Bir toplumun aynası aydınlarıdır.

Aydınlar, toplumda birlik ve beraberliği oluşturacak ortak değerler yerine kutuplaşmayı zıtlaşmayı çatışmayı besleyen kaynak olmuşsa, başka toplum değerlerinin savunucusu haline gelmişse, o toplumun değerleri altüst olur, sarsılır. Toplumsal çözülüş kaçınılmaz hale gelir.

 

Hangi görüşte olursa olsun aydınların çözüm değil, sorun üreten çelişkileri tutarsızlıkları toplumlarda görülüyor.

 

Kimlik tartışmalarını gündemde tutanlar, yabancı istihbarat örgütleri ağına düşmüş olanlar, söylevlerle duyarlı yerli aydınlara saldırıp etkisizleştirmeye çalışmaktadırlar.

 

Aydın kavramı da düşüncemize Tanzimat'tan sonra, Rönesans'ın ilk yıllarında gene ışık kökünden türetilmiş İngilizce enlightened, Fransızca éclaire sözcüklerinin Arapça tenvir sözcüğünden türetilmiş ışıklandırılmış anlamında münevver şeklinde girmiştir.

 

1950'lerde de güneşin ışığını yansıtan ay'dan esinlenilerek kendisine yüklenen bilgiyi yansıtan kişi anlamında aydın diye Türkçeleştirilmiştir.

 

Batı'da da kadılık, öğretmenlik, hekimlik, memurluk gibi işler, tıpkı Müslümanlarda ulema'nın tekelinde olması gibi ta 12. yüzyıla kadar clerc denilen din bilginlerinin tekelindedir.

 

Ancak, yeni deniz yollarının bulunmasıyla artan denizaşırı ticaretin ayrı dinlerden kişiler arasında birtakım hukuksal sorunlar çıkarması, ticaret gemilerinin ortalığı kasıp kavuran salgın hastalıklar getirmesi gibi nedenler yüzünden söz konusu yüzyıllarda, gene Kiliseye bağlı ama din bilgini olmayan kişilerin de ders verdiği hukuk, tıbbiye gibi meslek okulları açılmasını zorunlu kılmış, oralardan yetişen kişilere deenlightened, éclaire denilmiştir.

 

Bu kişilerden kendisine yüklenilmiş bilgiyi yansıtmakla yetinmeyip, gene Hıristiyan düşüncesi içinde kalmak koşulu ile yeni bilgi üreten Bacon, Erasmus, More, Montaigne gibi aydınlar için de mütefekkir / düşünür anlamında İngilizcede thinker, Fransızcada penseur deyimi kullanılmıştır.

 

19. yüzyıldan itibaren de, artık kiliseden bağımsız ve tam anlamıyla dinsellikten arındırılmış bilgi üretendüşünürlere ise bütün Batı dillerinde entelektüel denilmeğe başlanılmıştır.

 

Kim aydın, kim entelektüel artık sömürgeleştirilen ülkelerde o kadar da önem arzetmiyor.

 

Batılı vakıfların kanatları altında; dinini, dilini, mantığını, düşüncesini yeniden çarpıtmaya çalışanaydınların, toplumun varlığını ve geleceğini tersyüz ettiği ortadadır.

 

Aydınların görevi; her ülke aydının görevi ne ise odur. Zihni işgal edilmiş olan bu ülke çocuklarını, çarpık çıkar esaretinden kurtarmak herkesin görevidir.

 

Toplumun en eğitimli, düşünen, okuyan, yazan, üreten kesim, zihinsel ve yaşamsal sorunlar baskısı karşısında iradi zaafiyete düşüp intihar yolunu seçebilmektedir.

 

Toplumun her kesiminde huzursuzluk ve intihar eylemlerini görülüyor.

 

Profesörler intihar ediyor.

İş adamları intihar ediyor.

Sanatçılar intihar ediyor.

Gençler intihar ediyor.

Subaylar intihar ediyor.

Askerler intihar ediyor.

İstihbaratçılar intihar ediyor.

Her birinin gerekçesi farklıdır. 

 

İnsanlar durduk yere ölmezler, elbette bir nedeni vardır.

İnsanın kırılma noktası nerededir, bilinmez.

 

Hayatın güzel yönleri görülmeli, mutlu olmanın yolları aranmalıdır.

 

Günün Sözü: Bilgiyle aydınlan, saplantıların ve dogmaların esiri olma, özgür kalırsın.