İslam dini, cihan şümul bir dindir. İslam’ın ilk doğuşu esnasında idare şekli çok sade, inanca bağlı kurallar vardır. Yönetimin başında imam, dini lider, vali ve komutan özelliklerini taşıyan hükümdar, Hz. Muhammed  (SAV) yer almıştır. Devlet başkanı olarak Hz. Muhammed (SAV) İslam’a inanan halkına namaz kıldırmış, onların din ve dünya işlerini, sorunlarını çözmüş, savaşlarda başkomutandır. Zaman zaman seçkim kimselere, valilere yetkiler verdiği de olmuştur.

Hz Muhammed’den (SAV) sonra ilk kez seçimle  “halife” seçilen Hz. Ebubekir İslam adına birlik ve beraberliği sağlama adına halkı toplayarak onlara hitaben;
“Ey nas! Ben sizlerden daha iyi olmadığım halde beni halife seçtiniz. Eğer görevimi hakkıyla yerine getiremezsem, bana yardım ediniz. Yanılırsam, bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk emanettir, yalancılık ihanettir.

 Bir millet Allah yolunda cihat etmekten uzak olursa, o millet hezimete uğrar. Ben Allah’a ve peygambere itaat ettikçe, sizde bana itaat edin. Haktan uzaklaşırsam bana güven duymayın.”diyordu. Onun döneminde hiç kimse haksızlığa maruz kalmamıştır.

İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer, insanların temel hak ve özgürlüklerine riayet eden bir devlet başkanıdır. İslam tarihinde “Adalet Mülkün Temelidir” sistemini uygulamaya geçiren, demokrasi adına Cumhuriyetle idare etmenin temellerini atan liderdir. Hz. Ömer;
Ya Rabbi! Nil kenarında bir kurt, kuzuyu kapsa, onun hesabını benden sorarsın” diyecek kadar duyarlıdır. Geceleri, sıkıntısı olan birileri olabilir diye uykuları kaçardı.  Makamında çalışırken devletin mumunu kendi çıkarı için yakmayan bir yönetim anlayışı vardı. Kabile reisleri ve halk arasından seçtiği “ŞURA MECLİSİNİ “kurmuştur. Din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese eşit muamele göstermiştir.

Daha sonra yönetimin başına geçen Hz. Osman, Hz. Ali ve sonrası hilafet makamını işgal edenler, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dahil, “ Adalet Mülkün Temelidir” diyen liderler, halkın güvenini, sevgisini kazanmıştır. Riyakarlık, hamaset yoluyla istismarcılık yapanlar, bunun bedelini ağır ödemişler, yada er geç ödeyecekler.

  Bilinmelidir ki,”Mahkeme kadıya mülk değildir ”Her insanın, her makamın, her saltanatın mutlaka bir sonu vardır.