Gazetelerin ekonomi sayfaları bir biri ardına 2012 de “iktisaden” neler olacağını, doların “avro” paritesi yönünden kur makasının açılmasının veya kapanmasının ne ifade ettiğini vb. vb. Yorumlarla kapitalizmin krizinin dünyada olduğu gibi ülkemizde de biz emekçilerin, ezilenlerin sırtına yükleneceğini bildiriyorlar. Bildiriyorlar bildirmesine de bunu direk söylemiyorlar.
Ya nasıl söylüyorlar? Kamuoyunu alıştıra, alıştıra! Manşetlere bir göz atmak yeter. “2012, 2011 den daha zor geçecek.- Akaryakıt, doğalgaz ve elektriğe en az %20 zam kapıda- Doğal gazda fiyatları dağıtıcı şirketler belirleyecek zamma hazır olun.-İthal ikamesi zorlanacak, iç piyasada zamma hazır olun. Tüm vergilerde en az %10 yeni ayarlama!-Avrupa’nın krizi bizi de vuracak manşetleri uzatmanın bir anlamı yok. Varılmak istenen nokta belli.2011 de ödedikleriniz egemenlerimize yetmedi, kölece yaşam koşullarınıza devam edin, 2012 de de sefalet ücretleriyle geçinecek ve daha çok fakirleşeceksiniz ama bunun bizi yönetenlerle alakası yok. Ekonomik verilerin-göstergelerin sonucu böyle olacak. Yani “kaderinizde varmış sürünmek, neye yarar direnmek.” Bakın sayfa, sayfa haber veriyoruz. Daha çok sömürüleceksiniz. Gerçekten böyle mi? Elbette değil. Bir avuç sömürgen daha da palazlansın, servetine servet katsın diye milyonlarca emekçinin sürünmesi, açlık sırının altında yaşaması kader değil. Olsa olsa emperyalist kapitalist sistemin kaçınılmaz sonucudur ve fakat onu yıkmadan bu sondan kurtuluş yoktur.
Ancak ve ancak emperyalist kapitalist sistemde emekçi memura yüzde 3, doğalgaza yüzde 20 zam yapıla bilir. Bu gerçekliği milyonlarca emekçi yaşayarak öğreniyor. Yine bu sistemde asgari ücreti açlık sınırının bile altında belirlene bilir.(701 TL) Yine milyonlarca emekçi asgari ücretinde altında çalıştırılarak bu gerçekliği de öğreniyor. Ve elbette ancak ve ancak emperyalist kapitalist sistemde milletvekillerine milyarlarca lira artış getiren zammı bir çırpıda meclisten çıkarıverirler. Milletvekili maaşlarına yüzde 63 oranın da, milletvekili emeklilerine ise yüzde 100 oranında zam uygun gören sistem, “kamuoyu vicdanını” yatıştırmak için Cumhurbaşkanlığı düzeyinde “veto” uygulatarak kabaran halkın öfkesini yatıştırma yönelimine girse de aynı oranlarda olmasa da (%63/%100) bu oranlara yakın kendi temsilcilerine zam yapmayı uygun görecektir.
Aynı iç rahatlığıyla ve aynı bonkörlükle doğalgaza, elektiriğe, ulaşıma (yeri gelmişken Niğde şehir içi ulaşımı öğrenci indirimli hali bile 1 TL oldu!) yapacağı zamlarda da göstereceğini gayet iyi biliyoruz .2011 yılının son ayında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) 8 yılını dolduran doğalgaz dağıtım şirketlerine yüzde 20′ye kadar zam yapma izni verdi. Bu muştulu haberi alan özel şirketler ilk uygulamalarını yüzde 12 zamla Kayseri’de yapmaya karar verdi bile. Kapodokya gaz sekiz yılını Niğde’miz ve çevresinde dolduramadığı için, genel zamlarla idare edecek. Aman yanlış anlaşılmasın Niğdeli kullanıcıda Kayserili kullanıcıda metre küpüne aynı ücreti ödeyecek. Şirketlerin karlılık oranı değişecek. Kullanıcılar bir ve benzer şekilde sömürülmeye devam edecek.
Ülkemizin Doğalgaz serüveni de oldukça ilginç gelişmelerle doludur.
Türkiye’de doğalgaz ile ilgili ilk çalışmalar 1983 yılında “Sovyet” Rusya ile BOTAŞ arasında yapılan antlaşmalarla başladı. 80′li yıllar aynı zamanda özelleştirme politikalarının da uygulanmaya başladığı bir dönemdi: Doğalgaz ile ilgili ilk özelleştirme girişimi de 1984′de Özal tarafından çıkarılan bir kanunla başlamış oldu. Enerji konusunda dışa bağımlılığı arttıran anlaşmalarla ve çıkarılan kanunlarla beraber özelleştirme konusunda kollar hızlıca sıvanmış oluyordu. Öncelikle TEK, TEAŞ ve TEDAŞ olarak ikiye bölünüp küçültülmüş, daha sonrasında ise özel şirketlere devri gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte önündeki fırsatı gören sermaye arasında it dalaşı başlamış, “Mavi Akım”, “Beyaz Enerji” gibi yolsuzluklar birbirini kovalamıştır. Ancak işin vitrin tarafı “daha ucuza enerji”, “daha ucuza ısınma fırsatı”, “daha temiz ısınma” olarak işçilere ve emekçilere gösterilmiştir.
Şimdi ise o vitrin zorunlu olarak biçim değiştirmekte, gerçek yüzünü artık gizleyemez bir şekle bürünmektedir. Bir zorunluluğun sonucudur bu: Sermaye sabredeceği kadar sabretmiş, daha düşük oranlarda zamlarla idare etmiştir. Ancak kendini döndürebilmesi, daha doğrusu ayakta durabilmesi için artık daha fazlasına ihtiyacı vardır. O nedenle elini isçinin emekçinin cebine sokabileceği kadar sokmaktadır. Bir taraftan yeni istihdam yasalarıyla esnek çalışmayı yaygınlaştırıp güvencesiz çalışmayı dayatırken, kıdem tazminatını gasp ederek, sağlıkta yıkım politikaları uygulayarak var olan son hak kırıntıları da geri alırken, diğer taraftan temel gıda ürünlerine, elektriğe, doğalgaza, ulaşıma vb. zam yaparak, işçi ve emekçiler etrafındaki mengeneyi iyice sıkıştırmaktadır.
Oysa tıpkı barınma, sağlık hakkı gibi ısınma hakkı, kilesel ulaşım hakkı da kamusal bir haktır. Devlet tüm bireylerinin ihtiyacına göre eşit bir şekilde doğalgaz dağıtımını yapmak zorundadır. Şehir içi ve şehirlerarası kitle ulaşımını en ucuza sağlamak zorundadır. Ve bu herkesin ulaşabileceği’ ucuz bir hizmet olmalıdır. Bireyin yaşayabilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için zorunluluk haline gelmiş olan enerjiden yararlanma hakkı bunlar gözetilerek herkese tanınmalıdır.
Oysa tıpkı barınma, sağlık hakkı gibi ısınma hakkı, kilesel ulaşım hakkı da kamusal bir haktır. Devlet tüm bireylerinin ihtiyacına göre eşit bir şekilde doğalgaz dağıtımını yapmak zorundadır. Şehir içi ve şehirlerarası kitle ulaşımını en ucuza sağlamak zorundadır. Ve bu herkesin ulaşabileceği’ ucuz bir hizmet olmalıdır. Bireyin yaşayabilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için zorunluluk haline gelmiş olan enerjiden yararlanma hakkı bunlar gözetilerek herkese tanınmalıdır.
Tüm ihtiyaçların sermayenin ihtiyacına göre belirlendiği kapitalizmde ise bu mantık tersinden işlemektedir. O emekçi memura yüzde 3 zam yaparken, doğalgaza yüzde 20 (o da şimdilik) zammı elzem görür. Asgari ücreti açlık sınırının bile altında belirlerken, milletvekillerine milyarlarca lira artış getiren zammı bir çırpıda meclisinden çıkarıverir. Buna karşı çıkan insanları ise copuyla, biberiyle, özel yetkili mahkemeleriyle tehdit eder.
Neymiş 2012 daha zor geçekmiş! Sanki geçen diğer yıllar emekçiler için çok rahat geçmiş gibi. Ama haberlerinde bir gerçeklik payı yok değil. Emekçilerin, ezilenlerin “zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmadıkça” egemenlerin, sermayedarların ve elbet kapitalistlerin kaybedecekleri çoğaldıkça 2012 ve gelecek diğer yıllar kimin için zor geçecek bu günden görünüyor.
Ne demişler; “Görünen Köy Kılavuz istemez.”