İktidarlar, koltuklarının tehlikeye girdiğini anladıkları an hemen Seçim Yasası’nda kendi lehlerine olacak değişikliklere giderler. Bu süreç Mustafa Kemal’in Meclis’e girmesini engellemek için üç muhalif milletvekilinin seçim yasasında değişiklik önergesi vermesi ile başlamıştır. Olayı kısaca hatırlayalım:

1 Kasım 1922’de iki başlılığa son verilmiş, önce saltanat (siyaset) makamı halifelik (hilafet) makamından ayrılmış, 3 Kasım 1922’de de saltanat tamamen kaldırılmıştır. Padişah’ın, tüm Müslüman milletlere önderlik etme görevine de son verilmiştir. Cumhuriyet ilan edileceği açıkça anlaşılmaktadır. Osmanlı’ya yakınlık duyanlar büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Onlara göre kurtuluştan sonra hanedanlık devam etmeli, Halife yine tüm İslam âlemine hükmetmelidir. Ne yapıp edip bu Mustafa Kemal’den kurtulmaları gerekmektedir. Şeytanın bile aklına gelmeyecek bir plan yaparlar.

2 Aralık 1922’de Meclis’te Anayasa değişiklikleri görüşülmektedir. Üç muhalif milletvekili; Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Mersin Milletvekili Salahattin Bey ve Samsun Milletvekili Emin Bey, seçim kanununun değiştirilmesi yolunda bir önerge verirler. Önergede Meclis üyeliği için, “o zamanki sınırlar içerisindeki yerlerde doğmak ya da en az beş yıl ikamet etmek” şartı aranacaktır. Bunun anlamı şudur: Mustafa Kemal Paşa’nın milletvekili seçilmesini olanaksız kılmak.

Mustafa Kemal Paşa, Selanik doğumludur. Aynı zamanda da askerdir ve çeşitli cephelerde bulunması nedeniyle beş yıl süreyle aynı yerde ikamet etmesi mümkün değildir. Söz konusu önergenin kendisini hedef aldığını gören Mustafa Kemal söz alır ve bir konuşma yapar. Konuşmanın bazı bölümlerini kısaca verelim:

“Ne yazık ki doğduğum yer, bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor. Herhangi bir seçim bölgesinde beş yıl olsun oturup kalmış da değilim. Doğum yerim bugünkü sınırlar dışında kalmıştır ama bunda benim ne eksiğim, ne suçum var!.. Eğer düşmanlar amaçlarına tam ulaşmış olsalardı, Tanrı korusun, bu tasarıya imzasını koyan bayların memleketleri de sınır dışında kalabilirdi.”

Ve devam eder Mustafa Kemal; “ …Ben sanıyordum ki, bu yararlılıklarımdan dolayı ulusumun sevgisini, saygısını kazandım ve belki bütün İslâm dünyasının da gözüne girmiş bulunuyorum. Bütün bu sevgilere karşılık, yurttaşlık haklarımın elimden alınmak isteneceğini hiç düşünemezdim. Tasarlıyordum ki yabancı düşmanlar canıma kıymak yoluyla bu yönden yararlı olmaktan beni alıkoymaya çabalayacaklardır. Ama hiçbir zaman aklımın köşesinden geçmezdi ki yüce Meclis’te bunlarla bir düşünen iki üç kişi olsun çıkabilecek!”

Dünyada; kurtarıcısına, devletinin kurucusuna bu kadar nankörlük içinde olan insanların barındığı başka bir ülke var mıdır acaba?

Günümüze gelelim…

20 yıldır iktidar koltuğundan inmeyen AKP, ülkeyi soktuğu ekonomik çıkmaz nedeniyle halk nezdinde kan kaybetmeye başladı. Ülke insanı, tarihinde hiç görülmeyen dipsiz bir yoksulluğa doğru savruldu. Açlık sınırında yaşayan insanların tepkisi anketlere yansıdı ve AKP’nin oyları muhalefet karşısında düşmeye başladı. İktidarın minik ortağı MHP’nin ise oyları yerlerde gezdiğinden, %10 barajının altında kalma ve TBMM’ ye girememe tehlikesi belirdi.

Öte yandan Millet İttifakı (CHP-İYİ Parti, DP, SP, DEVA ve GP)’nın oyları her geçen gün biraz daha yükselerek AKP-MHP oylarının üzerine çıktı. 

Tehlike çanlarının çalmaya başladığını gören iktidar hem seçim barajını indirmek hem de Millet İttifakı’nı parçalamak (!) için Seçim Yasası’nı değiştirdi. Seçim barajı %7’ye indirilerek MHP şimdilik güvence altına alındı; tabi oyları %7’nin altına düşmezse…

Diğer ve en önemli değişiklik ise 34. maddenin 3. fıkrasından “ittifak” kelimesi tamamıyla çıkarılarak milletvekili dağılım hesabında sadece siyasi partiler ve bağımsız adayların oylarının dikkate alınması sağlandı. Bunun anlamı; oy oranı düşük partilerin ittifak içerisinde yer alması halinde milletvekili çıkarabilmesinin imkânsız hale getirilmesidir. Kısaca, ortak oylarla milletvekili çıkarma durumu tarihe karıştı. Küçük partiler, büyük partilerin sırtından Meclis’e milletvekili sokamayacak; yani herkes kendi başının çaresine bakacak.

Hal böyle olunca Millet İttifakı’nın ortağı DEVA Partisi, seçimlere kendi listesi ile gireceğini ancak Millet İttifakı’ndan kopmayacağını açıkladı.

Tarih tekerrür edermiş. Şimdi filmi biraz geriye saralım ve Demokrat Parti (DP) Adnan Menderes iktidarında neler olmuş bir hatırlayalım:

1957 seçimleri yaklaşmaktadır. Ülkede ekonomik gidişat hiç de iyi değildir. Kaynamayan tencereler, halkın DP’ye bakışını değiştirmiştir. Menderes’in koltuğu tehlikededir. Aldığı tüm önlemler ve özellikle de İstiklâl Savaşı’nın komutanı İsmet İnönü’ye yapılan sözlü ve fizikî saldırılar, ters tepmektedir. Demokrat Parti’de gerginlik hâkimdir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ve diğer muhaliflerin ittifakı söz konusudur. Eğer böyle bir durum gerçekleşirse DP’nin seçimde ağır bir yenilgiye uğraması işten bile değildir.

Tehlike çok büyüktür ve ittifakı parçalamak için derhal bir şeyler yapılması gerekmektedir. Çözüm bulunur; Milletvekili Seçim Kanunu’nda değişikliğe gidilecektir. Buradaki amaç, muhalefetin seçimlere, iktidara karşı ortak bir liste ile girmesini, hatta birleşerek yeni bir siyasal parti kurmasını önlemektir.

Seçim Kanunu değiştirilir ve Resmi Gazete’de yayınlanır. Yeni Kanun’a göre; muhalefetin ittifak halinde seçime girmesi engellenmektedir. Çünkü seçime katılacak olan siyasi partilerin il ya da ilçe teşkilatları tüm seçim çevreleri için aday göstermek zorundadır. Bu durumda muhalefet partileri ya tüm ülkede CHP çatısı altında seçime girecektir ya da bölünerek büyük bir hezimet yaşayacaktır.

Çoğunluğu DP’den ayrılan isimlerin yer aldığı muhalefet partilerinin seçmenlerinin CHP’ye oy vermeyeceği belliydi; muhalifler CHP çatısında seçime girmeyi reddetti. CMP yaptığı resmi bir açıklama ile “CHP çatısı altında seçime girmeyeceğini ama seçimde yardımlaşacağını” duyurdu. Tıpkı bugün DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan’ın ki -kendisi AKP’den ayrılmadır- dediği gibi. Ne demişti DEVA Lideri:

“Bu kararımızın herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebep olmamasını arzu ederim, altılı masada verdiğimiz bütün sözlerin arkasındayız.”

Göreceğiz…

CMP’nin yaptığı açıklama tam da Menderes’in beklediği açıklamaydı; karşısındaki muhalefet bloğunu dağıtmış oldu ve 1957 seçimlerini kazanarak 3. iktidarını kurdu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü ettiği o “iki üç kişi” nin uzantıları Atatürk’ten sonra ve günümüzde de “görev” lerini yapmaya devam etmektedir. AKP-MHP koalisyonu, Millet İttifakı’nı parçalayıp, etkisiz hale getirmek ve ülkede kargaşa ve karışıklık yaratmak için her yolu deneyecektir; çünkü “kaybetme lüksleri” yoktur… Nitekim İçişleri Bakanı’nın sarf ettiği sözler bu düşüncemizin işaretlerini taşımaktadır. Ne demişti Bakan; “… 15 Temmuz’da tamamlayamadığımız işi tamamlayacağız.”

Umarız, seçimlere kadar can yakıcı olaylar yaşamayız.

Herkese, her yöne adalet diyecek, herkesi sevgiyle kucaklayacak, hiç kimseyi ötekileştirmeyecek, insanların arasına kin ve nefret tohumları ekip birbirine düşman etmeyecek; dürüst, şeffaf ve güvenilir bir iktidarın yönetiminde buluşmak dileğiyle…

Tülay Hergünlü

İstanbul, 6 Mayıs 2022
 

Yararlanılan kaynaklar:

-Tülay Hergünlü, “İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezi’ne- Türkiye’nin Hafızası-1914-1980” Klaros Yayınları, genişletilmiş yeni baskı. Mart 2022

-https://www.indyturk.com/node/485466/siyaset/menderes-1957de-se%C3%A7im-kanununda-de%C4%9Fi%C5%9Fiklik-yapmasa-chp-iktidar-olabilirdi