Bakır bir semaverde kaynayan çay adı konmamış bir yalnızlığın ortasında fokurdayıp duruyordu. Pencere camları buğulanmıştı. Yeşil bir minderin üstünde hüzünlerin resmigeçit törenini seyrediyordum. Ve radyoda bir türkü çalıyordu. Aklım çalan türkünün sözlerine takılmış kalbimse uzaklara doğru uçup gitmişti.
Aşk bir kurşun gibi döne döne geldi ve saplandı kalbime. Akşamın kaybolan renkleri arasında kalakaldı yalnızlığım. Benim de kalbim takıldı bir gül dalına. Ve yenilgilerin destansı hüznü çöktü birdenbire. Urfa dağlarında gezen ceylanların gözlerinden bir damla yaş süzüldü sahraya. 
Tüm kavuşmalar yerini ayrılığa bıraktı. Ayrılık aslanı öyle bir kükredi ki zavallı gönül karşısında bir serçe gibi titredi durdu.
 
“İndim gülün bağına
Kız ben garibem
Takıldım gül dalına
Seni de sevmişem
 
Kalbinin limanına demir atan gemiler hangi fırtına da alabora oldu. Kaç hayal kurdun şu yokluk sahrasında. Yıkılıp enkazı altında kaldığın kaç tabirsiz düş gördün.  Gülünü kim kopardı. Kim kırdı kalbini sipersiz gecelerde. Hangi gülün sancısına düştü yüreğin. Ya da hangi gülün dikenlerine takılıp kaldı sevdan. Garipliği bir madalyon gibi boynunda taşıyan ruhun şimdi bir fırtınanın önünde savrulup duruyor. 
Urfa dağlarında ki ceylanların ağıtı dinmedi daha..
Bir yaralı köpek gibi taşlanırken merhametsizlerin mahallesinde bir gün çıkıp gitmenin adını haykıracak belki de okunan o salalar...
Sevmenin alfabesinde son harf intihar karası bir çiçektir belki de.
 
İstedim vermediler
Kız ben garibem
Kıyaram ben canıma
Seni de sevmişem
 
Adı konmamış bir aşkın, tabirsiz rüyaların bahçesinde dünya dönüyor dönüyor. Hayat kazançların ve kaybedişlerin ortasında kendi sahibini arıyor. Can bir kafeste çırpınıp duran bir kuş misali. Aşkın intihar karası göğünden geçerken. Ey sabırsız kalp ey kararsız gönül…
Yaşamak gönül kadehini aşkla doldurmak değil mi..Suskunluğun bestesini yaparken çığlıklar ülkesinde.. 
Aşk önce dolunay gibi büyümek sonra hilale dönmek değil mi?
Bak ay doğmuş göklerde...
 
Sinemde aşk ataşı
Kız ben garibem
Oldum dertler yoldaşı
Seni de sevmişem
 
Kader aslanının pençesi gönül ceylanının yüreğine değince bir bir havalandı sevda kuşları. Ateşin ve suyun karşılaştığı yerde ya sönen ya da kaynayan bir halin nabız atışındaydı. Ağlamak ruhun sileceklerini çalıştırmak gibi güzeldi. Gönül bir gurbetin penceresinden başka bir gurbeti seyrederken hep bir ümidin hep bir vuslatın beklentisi içerisindeydi. Bu öyle bir dertti ki dermandan bin kat daha güzeldi..
 
Seni sevdim seveli
Kız ben garibem
Akıtıram gözyaşı
Seni de sevmişem
 
Her gün yeni bir ümidin bahçesinde açan çiçekler. Gönül harmanını yakan ateş yeniden tutuşur. Umudun bahçesinde kanat çırpar güvercinler. Her sabah yollara düşer ağıtlarımın gölgesi ve gözyaşı şişesini darmadağın ederler. Aşkın kafesinde gönül bir bülbül gibi çırpınmaya devam eder. Gariplik bir taç gibi baş üstündedir hep. 
 
Evleri dört köşeli
Kız ben garibem
İçi mermer döşeli
Seni de sevmişem
 
Gözyaşlarının mahallesine hoş geldin. Hoş geldin yağmur bakışlı. İçim dışım senle dolu. Gönül sadağımdaki çile oklarını gerdim kader yayında ve hepsi de senin mahallene düştü sevgili. Kalbimi bir tabut yaptım. Gömdüm unutulmuşluğun toprağına.
Ağla gözlerim ağla. Yalnız  dik tut başını. Kahroluşunun şerefine kadeh kaldıranların inadına. Tabirsiz düşlerin bahçesinde boynunu bükerken çiçekler...
 
Buzlar gibi eridim
Kız ben garibem
Kız sevdana düşeli
Ben bu aşka düşeli
Seni de sevmişem
 
Sözler başka sözlerin sokağında söyleniyor ,rüyalar başka rüyaların mahallesinde görülüyordu.. Gönül ince bir sızının nakaratların da gecenin türküsünü söylüyordu.   Ve  bakır bir semaverde kaynayan çay adı konmamış bir yalnızlığın ortasında fokurdamaya devam ediyordu. Aşksızlığın bir sis gibi kapladığı yeryüzü kendi kendini zehirliyor ve zaman bir tünel misali hayalin kalbinde dolaşıyor dolaşıyordu. Ve gönlümde ki mevsim gül mevsimi vakit ise gül vaktiydi.