Çanakkale’de yedi düvele karşı hak ettiği dersi veren, Mehmetçiğin akıllara durgunluk veren serüveninden bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum;

 Çanakkale Savaşları sıradan bir savaş değildir. Türk Ordusu, silah ve mühimmat bakımından yoksun, modası geçmiş toplarla, etkili olup olmadığı bilinmeyen mayınlarla, düşmanı ezmesini bilmiş ve bütün dünya Çanakkale’de Türklerin neler yaptığını görmüştür.

Türkler, İslam’a gönül vermiş, savaşa bayram sevinciyle giden bir millettir.

Çanakkale’de Mehmetçik, Allah’ın kınından sıyrılmış kılıcı, hakkın batıla üstün gelen hıncı, Allah ve Resulünün semaya yükselen sesi, yeryüzüne sağanak halinde inen nurudur.

Mehmetçik burada; vatan ve namus uğruna hayatını hiçe saymış, birlik içinde, Anadolu’da yaşayan Türk’ü, Kürdü, Laz’ı, Çerkez’i, Doğulusu, Batılısı “Milli Mücadele” ruhuyla, her türlü zorlukları başarmanın zevkini tatmıştır. Bu öyle bir ruh yapısıdır ki, bir metre kareye altı bin mermi düşmesine rağmen göğüs göğse süngü savaşı yaparak, “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancıyla şereflerin en yücesine erişmiştir. Mehmet Akif bir şiirinde;

Ölüm indirmede gökler, ölüm püskürmede yer,
Kafa, göz, gövde, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler,
Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide güler” demektedir.

Burada görülüyor ki, Çanakkale Savaşları, Türk milletinin özünde silinmeyecek izler bırakmıştır.

Bu savaş, ırkları, renkleri, dilleri farklı milletlerden oluşan; Haçlı ordularının asırlar öncesine dayanan, Türk milletinden öç alma duygusunun uzantısıdır.

Bu savaş, anaların canından çok sevdiği evladının başına, kurbanlık koyun gibi kınalar yakıp cenge gönderdiği savaştır. “Çanakkale Geçilmez” efsanesini yaşatanlar, eli silah tutan gencecik vatan evlatlarıdır.

Peygamberimizin müjdelediği gibi; “Nefsim Kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra dirilip yine öldürülmeyi, sonra dirilip yine öldürülmeyi ne kadar arzu ederdim” diye buyurmuşlardır[1].Yüce Mevla’mızın; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin. Gerçekte onlar diridirler, siz onu bilemezsiniz”[2] Ayetindeki müjdeler, Mehmetçiğe verilen en yüce makam ve en kutsal rütbedir.

Bu savaşta, Osmanlı donanması yok denecek kadar azdı. Çanakkale’yi geçilmez kılan Nusrat Mayın Gemisi, Çanakkale Savaşı’nın baş aktörü olarak, verilen görevi kusursuz yerine getirmiş, yeni kurulacak olan Türkiye Cumhuriyetinin temeline harç koymuştur.

Bu savaş, “Biz dünyanın en büyüğüyüz!” diyenlere iyi bir cevaptır. 3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihlerinde Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden, Gelibolu Yarımadası’nda 25 Nisan 1915 tarihleri arasında sürdürülen savaşlar, Türk tarihinin en şerefli zaferlerinden biridir.

Çanakkale Savaşı, bir milletin var olma yok olma çabasıdır.

Çanakkale Savaşı, binlerce gönüllü insanın bu kutsal görevde yer aldığı kavgadır.

Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin "Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın"[3] emrine uyan Mehmetçiğin destanıdır.

Çanakkale Savaşı, Doğudan Batıya, Güneyden Kuzeye, Anadolu topraklarına en sistemli silahlarıyla hücum eden düşmana, Mehmetçiğin göğsünü siper ederek verdiği cevaptır.

Çanakkale Savaşı, vatana saldıranları kanlarıyla boğma, yurtdışına kovma savaşıdır.

Çanakkale Savaşı; “Hasta Adam Osmanlıyı bitirdik” diyenlerin hüsrana uğradığı, Türklerin Balkanlarda aldığı lekeyi silen ve Türk milletinin haysiyetini koruyan savaştır…

Çanakkale’de Mehmetçik, bir kez daha milletine karşı güven tazelemiştir.

Çanakkale’de hezimete uğrayanların sonu, tıpkı Selahaddin Eyyubi, Kılıç Aslan, Sultan Murat, Fatih ve Yavuz’ların uğraştığı Haçlıların akıbetine benzemektedir.

Çanakkale’de, binlerce kefensiz yatan Mehmetçik, canları pahasına korudukları bu vatanı bize emanet bırakmışlardır. Çanakkale Zaferi, anaların evladına;

“Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana,
Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana” diyen Mehmetçiğin zaferidir. Mehmet Âkif Ersoy’un:
"Âsım’ın nesli, diyordum ya, nesilmiş gerçek.
İste çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek" dediği nesil.

Tüm şehit ve gazilerimize Cenabı Haktan rahmet diliyorum.
 


[1] Riyazü’s- Salihin ve Tercümesi, C. 2, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1973, s. 535.
[2] Al-i İmran, s.169-170
[3] Bakara Suresi, a. 190