Banka ihale medya üçlüsünün son otuz yılından derinliğine habersiz milyonlarca insan yine bitmeyen bir banka ihale medya numarasıyla karşı karşıya...

Aydın Doğan her şeyini kaybetme korkusunu yaşadığı bugünlerde dahi ‘halk düşük zekâlıdır her numarayı yer’ ön yargısını asla değiştirmedi, ölüm anında dahi ‘halk anlamaz yuttururuz’ köklü fikrinden asla ölse vazgeçmeyeceği anlaşılıyor...

Yıllarca süren güya kime satayım değerlendirmesi nihayet sonuca varmış, Karacan ve Demirören uygun bulunmuş, muş, muşş...

Görünen o ki Aydın Doğan satış işinde çok yakın aile dostlarını tercih etmiş olması sadece seçimlere kadar geçici bir masal...

Aydın Doğan gazeteyi cemaate satmadı Ülker’e satmadı dincilere satmadı dedirtmemek için güya Ülker etrafındaki isimlerle yemek trafiği yoğun sözümona görüşmeler yaptı...

Bunca yıl güneş doğudan doğduğuna göre yarın sabah da doğudan doğacağı tahminini kolaylıkla yapar gibi Aydın Doğan’ın andlaşmalı bir satış gerçekleştirdiğini anlamak için allame ya da müneccim olmamız gerekmez...

Film şöyle gelişecek, muhtemel AKP’siz bir yeni iktidarda yine Aydın Doğan’ın etrafından birileri diyelim Zafer Mutlu gibi biri olabilir, şimdiki Karacan ve Demirören ortaklarından birinin hisselerini banka kredisiyle elinden alıp nihayet batmakta olan geminin dümenine bir daha sahip çıkacaktır. Şayet AKP yeniden iktidara gelirse bu hisseleri kuşkunuz olmasın Ülker ya da benzer isimler alacak... Yani Karacan ve Demirören isimleri Aydın Doğan’ın onurunu kurtarmak için düzenlenmiş ‘emanetçi’ isimlere benziyor...

Savaş tarihlerinde bolca şahit olmuşsunuzdur yenilmiş komutanın apoletlerini muzaffer komutan sökmez ya da kılıcını almaz ya da yenilmiş ordunun bayrağını ayağıyla çiğnemez gibi, yani Aydın Doğan ağır hezimetten bile bugüne kadar hiç düşünmediği ‘onur’ yontmaya çalışıyor...  Ve seçime kadar zamanı yine savaş tarihlerinde görüldüğü gibi ‘yenildim’ numarasıyla düşman güçlerini rahatlatıp seçim sonrası şartlarla yeni bir güç toplayıp karşı saldırıya geçmek...

Bu yoğun ateş altında geçici iki ay içinde Aydın Doğan’ın satış ambalajı kusursuz olmalı, ki, yarın cepheye yeniden geldiğinde ona bir basın kahramanı olarak bu apoletler çokça lazım olacak... Yani ‘onurunu’ kurtarabilmek için bizlerin de satış gerekçesi olarak açıkladığı ‘güvendiğim insanlardı, başkasına satamazdım’ gibi laflarını yememiz lazım...

Banka ihale medya üçgeniyle son otuz yılın her günü bu ülkede mermerden keresteye otele marinaya siyasete madene doğalgaza meclise orduya aklınıza gelen her yeri medya gücüyle darmaduman edenler nihayet AKP ve cemaatin vergi cezaları ve tehditleriyle çaresiz kalmış… ve Cüneyt Ülsever’den Tufan Türenç’ine daha nicesine, onlarca yazarına kapıyı göstermek, yayın yönetmenlerini değiştirmek, manşetlerini AKP iktidarını üzmemek üzerine yeniden düzenlemek gibi her türlü onursuz yolu denediler, baş eğen sinen korkan tırsan bir görüntü verip herkesi utandırdılar, gazetelerine ve gazetecilerine ne ahlak ne de fiyakasını bolca yaptıkları paralarıyla sahip çıkamadılar ve bunca rezilliğe rağmen ‘satış’ı dahi Türk halkına ‘onurlu’ gösterme çabasına girişmişler…

Sayın Aydın Doğan bey, ‘onur’ satışın şekliyle değil ‘gazetecilik ahlakıyla’ hak edilen bir şeydir, hamurla çamuru karıştıranların sonu budur, onuru monuru bırak Aydın Doğan bey, kıraç toprağa kış yakışır, ne demiş eskiler, geldi kasım çoğaldı hasım...  Aydın Doğan bey, bir kez olsun şu soruyu düşünün, niçin siz de rakipleriniz de hep ‘değirmenlerin’sahibi olmak peşindesiniz ve neden bu ülkede hiç kimse ince ince usul usul ‘un öğütmek’ derdinde değil...

Hepimizin acıyla şahit olduğu gibi inançları inanıp söyledikleri söz uğruna ölmeyi göze alamayanlar medya gücüyle bu topraklarda pabucumun kahramanları gibi otuz yıl alikıran başkesenler gibi bayrak sallamış… Ülkemizin en büyük trajedisi de bu alikıran başkesenlerin nihayet teslim olmaları değil, onlarca yıl ellerinde, halkımızı kandırarak sırf servetlerinin sağlığı için salladıkları, bu ülkenin bağımsızlığın bayrağıydı. Eee böyledir akan dereler durdu sonunda kaldılar  kurudan kuru, bayrak gitti elinizde kuru değneği kaldı, o kuru değnekle de hala bizi kandırıp dövüyor o kuru değnekle hala kendi çalıp kendi oynuyor .

Ve bir kendileri gibi uydurma sözümona ahlak sahiplerinin karşı hücumunda fareler gibi kaçışıp, Türk halkının binlerce yıldan beri bilip ezberlediği dinsizin hakkından imansız gelir atalar sözünü bir kez daha haklı çıkartmışlar, ne demiş eskiler, Boğaz’da köşklerin yerine köy yolunda bir çeşmen olsaydı gelip geçen adını ansaydı...

Başımıza bir felaket geldiğinde hepimiz suçumuz hatamız neydi diye dersler çıkartırız, mesela hırsızlıklar yolsuzluklar tavan yapınca halk ve sivil kurumlar, hukuki denetimler soruşturmalar kontroller artırılsın diye ders çıkartır, ancak politikacılar şöyle ders çıkartır, ne yapalım da bir daha ki sefere yakayı kolayca kaptırmayalım... Sayın Aydın Doğan keşke at’tan düşseydiniz eşekten düşene hem gülerler hem de doktor da kabul etmez...

Aydın Doğan’ın onlarca onurlu ahlak sahibi ve sevdiğimiz gazeteci çalıştırdığı doğrudur ve bu ahlaki açmaz sadece benim değil tüm halkımızın kalbini düğüm düğüm yapıp karanlık bir çıkmaz sokakta gazetesiz yazarsız ve kim kimin adamı kuşkusuyla ölümcül bir tereddüt içinde bıraktığı da aşikârdır ve önce işbirliği yaptığı gazetecilerine sahip çıkamadı. Sonra oligarşik hiyerarşisiyle yola çıktığı ordusunun nerdeyse yarısının içeri tıkılmasına sessiz kaldı ve beyefendi sadece ve sadece kendi onurunun peşine düşmüş, bir yıl düşünmüş düşünmüş ve ‘onurlu şerefli bir satış’la rahat etmiş...

Ülkemizin dağından taşından suyundan ekmeğinden ineğinden pancarından yazarından bankasından siyasetinden hemen her şeyinde felaket üstüne felaketlerin yaşandığı bugünde, içimizde tek bir kişi rahat: Aydın Doğan...

Sebebi, ‘onurlu bir satış...

Satılan sadece gazete binaları, rötatifler, bilgisayarlar, marka isimleri olsaydı...

Ne diyelim, yine de basındır gazetecidir ve orada hala sevdiğimiz yazarlar vardır, hala tertemiz ama çaresiz bu yazar kardeşleri kırmamak için onların kalbini alır gibi tatlı bir hüzünle Ahmet Haşim’le seslenelim:

  “Bir gamlı hazanın seherinde

  Israra ne hacet yine bülbül

  Bil kalbimizin bahçelerinde

  Can verdi senin söylediğin gül...”

Odatv.com