Hep aynı hikâyeyi anlatıyorlar
Bir mezarın üstünde boynu bükük bir menekşe
Ölüm bile ayıramıyor gerçekten sevenleri
Yanarak meydan okuyorlar güneşe

 
Aynaların yankısı olsa gerek gözlerinin maviliği
Denizler gibi dalgalandığın yerde üşürken
Bir dağ rüzgârına tutulmuş saçların
Kim bilir hangi istasyonda savruluyor

 
Ellerin ayın şavkıyla yıkanmış
Gözlerin bir derin ırmakta tütsülenmiş
Sustuğun zaman inciler diziliyor yollarına
Bilmem kaç uçurum çıkar gittiğin yollara

 
Peri masallarına inanma sen küçük kız
Bu kent kaç yaralı ceylanı kanattı
Saçlarında kırılgan güllerin dansı
Her seher gelip geçen trenlerin vagonlarında

 
Sevgi papatyalara sorulmaz bu ülkede
Bir kurşun olur sükûtun şarjöründe
Bir avuç toprağı özlersin ansızın
Eski bir fotoğrafın sararan çehresinde

 
Aşk saklambaç oynamak mıdır?
Ya da gül bahçelerinde dolaşmak mı?
Gözlerinin avlusunda bekleyip dururken
Gel dedin çıktım geldim işte

 
Günler bir ırmak gibi akıp gidiyor
Baharın solan çiçeklerden haberi yok
Bir otobüs durağının önünde ellerim
Bir gül tutar gibi bekliyor durmadan

 
Bir hayal kırıklığıdır yaşamak buralarda
Susuşlar biriktirip çığlıklar atmaktır
Kül olup gitmenin miadı dolmuş ateşinde
Birkaç damla gözyaşıdır belki de
 
Mehmet Baş

Ay Vakti Dergisinin 150. sayısında yayımlanmıştır.