Sultan İkinci Murad Han’ın sonsuz saygı duyduğu, Fatih Sultan Mehmed'in hocası, ünlü İslam büyüğü Akşemseddin hazretleri, 1390 yılında Göynük'te doğdu. Küçük yaşlardan itibaren ilme ve sanata karşı ilgi duydu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra seçkin alimler arasında yerini aldı. Üstün zekası ve anlayışı ile başta İslami ilimler olmak üzere tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlüleri arasına girmeyi başardı.
 Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirdi ve tıp alanında önemli çalışmalar yaptı. Hacı Bayram veli ile tanıştı ve ondan ayrıca feyiz aldı. Kerametiyle Ebu Eyyub’ül Ensari Hazretlerinin mezarını buldu. Fatih’in İstanbul'u fethi sırasında genç sultanı teşvik etti, zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulundu.
Dünya malına önem vermeyen, Sultan Murat ve Fatih Sultan Mehmed Han’ın saygı ve sevgisini kazanan Akşemseddin hazretleri, doğum yeri olan Göynük'te 1498 yılında vefat etti.
İşte bu büyük alimin Sultan Muırad’a Nasihati;
“Kıymetli Hünkârım! Akıllı ol! Akıllı kimse şehvetten uzaklaşan, ahireti dünyaya değişmeyendir. Önünde zor günler vardır. Orada yükü hafif olanlar, ağır olanlardan daha kolay geçer. Bir kötülük işlediğin zaman o anda tövbe et.
Dünya havlayan köpek ve vahşi hayvanlar gibidir. Birbirlerine saldırırlar. Zengin fakiri yer, büyük küçüğü ezer. Bazıları konaklamış kervan hayvanları gibi bağlı, bazıları da bağından boşanmış, başıboş, sonu belirsiz bir yolun yolcusu gibidir. Birincisi fakirler, hiçbir şeye gücü yetmeyen zayıflar, ikincisi kuvvetli olanlardır.
Bil ki, bunlar sarp bir vadide bela ve afete uğramış sürüler gibidir. Kendilerini güdecek bir kimse olmadığı gibi bu vadiden kurtulmuş, yolunu gösterecek bir kimse olmadığı gibi yol gösterecek bir kimseleri de yoktur. Dünya denizinde dalgalarla boğuşan insanlardır.
Sultanım! Her isteyen istediğine kavuşmayabilir. Her kötülük işleyen de mahrum olmayabilir. Kötülük işleyerek bir makama sarılma, ilim maldan hayırlıdır. İlim seni, sen de malı korursun. İnsan malı kendisini korumak için toplar. Kendini harcamadan bu işi yap. Tamahkârlık insanı felakete götürür” diye öğütlerde bulundu.
Sultan Murad, halkının geçimini, sıkıntısını en iyi düşünen bir hükümdardı. Bir defasında Mekke ve Medine’ye, Hz. Muhammed (a.s.) komşularına hediye göndermek için Molla Yegan başkanlığında Surre alayına vereceği hediye ve yol parası yeterli gelmedi. Devletin hazinesine dokunmadı. Bunu şahsi parasıyla yapıyordu. Onun döneminde sarayda hesapsız harcama yapılmazdı. Harplerden gelen ganimetler ve haraçlarla, madenlerden başka geliri yoktu. Halktan toplanan gelirleri kesinlikle saray erkânı için harcamazdı. Böyle olunca sultanlarda zaman zaman parasız kalırlardı.
Sultan Murad Han, Surre alayı ile Medineye göndermek için Çandarlı Halil Paşa’dan borç alınmasını istemiş, Feyzullah Paşa buna üzülmüş ve “Sultanın, padişahın vezirinden borç istemesi doğru olmasa gerek. İzin verirseniz, hazineden saraya tahsisat ayrılsın” dedi.
Sultan Murad, Feyzullah Paşa’ya; “Bu parayı kimden ve nereden toplayacaksın” dedi.  Feyzullah Paşa; “Sultanım, ülkede çok zengin var, bir fermanla onlardan bir miktar vergi tahsil edilsin” dedi. Sultan Murad, paşaya kızdı ve “Ey Feyzullah Paşam! Bu nasıl bir sözdür! Bizim idaremizde helal lokmadan gayriye yer yoktur. Askerlerimiz helal lokmayla cihad ederler. Sultan haram lokmayla asker doyurursa, o asker harami olur. Haraminin sebatı olmaz, firar eder. Her anımız savaş meydanında geçmektedir” dedi.
Bu günün insanı, geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz, Fatihi Fatih yapan Sultan, Murad Han’ın güçlü ve başarılı olmasının sırrı işte burada yatmaktadır.