Amenu olan kimdir ?

Abone Ol
 Amenu olan kimdir sorusuna İNANAN; İMAN eden; gibi cevaplar ve tefsirde bu anlamlar yüklenmiş görüyoruz. 


Dilimizde tam anlam karşılığı nedir?

O zaman ayetlerde Allah Amenu kelime anlamını hangi manalar ile kullanmış. Her şeyden önce insanlığa örnek, yani Peygamberimiz SAV Efendimiz ile Kur’an-ı Kerim'i yaşayan ve Peygamberimiz SAV Efendimiz'e tabi olmuş güzel insanlar.

A'RÂF-157: :Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.

Hâlbu ki bu insanlar, Peygamberimiz SAV Efendimizden önce açık bir dalâlette idiler. Ne oldu da Ona tabi olan ve itaat edenler hidayete erdiler ve kurtuluşa ulaştılar? Yani demediler ki " KARDEŞİM İSLÂMIN ŞARTI BEŞTİR, GERİSİNİ BOŞVER" yani Kitabın tümünü yaşamışlar.

AL-İ İMRAN - 119 :Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). (Ey mü'minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.

Nasıl; bugün İslâm'ın beş şartı ile sahabenin yaşadığı gibi yaşayabiliyor muyuz? Sahabe gibi; size kötülük edenleri seve biliyor musunuz? Mümkün değil diyorsanız, bugün tatbik edilen İslâm’ın beş şartı yeterli değil demektir. Allah sahabenin imanını örnek olarak göstermiş ve kıyaslama yapmış.

BAKARA - 137 :Fe in ÂMENÛ bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu). Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.

Demek ki imanımız (ÂMENÛ OLMAMIZ) sahabe gibi değil ki insanlar hidayete eremiyor. Halbuki bu iman veya (ÂMENÛ OLMA) Allah’ın hidayet ermek için olmazsa olmaz kaidesi.

İman varsa hidayet var;

YÛNUS-9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

Peki bu amenu olmak (imân etmek) nasıl bir şey ki hidayete erdiriyor.

HÛD-29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

Amenu olan kişi Allah'a mutlaka(kesin olarak) mülaki olacak, yani Allah'a kavuşacak. Bu kavuşma ölmeden Allah'a ait olan ruhun tekrar Allah'ta ifna (yok) olmasıdır. “Allah'a mülâkî olmayı isteyen insan var mıdır?” derseniz; mutlaka vardır.

ANKEBÛT-5:Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

Bu durum da insan ruhu Allah'a ermiş yani derviş kişi olur. Allah dostu olmuştur. Allah da bu kişini kalbini karanlıktan nura çıkarır.

BAKARA - 257:Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Âmenû olan kişi Allah tarafından kendisine dost ittihaz edilen kişidir. Tabi Allah dostu olmak istemeyen yani Allah'a mülâkî olmayı kabul etmeyen kişi dünyayı tevessül etmiş kişidir ve kazandıkları nedeni ile ateş ehlidir.

YÛNUS-7:İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn (gâfilûne).Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

YÛNUS-8:Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Ateş ehli bu kişiler Allah'ın istediği gibi ÂMENÛ olmadıkları için hüsrandadırlar. Allah’a mülâkî olamayacakları için hidayete de eremeyeceklerdir.

YÛNUS-45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

İnsanlar âmenû olup (Allah'a ruhunu ulaştırmayı dileyip) nefslerini ıslah etselerdi onlar mutlaka cennet halkından olacaklardı .

BAKARA - 82 :Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Ve âmenû olup (Allah'a ulaşmayı dileyip), ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel işleyenler, işte onlar, cennet halkıdır ve içinde (cennette) devamlı kalacaklardır.

Bu âmenû; mülâkî olma; yani ruhun insan ölmeden Allah'a ulaşması ve nefsini ıslah edebilmesi, ancak Allah'ın gönderdiği bir nebi resul veya nebi resulü temsilen vekalet eden bir veli resul gelip ayetler ile anlatacak (canlı olması şart) ki insanlar ona inanıp (iman edip) Allah'a mülâkî olmayı dilerse mutlaka hidayete erer. 

A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.

Allah'ın bir dostu size gelip ayetler ile dininizi anlatacak ki insanlar ona iman edip âmenû olsunlar.

BAKARA - 103 :Ve lev ennehum âmenû vettekav le mesûbetun min indillâhi hayr(hayrun), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne). Şâyet onlar âmenû olup (Allah'a ulaşmayı dileyip) takva sahibi olsalardı; Allah katından (kendilerine verilecek) sevap, elbette daha hayırlı (olacaktı), eğer biliyor olsalardı.

Allah'ın bir dostu size gelip ayetler ile dininizi anlatacak ki insanlar ona iman edip âmenû olsun. Şayet bu inanç (kalbe inerse) halis ise mutlaka takva sahibi olur. Çünkü bu kişiler hidayete ereceklerdir.

ZUMER - 57 :Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn(muttekîne). Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın).

İnandım demekle, îmân ettim demekle âmenû olunmuyor, bu neden ile de insanlar Allah'ın dostu ermiş bir veli olamıyorlar.

İslâm dinini beş şarta indirenler ne kadar vebal altında biliyor musunuz? Sahabe döneminde bile böyleleri var ve Peygamberimiz SAV Efendimize tabi oldukları halde kalplerine iman yani Allah'a ruhlarını ulaştırma dileği girmemiş.

HUCURAT - 14 :Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”

Bunlar Allah'a ve Resulüne itaat etmemişler. “Hani olur mu?” diyeceksiniz de bu gün aynı itaat var mı bakalım;

Allah insanları kendisine davet ediyor.

RAD - 14 :Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.

Davete ancak kendisinden içimize üflediği ve sadece insanları şereflendiren ruhu (insan kalben diler, iman ederse) icabet edebilir ve Allah’ta onu kendisine dost kılar hidayete erdirir.

KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!

Allah insanları Allah'a davet eden bir irşad görevlisi her zaman gönderir. Bu Allah dostu ayetler ile insanları Allah’a ölmeden ruhunuzu ulaştırmayı kalben dileyin der.

Davete icabet ederseniz itaat etmişsinizdir, kalbinizde iman vardır. Davete icabet etmediyseniz, itaatsizsiniz ve hidayete eren olamazsınız.

Tabi kim doğru söyler kim yalan söyler şüpheniz olabilir. İblisin görevi zaten şüphede olanlarla. O zaman Allah'ın hidayet ile görevlendirdiği özel yardımı olarak dostunu HACET namazı ile Allah’tan isteyin.

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:

1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.

Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Merak etmeyin Allah benden isteyin diyorsa, şüpheniz de yoksa müjdeyi mutlaka alırsınız.

BAKARA - 153 :Yâ eyyuhellezîne âmenustainû bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne). Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.

ALLAH'A EMANET OLUN.

dkusman@yahoo.com