Toros dağlarının eteğinde, Aladağların tam kalbinde bir köy var. Köyün aslı göçebe Türkmenlere dayanıyor. Bozulus Türkmenlerinin özelliklerini taşıyorlar. Bu büyük kitlenin ne yazık ki Adıyaman ve Urfa tarafında olanlarında Türklük şuurunu ve Türkçeyi unutanlar çok fazla.
 
Köy 1954 yılında kurulmuş. Köyü kuran insanlar Çamardı’nın Bereketli mahallesinin insanları.  Bereketli mahallesine ise Şam’ın Cebel-i Bereket kasabasından gelmişler. Aslında bu gelip gitmeler bir defaya mahsus değil. Kışın güneye yazın Toroslar’a doğru bu göçler yüzlerce yıl sürmüş. Koyun keçi besleyerek, bunların yününden halı dokuyarak geçimlerini sağlamışlar. Yerleşik hayat geçtikten sonrada yaylalara göçmeye devam etmişler. Sayı az da olsa yaylaya göçen aileler köyde hala mevcut.  Köy halkı uzun süre bağ bahçe işlerine bilhassa elma bahçelerine yönelik faaliyetlerde bulunmuşlar. Fakat bu da geçinmeye yetmeyince başka işler yapmaya başlamışlar.
 
Günümüzde ise halkının büyük bir kısmı geçinebilmek için gurbete çıkan ve bir daha geri dönmeyen bir köyle karşı karşıyayız. İlk dönemlerde tırpancılık yapmaya Adana’ya hamallık ve tablacılık yapmaya, Avanos ve Nevşehir’e bağ kazmaya giden köy halkı daha sonraları İstanbul’a tatlı satmaya gitti. Kışları tatlı yazları ise kaynamış mısır satan köylülerimiz şu günlerde ülkenin değişik vilayetlerinde dondurma salonları işletmekteler. 
 
Aslında köy sularıyla bahçeleriyle çok zenginliklere sahip fakat bağdan bahçeden gelenler geçinmeye yetmediği için millet köyünü terk edip gurbetlere gidiyor. Köyün yaylaları olan Oluk sekisi, Çakıllı pınar,  Alaca yaylaları ve köyün tabiatın bin bir nakışı ile dolu olan kırları yüz binlerce koyunu dahi besleyebilecek bir imkâna sahipken bugün birkaç sürüden ibaret kalan bir koyunculuk var.
 
Alın teri dökerek yaşayan sırtından aşağı süzülen terle sırılsıklam olan bu köyün insanı hiçbir zaman gayr-i meşru bir işe hırsızlığa arsızlığa başvurmadan en zor şartlarda bile namusuyla çalışmıştır. Fakirliği bahane ederek ne devletine bir taş atmış ne de başka insanlara zarar vermiştir. Tüm Anadolu insanı gibi namusuyla helalinden geçinmeye çalışmışlardır.
 
Bana Niğde’nin en güzel köyü hangisidir diye sorarsanız tabi ki Elekgölü köyü derim. Herkesin kendi köyü kendisine göre özeldir. Benim köyüm burası olduğu için burası da bana özeldir. Sözlerime köyüme yazdığım bir şiirle tamamlıyorum.
 
 
 
Dağda bayırda koyun güderdik
Ne kaldı geriye eski günlerden
Yaz gelince yaylalara göçerdik 
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
Akardı çeşmeler Toros dağından
Açardı çiçekler gönül bağından
Bir iz kalmamış gençlik çağından
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
Sabahları uyanıp dağa bakardım
Koca öze karışır durmaz akardım
Dalından elmayla kiraz toplardım
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
Tandırın başında yanardı gönlüm
Geçen günlerine kanardı gönlüm
Ömrünü tükenmez sanardı gönlüm
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
Senirlerde açar nevruzla çiğdem
Yan yana uyuyor nenemle dedem
Döneceğiz elbet yoktur bir çarem
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
Gurbetin yolları tükenip bitmez
Garibin başından efkârı gitmez
Vakitsiz ölenin ocağı tütmez 
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
Kar yağmış saçına kara gecenin
Rüzgârı savrulur gamlı hecenin
Tırpanı nerede ömür biçenin
Ne kaldı geriye eski günlerden 
 
For for çeşme kurumuş akmıyor
Bağırıyorum yıllar dönüp bakmıyor
Sönmüş ocağım kimse yakmıyor
Ne kaldı geriye eski günlerden