Siyasal iktidar ve egemenler 2013 Haziranından aldıkları ders ve Aralık ayında iktidarlarına yönelik Cemaat saldırısı türünden operasyonlara bir kert vurmak için 2014 yılını temel hak ve özgürlükleri budama yılı olarak kullandı. İktidar sözcüleri sokağa çıkanları  her fırsatta hakaretler eşliğinde  yerden yere vurdu. Taksim 1 Mayısı, Soma Katliamı sonrası eylemler, Haziran Direnişi’nin yıldönümü ve Kürt halkının gerçekleştirdiği eylemlere yönelik tahammülsüz ve saldırgan tutumu bunun en net göstergesidir.
 
     Özellikle 6-7 Ekim Kobanê’ye destek eylemlerinde devletin estirdiği terör, onlarca insanın katledilmiş olması yeterince açıklayıcıdır. Ülkemizin güney sınırlarını IŞİD çetelerinin hizmetine sunan iktidar, sınırları bu çetelere devretmeye çalıştı. Buralarda yapılan eylemlere karşı gerçekleştirilen saldırılar ve asker-polis kurşunuyla gerçekleşen infazlar geride kalan yılda dikkat çekti. Ayrıca AK Partisi en iyi yaptığı işi bu yıl da sürdürdü. 11 Mart’ta Berkin le başlayan çocuk yaştakilerin katli 15 Haziran’da Adana’da 15 yaşındaki İbrahim Aras la ve yine son olarak Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 16 yaşındaki Kadir Çakmak la 2014 yılı boyunca süreklilik arz etti.
 
     THİV ve İHD tarafından, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası vesilesiyle hazırlanan rapora bakıldığında tablo daha iyi anlaşılacaktır. Bu rapora göre ilk 11 ayda gerçekleşen zaptu rapt altına almaya yönelik uygulamalar şöyledir.
 
     2’si Türkiyeli, biri Afgan, biri Ukraynalı, biri de Rojavalı olmak üzere 5 kişi gözaltında öldürüldü. Kolluk göçlerinin “dur ihtarına uyulmadığı” gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 39 kişi infaz edildi, 61 kişi ise yaralandı. Köy korucuları 5 kişiyi öldürürken, 29 kişiyi yaraladı. ‘Failli meçhul’ cinayetler sonucu 50 kişi yaşamını yitirdi. Hapishanelerde çeşitli nedenlerle yaşamını yitiren tutsak sayısı en az 40 oldu. Zorunlu olarak askerlik yapan 35 kişi şüpheli biçimde yaşamını yitirdi. Sınır bölgelerinde 4’ü çocuk 27 kişi yaşamını yitirdi, 8’i çocuk 85 kişi yaralandı.
 
      Diğer taraftan, 2014, aynı zamanda işkencenin de artarak sürdüğü bir yıl oldu. 2014’ün ilk 11 ayında toplam 726 kişi işkenceye maruz kaldıkları için TİHV’e başvurdu. İHD’ye ise ilk 11 ayda kolluk güçleri ve köy korucularından işkence gördüğünü belirten 64’ü çocuk 1018 kişi başvurdu.
 
      Doğu Güneydoğu bölgelerimizdeki Kürt illerinde yaşanan hak ihlallerini ise yukarıdaki verilerin neredeyse iki katıdır. Kalekol yapımından Heslere birçok muhalif eylemde orantısız güç kullanan kolluk bölgede adeta devlet terörü estirmeyi iç hukuk uygulamalarımızın doğal sonucuymuşçasına rahat rahat yürütmekte.
 
     Emekçilerin Facebook gibi iletişim araçlarına yapılan yasaklama saldırısı hak ve özgürlüklere baskının bir başka biçimi oldu. İfade özgürlüğünü sınırlayan yasa maddelerinden açılan davalar sonucunda 181 kişiye toplam 239 yıl 4 ay 29 gün hapis cezası verildi. Sekiz yayın ise toplatıldı. 30 Kasım’a kadar erişime engellenen internet sitesi sayısı 61 bin 780 oldu. Hapishanelerde tutsaklara yönelik tecrittin bir parçası olarak sosyalist-sol yayınlarının ulaşımı da engellenmek istendi.
 
    Kolluk güçlerinin toplantı ve gösterilere yönelik saldırıları sonucu toplam 21 kişi yaşamını yitirdi, 502 kişi ise yaralandı. Toplantı ve gösterilere yönelik saldırılar sonucu binlerce insan gözaltına alınırken yüzlercesi tutuklandı. İHD verilerine göre 410’u çocuk, 8405 kişi gözaltına alındı. 68’si çocuk olmak üzere 803 kişi de tutuklandı.
 
     Egemenin ve emrindeki siyasal iktidarın en fazla gadri hakları için greve çıkan, eylem yapan işçi ve emekçilerin üzerine oldu 2014 yılında. Aynı zamanda grev yasaklarına da sahne oldu 2014 yılı. Cam işçilerinin yasaklanan grevlerinin ardından maden işçilerinin de grevleri yasaklandı. Sınıfa yönelik en ciddi saldırıyı bu yıl ilk göğüsleyen, 60 günlük fabrika işgaliyle sınıfın şanlı tarihine yeni bir sayfa ekleyen Greif işçileri olmuş, ardından Kütahya Seyitömer işçileri, Cam işçileri, Yatağan işçileri ve elbette Somalı işçiler devletin baskılamasıyla karşılaşmışlardı. Devlet bir bütün olarak tüm kurum ve kuruluşlarıyla baskılamağa çalıştığı işçi sınıfını bu yıl Greif işçileri üzerinden,  Nestle ve Sütaş işçilerine yönelik uygulamaları üzerinden tüm sınıfımıza göstermiş oldu.
 
      Bu vesileyle 2015 yılında siyasal iktidarın MİT, polis ve ordu güçlerine sağladığı yeni yasal kolaylıklarla artacak olan baskı politikalarına karşı en anlamlı ve sonuç alıcı yanıtın işçi sınıfı cephesinden verilebileceğini hatırlatır, 70’li yılların ortalarında  verdiği mücadelesiyle MESS’e meydan okuyan, DGM’yi kapattıran, “faşizme ihtar” çeken işçi sınıfı, hak ve özgürlükler mücadelesindeki yerini aldığında daha büyük kazanımların da önünü açacağına olan inancımı paylaşmak isterim.