Tayyip Erdoğan, Türkiye’de 11 yıl boyunca yasakları, kısıtlamaları kaldırdıklarını, “ret” , “inkar” ve“asimilasyon” a son verdiklerini öne sürerek “Sessiz devrim adını verdiğimiz nice reformu biz gerçekleştirdik. Eğer şartlar müsait olsaydı, 11 yıl önce iktidara geldiğimiz gün biz bütün bu reformları yapmak, isterdik. Ama partimizin kapatılma davasından Danıştay saldırısına, darbe senaryolarından sokak eylemlerine, muhalefetin direncinden bürokrasinin direncine kadar nice engelle, nice bariyerle mücadele ederek bugünlere ulaştık” dedi.
Erdoğan, direnç konusunda şöyle bir cümle daha kullandı:
“Bu reformları Türkiye’de şartlar oluştuğu için, engeller, bariyerler, dirençler ortadan kalktığı için 11 yıllık zincirin bir halkası olarak gerçekleştiriyoruz. AK Parti kurulduğu gün, programında neyi vaat ettiyse bugün şartlar oluştuğu için onu gerçekleştiriyor.”
***
Biz de zaten bunu söylüyorduk başından beri… AKP’nin programının da New York’tan gönderildiğini belgesiyle ispatlamıştık. AKP’nin yerel yönetimlere özerklik vermesi karşılığında destekleneceği bildirilen bu metinde yazılanlar, bir bir hayata geçirildi. Şimdi son aşama kaldı…
Yalnız burada yanlış bir sunum var. Hırant Dink cinayeti, Papaz Santoro cinayeti, Malatya’daki katliam ve Danıştay saldırısı gibi olaylar, Tayyip Erdoğan ve kadrosunun önünde engel oluşturmamış, aksine, bu suçların Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi tertiplerle askerlerin ve milli aydınların üzerine yıkılması sağlanarak Türkiye’de bir rejim değişikliğine direnen kadroların tasfiye edilmesi sağlamıştır. En azından sonuç budur.
Balyoz seminerinin Abdullah Gül’e aynen iletildiği, onun da Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’a araştırma yaptırdığı ve Yalman’ın “darbe yok” raporu verdiği de ortaya çıktı. Darbe yoksa, bu davalar niçin açıldı?
Dolayısıyla, “Bu cinayetlerin arkasında, Türkiye’yi rejim değiştirmeye zorlamak amacı vardır. Bu cinayetler, milli direnci kırmak için planlanmıştır…” dersek, doğru bir değerlendirme yapmış olmaz mıyız?
***
Tayyip Erdoğan’ın sözleri aslında itiraf gibidir. Nasıl ki, ABD, İkiz Kuleler’e saldırı olayını kullanarak, Amerikan ve dünya kamuoyunu, Afganistan ve Irak’ı işgal etmek için ikna etmiştir; AKPiktidarı da Hırant Dink cinayetinden Danıştay cinayetine kadar bütün cinayetleri, orduya malederek Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki milli direnci kırmıştır…
Cinayetlerin arkasındaki güç, Türkiye’de rejimi değiştirmek isteyen, AKP’ye daha kurulmadan,“yerel yönetimlere özerklik vereceksiniz” diyerek parti programını gönderen organizasyondur. Tertipler, NATO eliyle hazırlanmıştır!
Geçenlerde bir milletvekili arkadaşım anlattı… Silivri’deki askerlerden biri ile konuşmuş, o da kendilerine yönelik saldırının NATO’dan plânlandığını söylemiş... “Peki ama, sizin NATO’ya karşı hiçbir savunma mekanizmanız yok muydu?” sorusuna karşılık, “Hayır, TSK’nın NATO’ya karşı hiçbir savunma mekanizması yoktur” diye cevap vermiş.
İşte meselenin esası budur!
***
Bugün de benzer olaylar devam ediyor. Mesela, İçişleri Bakanı, Muammer Güler, Ankara’da polisevine saldıran iki kişiyi, bir süredir takip ettiklerini söylüyor! “Takip ediyorsanız, eylem yapmalarına niçin izin verdiniz?” sorusu gelmiyor mu akla?
Ve hemen bu olayın ardından Tayyip Erdoğan ve Şamil Tayyar’ın DHKP-C ile CHP arasında bağlantı kurması manidar değil mi?
Yine Okmeydanı’nda yüzü maskeli terör gruplarına yol vererek, Gezi olaylarına katılan gençleri terörle eşleştirmek, böylece onları eylemden alıkoymak oyunu oynanmıyor mu?
Örgütlerin düğmesine mi basıldı; ne oldu?