Cumartesi saat 12.30 gibi “Akil İnsanlar Heyeti İç Anadolu Komisyonu başkanlığı adına aradığını belirten ve Pazartesi günü saat 14’de Niğde Grant Oteldeki yapılacak toplantıya davetli olduğumu belirten telefon görüşmesinden sonra ilimize gelen akillere ne demeli diye düşünürken kürsü veya konuşma fırsatı verilmemesi durumunda düşüncelerimi nasıl aktarırım kaygısıyla yazmaya karar verdim.
 
     30 yıldır ülkemizde bir savaş sürüyor. Bunun 11 yılı  AKP iktidarı döneminde yaşandı. AKP döneminde 181’i çocuk olmak üzere 3000 i aşkın insanımız öldüğü bilinmekte.
 
     Üyesi olduğum Eğitim Sen ve konfederasyonum KESK ve son on sekiz aydır içerisinde yer aldığım ve Niğde İli yürütme kurulu sözü üyesi olarak görev yaptığım tüm örgütlülükler o bu savaşın başladığı günden bu yana barış talebini sürekli yineledi. Bir genel başkanımız (Lami Başkan) sendikal faaliyetlerini KCK faaliyeti gibi gösterilerek yargılanma sürecini yaşamakta. Bir çok üye ve sendika yöneticimiz çeşitli gerekçelerle tutuklu olarak yargılanmakta. Bu arkadaşlarımın tamamı barış talebini her daim yükselttikleri için zindanlara tıkıldıklarının bilincinde.
 
     İçerisinde yer aldığım tüm örgütlülükler 25 yıldır olduğu gibi bugün de barışın kararlı bir savunucusudur ve olmaya devam edeceğinden hiç kimsenin kuşkusu da olmasın. Ancak siyasal iktidardan, yönetim anlayışından ve elbette “barış” konusundaki niyetlerinden 11 yılın yaşanmışlıklarından dolayı kaygılarımız ve şüphelerimiz olduğunu biliniz.
 
     Kürt sorununa, “Kürt sorunu” diyemeyen bir Başbakan’ın “barışa” dair yapacakları bizi bir kez daha şüpheye düşürüyor. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın tek belirleyicisi olduğu bir barış sürecinin ne denli sağlıklı yürütüleceği meçhuldür. Barış ve demokrasi 75 milyon insanımızın ortak keseni ve talebi olduğu gerçekliliğinden uzak bir yaklaşım tarzı başarıya ulaşamayacağı bilinmelidir.
 
     Bir taraftan barış havarisi kesilirken ABD, Suudi Arabistan, Katar ittifakıyla Suriye’yi kan gölüne çeviren operasyonun öznesi olmak için can atan görüntüsüyle siyasal iktidarın barış söylemi tezat oluşturuyor. 
 
    Bir taraftan birlik beraberlik lafları ederken diğer taraftan Alevilere dönük ayrımcı eylem ve söylemleri bizi Başbakan ve Hükümetinin Barış ve kardeşlik söylemi konusunda şüpheye düşürüyor.
 
    Bir taraftan barıştan dem vururken diğer taraftan Fazıl Say’a hapis cezası veren, bir sinema binasına sahip çıkan insanların üzerine gaz boca eden iktidarın barış niyetinden şüphe duymayıp ta neyden şüphe duyacağız?
 
    Bir taraftan barıştan söz ederken, Roboski’nin karanlıkta kalmayacağına dair sözler verirken diğer yandan Roboski katliamını karartan “yöneticilerimizin” niyetinden ve samimiyetinden şüphe ediyoruz.
 
    HDK (Halkların Demokratik Kongresi) ve diğer sol sosyalist demokratik örgütlenmeleri Kürt Halkına ve barışa düşman; AK Partiyi ise Kürt Halkına ve barışa dost gösteren “Akil adamların” aklına şaşırıyor ve şüphe duyuyoruz.
 
   “Barış hemen şimdi!” Bu benim içerisinde yer aldığım tüm örgütlülüklerin ortak şiarı olup 25 yıldır sokaklarda attığım, attırdığım bir sloganımızdır. Yine “Yaşasın halkların kardeşliği” bizim 25 yıllık sloganı HDK başta olmak üzere üyesi olduğum sendikam Kürt halkının demokratik haklarının yanında tekçi faşist zihniyetin ve onun siyasi temsilcilerinin karşısındadır. Alevi halkımız başta olmak üzere tüm gadre uğrayan yok ve hor görülen insanlarımızın yanında onların sorunlarını kendimize sorun ederek ve onların eşitlik temelinde örgütlülüğümüze katarak mücadelemizi devam ettiriyoruz.
 
    Dünyada, Türkiye’de, Ortadoğu’da, Suriye’de barışın yanında sermayenin temsilcisi siyasal iktidarların karşısında olduğumuzu altını çizerek bir kez daha ifade etmek isterim.
 
    Evet, barış hemen şimdi! Bunun için öncelikle; Terörle Mücadele Yasası lağvedilmeli, Yargı bağımsızlığı sağlanmalı, 2023 yılı beklenmeden Genel af ilan edilmeli, Anadilin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, Düşünce, basın, örgütlenme ve sendikalaşma özgürlüğüne vurulan prangalar kaldırılmalı, Seçim barajları kaldırılmalı, Tutuklu milletvekili skandalına son verilmeli, NATO ve ABD başta olmak üzere tüm askeri üsler ülkemizden def edilmeli, Suriye’nin kan gölüne çevrilmesine neden olan politikalardan vazgeçilmeli, Kürt Sorununun demokratik çözümü için tüm toplumun katılımına açık saydam bir süreç işletilmeli, başta sayın Başbakanımız olmak üzere şovenist söylem ve politikalardan vazgeçilmelidir.
 
    Bunların yerine getirilmesi Kürt sorununun demokratik çözümü için yeterli değil ancak bu başlıklarda adım atılmadan çözüm yolunda ilerleme sağlanması ne inandırıcıdır ne de olanaklıdır. Olsa olsa “sürdürülebilir kalkınma” (siz sömürü için dikensiz gül bahçesi yaratma diye okuyun) sürecine dair bir yatırımdır.
 
    Biz Niğde HDK olarak Barış için, halkların kardeşliği için, mücadele etmeye devam edeceğiz. Barışın, halkların kardeşliğinin önündeki en büyük engel olan tekçi ideolojiye ve onun iktidardaki temsilcisine karşı demokratik yöntemlerle mücadele ederek barışı ve kardeşliği kazanma yolundaki ülkemiz genelindeki demokrasi mücadelesine Niğde’mizden nefes aldığımız sürece katkı sunmaya devam edeceğiz.