Çocukluğumuzdan itibaren bize öğretilen ve yaşam boyunca bize kendi deneyimlerimizin eşliğinde farkına varıp kullanma biçimimizle beraber, diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimizin aklımızı kullanma becerimiz olduğu bir gerçek.

      Zaten birbirimizi; akıllı olmamak, akıllı davranmamak veya aklının sesine kulak vermemek şeklinde suçlarız genelde.

      Önemli ile önemsizi ayıran, uzun vadeli düşünmemizi sağlayan yeteneğimiz olan aklımız, gerçek bir yol göstericidir.

     Ama bu aklı kullanırken hep onun sağduyusunu kullanıp olaylar ve bize etki eden nedenlere karşı tarafsız kalabilir miyiz?

     Yine o akıl aracılığıyla verdiğimiz yanıtlar ise genelde olumsuz yoğunluklu olarak çıkar karşımıza.

     Peki hangi olaylar karşısında aklımızı kullanma kabiliyetini yitirir, ya da sağlıklı düşünemeyiz?

     Bunlardan birincisi kişideki nesnelliği ve objektifliği bozan duygusal bağımlılık halidir. İnsanın yargı gücünü azaltan ve akli yetilerini kapatan duygusal bağımlılık hali. Tıpkı bir mahkeme yargıcının çocuğunu, kendi hislerini bir kenara bırakarak, onu yargılama imkânının zorluğu gibi.

      İkincisi ihtiyaç içinde olmaktır. Herhangi bir konuda ciddi mahrumiyet yaşayan insan detaylı düşünme kabiliyetini yitirerek akıllı düşünmekten uzaklaşır. Yoksunluk içindeki insanın yoksunluğunu hemen giderme isteği, davranışı farklı yönlere taşır. Çocuğuna ilaç alamayan bir babanın gasp yoluyla başkalarının parasını almaya çalışması, bunun tipik bir örneğidir.

     Akıllı davranabilmede ki üçüncü engel, insanı zihinsel olarak felce uğratan bir duygu durumu olan korku halidir. Daha çok acı, ölüm, ayrılık gibi durumlardan kaçınmak için oluşturulan, korunma içgüdüsüyle alakalıdır. Akıl yoluyla kontrol edildiğinde faydalı olsa da, dozunun kaçırıldığı anlardan itibaren farklı davranış biçimlerini dayatır. Sevdiğini kaybetmekten korkan birinin, birçok olumsuzluğu göz ardı etmesi gibi.

        Savunma halinde olmak ise yine akılımızı kullanmamızda ki dördüncü engel olarak ortaya çıkar. Sürekli savunma psikolojisi ile hareket eden insanın, saldırıya hazır, tartışmaya müsait durumu aynı zamanda muhakeme yeteneğini azaltır. Kişi savunma içinde olacağından dinleme özelliğini yitirerek, beynine ulaşması muhtemel bilgileri yakalayamama tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

        Duygusal bağımlılık, ihtiyaç içinde olmak, korku ve savunma psikolojisi, aklımızı kullanma durumumuzun karşılaştığı engeller oluyor.

       Hepimizin birey olarak bunları karşılama halimizde doğal olarak farklı şekilleniyor.

       Hele kadın ve erkek olarak insan türünü oluşturan iki cinsin bu engellere verdiği tepkiler, bazen genellemeler yapabilecek kadar benzeşebiliyor.

      Bize düşen ise; akıllı davranabilmedeki engelleri aşabilecek iradeyi sergileyerek, duygularımızın da bizlerin bir parçası olduğunu, unutmamak oluyor.

     Elbette ki bizi yönetip yönlendiren, yine o akıl denen muhteşem olgunun gözetiminde, kendimizi tanımayı gözden kaçırmadan…

     Ve…

     Doğa karşısında akılını kullanmayan insan denilen varlığın, aklını kullanmadığı vakit bir hamamböceğinden, çok daha güçsüz olduğunu, unutmadan.