Bir zamanlar Amerika’da yaşayan John Marshall isimli bir yargıç, kütüphanesinde merdivenle raftan kitap aldığı sırada kayıp düşer. Bu arada bütün kitaplar başından aşağı dökülür. Gürültüyü duyan hizmetli telaşla içeri girince, yargıcın acılar içinde kıvrandığını görür. Hizmetliyi karşısında bulan yargıç, hemen toparlanır, bir şey olmamış gibi kâh kaha ile gülmeğe başlar ve “İşin böyle olacağı belliydi. Yıllarca kanunları ben çiğnedim, şimdi de kanun kitapları benden öç aldı” diye itirafta bulunur.
 
Bu olay, günümüzde adaleti kendince yorumlayan ve bir çıkar uğruna uygulayan hukukçu ve siyasilere nazire olsun.
 
Çevremizde öyle insanlar vardır ki, çarşıda, pazarda, iş yerinde, dolmuşta, vapurda uçakta, yolculuk esnasında konuşmalarına kulak verdiğinizde, kendilerine oy verdiği siyasilerin birbirlerine hakarete varan  davranışlarına karşı tepkili olduklarını görürsünüz.
 
Her nedense siyasiler her seçim döneminde halka verdiği sözleri, unutma hastalığına tutulurlar. Neticede bu hastalığın bir çaresi de yoktur.” Gülmesini bilmeyenler dükkân açmasınlar” Ülkemizde sistem böyle işliyor. Bir zamanlar en az gülen (Mutlu azınlıklar hariç) bir topluluğa sahiptik. O dönemlerde bizim şarkılarımızda bile;“Verem oldum, sarhoş olamıyorum, bir ihtimal daha var, oda ölmek mi dersin?” gibi temalar işlenmekteydi.
 
Peki, neden gülemiyoruz dersiniz? Çünkü sıkıntılarımız vardı, gülmeye mecalimiz yoktu. Söyler misiniz, sizin karşınıza çıkan siyasilerden kaçı samimi olarak size sempati gösteriyor, verilen sözleri yerine getirmek için çaba sarf ediyor?
 
Ömer Seyfettin, kendi dönemindeki politikacıları eleştirirken; "Onlardan hangisiyle bir araya gelsem, kendimi penceresiz, kapısız bir kümeste zannediyorum" diyor.
 
Bu güne kadar bin bir vaatle halktan oy alan bazı vekiller, TBMM’ne gittiklerinde her şeyi unutup, hamaset duygularıyla, meclis kürsüsünden muhataplarına; "Yalan söyleme, doğru konuş, müfteri, kendine gel, ben hiç yalan söylemem, terbiyesiz, cahil herif,  in ulan aşağı, ağzından çıkanı kulağın duysun, ben orada konuşursam, sen burada kalamazsın, jurnalci, laf salatası, geveze" gibi hakarete varan sözler sarf etmeleri, yenilir yutulur cinsten değildir. Bunlardan bazıları da dokunulmazlık zırhına bürünerek vatana ihanet noktasında, Cumhuriyetin temeline dinamit koymaktadır.
 
Bilinmelidir ki, zararlı mikroplar durgun sularda bulunurlar ve dibe çökerler. Dış mihrakların maşası olan, serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan bu zavallı insancıklar, ne yapacağını bilmeyen parazitlerdir.
 
Bazı siyasiler meydanlarda; "Vatandaş bizi sandığa gömdü, yanlış yaptık, hatamızı anladık. Artık kavgalı siyasete son verdik, halkın derdiyle ilgileneceğiz" dediler, ama olmadı. Demek ki, "Can çıkmayınca huy çıkmıyor!"
Bazı dönemlerde siyaseten iktidarı ele geçirenler, halka karşı gösteriş ve istismarı tercih eder duruma geldi. Köyde doğmayan, at sineğini ne bilsin. Bu sinek atın kuyruk altından bir yapıştı mı, onu adeta çılgına çevirir. Sinek öldürülünce, at sakinleşir.
 
 Burada bizim sözümüz, dürüst siyaset ve dürüst politika üretenlere değil, dış mihraklara çanak tutanlar ve iç huzuru bozanlaradır. Çünkü onlar, başından şapkasını, sırtından ceketini, gömleğini, ardından da bedenindeki ruhunu vermeye mahkûm olanlardır.
 
Bizim insanımız, ağzından girip, burnundan çıkmayı marifet sayanları sevmez. Vatandaş; "Yarın, ertesi gün, gelecek ay, önümüzdeki yıl ne olacak" diye endişe etmek istemiyor.
 
Bu Milleti temsil edecek siyasiler, laf kalabalığı ile göz boyamayı, bağırmayı hitabet sanatı saymayı terk etmelidir.
 
Riyaziye kanununda değişmez bir kural vardır “İki noktadan bir doğru geçer.”, Doğru birdir. Bu millet, adil olmayan uygulamaları hiçbir zaman hak etmiyor. Oy kaygısı güderek, yanlışları doğru gibi göstermenin hiç kimseye faydası yoktur. Çünkü “Yalancının mumu, yatsıya kadar yanar”.
 Bu gün her zamandan daha ziyade birliğe, beraberliğe ihtiyacımız vardır. Ülkemizin etrafı ateş çemberiyle çevrilmiştir. Komşularımızın hal-i melali ortadadır.
 
Basınımızla, sivil toplum örgütleriyle, devletin bütün kurumlarıyla kavgasız bir şekilde birlik ve beraberlik içerisinde tek vücut olmanın zamanıdır. “Kol kesilsin ama yen içinde kalsın”.
 Partiler ve kurumlar arasında tatlı rekabetler olsun ama acımasız, kırıcı, insafsız saldırılara meydan verilmesin. “Adalet mülkün temelidir” aman ha bu temeli yıpratmayalım, yıkmayalım. Adalet herkese lazımdır. “Geciken adalet, adalet değildir” Adaleti yıkıp da altında kalanların vay haline!