdır.”
 Siz, bugünün insanını bu ölçüler içinde değerlendirdiğiniz takdirde, ortaya nasıl bir tablo çıkacaktır? İbretle göreceksiniz.