Öcalan ile Erdoğan arasında devam eden müzakerelerin halen çok ön plana çıkmayan bir boyutu var: Kuzey Irak. 16 Ocak 2013’te BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Süreçte sadece Türkiye’deki Kürtlerin kaderi çizilmiyor, bütün Kürdistan’ın kaderi çiziliyor. Kürtlerin ulusal taleplerde birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Sürece Erbil veya İmralı-Erbil adı verilebilir? Diğer tüm grup ve fraksiyonları da bu sürece katmalıyız” diyerek bu noktaya dikkat çekiyor. Öcalan da Nevruz’da Diyarbakır’da okunan konuşmasında “Misak-ı Milli’ye dikkat çekiyor.” Bunların arka planında Anadolu’da derinden bir kampanya ile “Türkiye, federasyon ile büyüyecek, Kuzey Irak, Suriye’nin kuzeyi Türkiye ile birleşecek. Kosova ile Türkiye’ye katılacak” propagandası yapılıyor. “Türk Milliyetçileri Türkiye’nin büyümesine, Misak-ı Milli’nin gerçekleşmesine karşı mı?” diye soruluyor.
Türk Milliyetçileri tabii ki varlık amaçları olan güçlü Türkiye ve Türk Birliği ülküsüne hizmet edebilecek her gelişmenin içindedir, önündedir. Ancak Türk Milliyetçileri, gelişmeleri dikkatle incelemeden, küresel denge ve çıkar oyunlarını görmeden ve kendi oyunlarını kurmadan arkadan itekleme ile bir başkasının oyununda figüran olmazlar.
Orta Doğu’da yaşanan süreç, Irak’ın işgali ve yeniden yapılandırılması, Arap Baharı, Suriye’nin parçalanması sürecine girmesi, kökleri derinlerde olan stratejik bir planlamanın yaşama taşınmasıdır. PKK açılımı, bugün Irak ve Suriye’de yaşananların yeni bir hale taşınması yani bu iki ülkenin bölünerek, kuzey bölgelerinin Türkiye ile birleştirilmesi üzerine kurulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu noktaya gelmeden önce Arap dünyasının yeniden kurgulanmasının köklerine bakmamız gerekmektedir.
1974’de Arap-İsrail savaşında Batı dünyasının İsrail yanlısı tutumu üzerine Arap dünyası belki de Abbasiler’den sonra ilk kez birlikte ve bir millet bilinci ile hareket ederek, İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosuna başladı. Bunun üzerine dönemin Amerikan ulusal güvenlik danışmanı olan Henry Kissenger, Arap ülkelerinin etnik ve mezhepsel zeminde formatlanmasının mümkün olup olmadığının araştırmasını istedi.
Aslında Kissenger’ın “araştırın bu konuyu” dediği husus daha önce İsrail siyaseti tarafından araştırılmış hatta denenmiştir. 1980’de Livia Rokach adlı İsrailli gazeteci “Israel’s Sacred Terrorism” adlı kitabında eski İsrail Başbakanı Moshe Shrarett’in anılarını anlatırken 1950’lerde Arap devletlerini parçala ve yönet yaklaşımının nasıl geliştiğini ve Lübnan’da nasıl uygulandığını anlatmaktadır.
Kissenger’ın ABD’de başlattığı süreç ile ilgili olarak Yıllar Boyu Aylık Yakın Tarih Dergisi’nde, Mayıs 1978’de yayınlanan habere göre ilk toplantı Princeton Üniversitesi’nde Haziran 1978’de gerçekleştirilmiştir. Profesör Bernard Lewis’in başkanlığını yaptığı toplantıya Oryantalizmin ve modern Arap tarihiyle ilgili tanınmış isimleri katılmıştır. Toplantıda, 19. Yüzyıl Osmanlı idarecilerinin uyguladıkları mezhep ve inançlara göre belirlenmiş sınırlar üzerinde çalışılması, öngörülmüştür.
Toplantıya getirilecek İsrail planına göre, Orta Doğu’daki her mezhebin bir vatanı olmasının hedeflendiğini Maruniler Lübnan’da, Kürtler Suriye ve Irak’ta, Şiiler Güney Irak ve İran’ın bir kısmında, Sünniler Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin’de sınırları belli yurt sahibi olacaklarını ve bu ülkelerin hepsinin, sonunda bir federasyon veya konfederasyonda birleşecekleri haberini yapmıştır.
(Devamı yarın)