Anadolu kültürünün renkli ve güçlü şairi, dik duruşlu, düz yürüyüşlü, kırılan ama asla eğilmeyen, büyük usta Abdurrahim Karakoç’u 1967 yılında tanıdım. Ben o dönemde Maraş İ.H. Lisesi son sınıf öğrencisiydim. Üstat Necip fazıl Kısakürek’in “Tohum” adlı piyesini sahneye koymuştuk. İlin Valisi ve Belediye Başkanı başta olmak üzere Maraş’ın ileri gelenleri, sivil toplum örgütleri, Belediye Şehir Tiyatrosunu hınca hınç doldurmuştu.
Heyecanlıydık. Amatör bir ruhla “Tohum piyesini” oynuyorduk. Piyesin bitiminde Maraşlı şair Abdurrahim Karakoç sahneye çıktı. 1965 yılında yazdığı “Hasan’a Mektuplar ve Akıl Karaya Vurdu “şiirlerini okudu. Herkes ayakta çokçuyla alkışladılar.
İşte Abdurrahim Karakoç’u burada tanımıştım. O günden sonra fırsat buldukça onun sohbetlerinde bulunmak, şiir ziyafetlerinden yeterince yaralanmak benim için zevk olmuştu.
Abdurrahim Karakoç, mertçe, ama hiç kimsenin cesaret edemediği bir dönemde hiciv ve mizahlı, eleştiri şiirlerini korkusuzca yazıyor ve yayınlıyordu
Karakoç; dünyada en kötü şeyin, inanmadığı bir konuyu savunmak olduğunu söylemektedir. O, en çok ilim ve sanat erbabıyla sohbet etmeyi tercih etmiştir ve ona göre; “Kirlenmiş siyasetçiler, kendilerine rakip olarak akıllı insanları istemezlerdi”.
Abdurrahim Karakoç, hayatı boyunca, hak etmeyen insanları asla övmemiştir. Ülkede birçok acı, tatlı olaylara tanık olmuş, bu duygularını da şiirlerine yansıtmıştır.
Şair, törelerine ve inancına bağlı, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan bir gönül adamıdır. Ona göre Türkiye’de bir mucit çıkmıyorsa, bunun nedeni Türk insanının geri zekâlı olduğu değil, sistemin yanlış işlediğini göstermektedir. Çünkü herkesin aynı şeyi düşünmesi ve savunması yanlıştır ve terk tip insan karakteri, demokrasilerde normal sayılmaz Konuşan Türkiye’de, demokratik bir ülkede, çok sesliliğe yer verilmelidir.
Karakoç; “Biz çok okuyan, çok düşünen, az yiyen, az uyuyan, fikir üreten bir millet değiliz.” Bu gün sağduyulu insanların neden bir araya gelemedikleri konusunda ise; “Bu parçalanma Asr-ı Sadet döneminde de vardı. O günden bu güne ne değişti? Tarikatlar, mezhep sahipleri, partiler birbirlerinin izine kurşun sıkmaktadır. Aynı davaya gönül veren, aynı Allah’a inanan fakat ayrı ayrı düşünceye sahip olan insanlar birbiriyle düşman olmaktadır. Bunun faturasını da bu millet çekmektedir. Aslında partiler, tarikatlar, mezhepler gaye değil, hedefe giden birer vasıtadır. Burada fırsatçılara ve çıkarcılara yer vermemek gerekir. Gölgede duranın gölgesi olmaz. Doğruları görmek, taklitçilikten uzak durmak, çıkarcıları tanımak ve tanıtmak büyük bir hizmettir.” Anlayışını savunmaktadır.
Karakoç, 1982 yılında Ankara’da bir yayınevinde kitaplarının imza töreninde bir kız çocuğu kendisine;” Ben size ıstampa getirdim, kitabına parmağını basmanı, ardından da “Bu parmak bana aittir, diye imza atmanı diliyor, bu konuda ilk olmak istiyorum” demiştir. Üstat bu isteği gülümseyerek yerine getirmişti. Bunun üzerine imza için bekleyenler de “Bizde isteriz” demeleri üzerine Karakoç şu kıssayı onlara anlatarak cevap verdi; “Harun Reşit, gönül dostu Behlül Danenin elinde bulunan, çamurdan yaptığı şekle baktı; bu nedir diye sordu?  O da “ Cennet yaptım, iki altına satıyorum” dedi.
Harun Reşit o akşam rüyasında hanımını Cennette görür ve sebebini sorar. Aldığı cevapta olayı sırrını öğrenir. Sabahleyin Harun Reşit Behlülü huzura davet edip, yaptığı şekilli çamuru satın almak istediğini söyler. Behlül, 200 bin altın talebinde bulununca şaşırır ve. İyi de hanımıma iki altın karşılığı verdiniz de benden neden 200 altın istiyorsunuz? Deyince,”Ben o zaman fiyatını bilmiyordum” der. Böylece orada bulunanları nazikçe uyarmış olur. Karakoç’a göre; olayın ilkinde samimiyet İkincisinde ise menfaat vardır.
Karakoç tamam mı? Şiirinde;
Yalana hayır da gerçeğe evet,
Mücadele şarttır, kalsa da tek fert
Birde ötesi var, buranın elbet. Tamam mı?  Sözleriyle hayata veda etmiştir
C.Allah, şiirin büyük ustası Karakoç’un mekânını Cennet eylesin
Not; Abdurrahim Karakoç için, Niğde de tanıtım panelini düzenleyen, değerli dostum “Niğde Yazarlar ve sanatçılar Birliği Başkanı“ Hayrullah Eraslan’ın bir de, “Abdurrahim Karakoç” adı altında derlediği 624 sayfalık kitabı yayınlanmıştır.  Sevenlerine duyurulur.