Yaşanan travmanın kanımızı donduran vahşeti acımızı isyan çığlığına dönüştürerek tüm ülke sathına yayılmasına neden oldu. Haber manşetlerine hızla bir göz gezdirmek bile Özgecan üzerinden kadın bedenine yapılan saldırının ülke çapında nasıl bir öfke patlamasına neden olduğunu görmemize yeter. “Özgecan’ın Katli Lüleburgaz’da da Diyarbakır’da da Protesto Edildi”, “Mersin Üniversitesi’nde binlerce öğrenci eylemde”, “Özgecan´lar mücadeleye çağrıdır!”, “Ankara Özgecan İçin Sokaktaydı”, “Yasta Değil İsyandayız!”, “Mücadele Etmezsen Sıradaki Senin Yaşamın!” Benzeri yüzlerce manşetin ortak keseni erkek egemen devlet anlayışının çürümüşlüğünün ve kadın bedeni üzerinden yapılan baskılamaya duyulan isyanın sesi olmasıdır.

 

       Türkiye’den binlerce kilometre uzaklıktaki Nikaragua da kadın şair ve yazar Gioconda Belli, ülkesinin dikta rejimine karşı siyasi mücadelesini, aşklarını, sürgünlüğünü anlattığı “Tenimdeki Ülke Nikaragua” adlı otobiyografik eserine “Biz size hiç güvenmedik aslında. Bu ülkede doğduğumuza hiç sevinemedik… Yaşamımdaki iki şeyin kaderimi belirlediğine inanırım, ülkem ve cinsiyetim.” Cümlesiyle başlar. Türkiyeli kadınlar bu gün benzer cümleleri meydanlarda caddelerde haykırarak söylüyor. #sendeanlat bağlantısıyla kendi pek de neşeli olmayan hikâyelerini anlatmaya başladılar bile. Evet, Gioconda Belli de ifade ettiği gibi Coğrafya kaderimizdir ve ne yazık ki doğrudur.

 

       Özgecan’ı yaktılar. Sevgililer gününün tüm pırlanta mağazaları ve alışveriş merkezlerinde coşkuyla kutlandığı bir 14 Şubat sabahına bu coğrafyanın tüm duyarlı yürekleri bağrında bir taşla uyandı. 14 Şubat dan bu yana içimiz yanıyor…

 

       Özgecan Aslan’a tecavüz ettiler, Özgecan’ı bıçakladılar, Özgecan’ı yaktılar… Ellerim titriyor bu üç cümleyi ardı ardına yazarken bile, nefesim daralıyor. Muktedirin evlerdeki, sokaklardaki, televizyonlardaki genel akım medyadaki köşelerindeki prototipi hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu ülkede kadın olarak nefes almanın ne kadar zor olduğunu, günden güne ne kadar daha zorlaştığını hele de son 12 yıldır nasıl katlanılamaz bir boyuta getirildiğini biliyoruz. Ve fakat dünya ’da ve ülkemizde kadınların daha yüksek bir sesle “Kadın cinayetleri politiktir”  diye haykırdığını “kadın, yaşam, özgürlük” çığlığını yükselttiğini de görüyoruz.

 

        15 Şubattan bu yana kadınlar anlatıyor, kadınlar haykırıyorlar ve pek çok cinstaşım, bahsi geçenlerin onlardan uzak, başka iklimlerin, başka coğrafyaların “kötü kalpli adamları” olduğunu zanneden gözlerle bakıyorlar şaşkınlık içinde. Hayır, etrafınıza bakınmayın hiç, biziz bahsi geçen.

Trafikte araba kullanan kadına müstehzi bir gülüşle, “Belli işte kadın değil mi” yapanız, sarışına “orospu”, esmere “kara kuru” diyeniz. “Sen bir bayansın” diye başlayan cümlelerle kadınlara nasıl olmaları gerektiği konusunda dersler vermeyi kendimize hak görebilen, “Kadın dediğin kendine bakacak abicim diyerek göbeğini kaşıyanlarız. Evet, hiç sağa sola geriye bakmayın. Aynaya bakın yeter. Bu söylediklerimden birini veya birkaçını kendinizde göreceksiniz.

 

        En eğitimli olanımız dahi hiçbir şey bulamazsa entelektüel diliyle kadını aşağılamaya çalışanlarız. Bizim yerimize bir başkasını seçen kadını “Başkasına gitti orospu” diye damgalarken, zinhar kusuru kendimizde aramayanlardanız. “Sana  kız mı yok birader” diye sırtınızın sıvazlanacağını,  çekip öldürdüğümüzde “Erkek adam kıskanır” diye mazur görüleceğimizi bilenlerdeniz. Fuhuş yapan kadını cezalandırmayı kendine görev bilen, “yoz ilişki” diye sıfat vaz eden maalesef solcu erkekleriz.

 

        Otobüste hamile başı açık kadına değil de başörtülü genç kadına, “Sen gel bacım” diye yer veren Müslüman erkekleriz. Silahının kabzasına bozkurt yapıştırıp üniversiteli kadını taciz eden ülkücü polisimiz de erkek. “Karı gibi gülme”, “İbne gibi kırıtma lan” diyebilenlerdeniz. Çünkü içerisinde yaşadığımız gün be gün çürüyen erkek egemen kapitalist sistem kendine karşı olmayanı hatta ideolojik olarak karşısında sapa sağlam durmayanı bile evirip çevirip kendi çürümüşlüğüne ortak eder. Öyle bir sistem ki tüm kurum ve kuruluşlarıyla insanı metalaştıran kadını değersizleştiren “Şöyle yaşarsan ahlaksız damgası yersin, böyle yaparsan öldürülürsün ” yada  ND gibilerin twitlerinden “mini etek giyip……” diye başlayan twitlerle kadın yaşamına  “ayar” veren eril dili meşrulaştırarak , “Bizim koyduğumuz kurallara göre göre yaşarsan, bizim dilimizi konuşursan belki hayatını bağışlarız” denmek istenmektedir.

 

        “En az üç çocuk doğurur, evinde oturursan, itaat edersen senden iyisi yok” söylemini Arapça değil Türkçe söylüyorlar, Hoş Arapça söyleyenlerle de yani kadınları köle gibi alıp satanlarla ahbaplık, ülküdaşlık ilişkilerini hiç kesmeden devam ettirmekte hiçbir beis görmüyorlar. Bu cehennemi inşa eden erkek egemen zihniyet ve egemenin eril dilini konuşan işbirlikçileri kadınlar, meydanlarda, televizyon programlarında, ev oturmalarında, pencere önlerinde varsınlar bu çürümüş sistemi alkışlamaya devam ederek meşrulaştırılmasına katkı sunanlar dönün önce sokağa çıkan hemcinslerinize bakın. Kadın özgürlüğü için yükselen çığlığı duyun.