YSK bugün (12/Kasım/ 2015) 1 Kasım Erken Seçim sonuçlarını resmen açıkladı. AK Parti 317, CHP 134, HDP 59, MHP 40 vekille 27 dönem parlamentosunda yer alacak.1 Kasım seçimini kazanan da kaybeden de belli. AK Partisi kazandı, MHP ve HDP kaybetti. CHP istikrarlı bir şekilde yerinde saymaya devam ediyor.

 

      Görünüşte her şey apaçık: AK Partisinden umudunu kesmekte olan halk yığınları yeniden yüzünü AK Partiye döndü. Görünen bu. Ama gerçek bundan ibaret değil. Nasıl oldu da 5 ay gibi kısa bir sürede AK Partisi yeniden eski gücüne kavuştu? Bunu anlamak için görünenin arkasındaki gerçeğe bakılmalı.

 

      Saray merkezli olarak yürürlüğe konulan ve fakat tüm ülke sathını kapsayan kaos planı 7 Haziran seçimlerinin sonucunu geçersiz kılmanın aracı olarak kullanıla bildiği kadar kullanılıp 1 Kasım seçiminden tek başına iktidar olarak çıkma stratejisinin başat aktörü oldu.

 

      Siyasal iktidarın 7 Haziran seçim sonuçlarından sersemlediğini biliyoruz. Özelliklede Kürt seçmenlerden aldığı oyları alamamanın şokunu ve hırçınlığını yaşadıklarını net gözlemlendik. Kürt demokratik siyasal hareketi ile Türkiye emekçi solu arasında gerçekleşen demokratik birliktelik aşısının tutmuş olması gerçekliği bir yana 6 milyonu aşan bir oy potansiyelinin ülkemiz emekçi halkları üzerinde yarattığı moral motivasyon gücünün ulaşa bileceği seviyeleri engellemek, geriletmek için bazı hamleler yapılacağı tahminlerine rağmen zor ve şiddetin temel araç olarak kullanılacağı ön görememiştik.

 

     Kürt demokratik siyasal hareketini ezerek çözme girişimlerinin her defasında başarısızlığa uğradığını bilen devlet aklı ilçe, mahalle, şehir bazlı “sokağa çıkma yasağı” uygulamalarıyla bir bütün olarak halkı hedef alan saldırılarla şiddet politikasını arsızca yükselterek geniş yığınlar üzerinde baskıyı derinleştirdi. Bu baskı ve şiddet politikalarına karşı haziran Direniş günlerindeki gibi ülkenin batısından kapsamlı bir karşı duruş olmaması için devreye sokulan “canlı bomba” saldırıları ile susturulan geniş muhalif yığınların demokratik tepkilerini gerileterek kendi hareket alanlarını rahatça geliştirip emirlerindeki medya aracılığıyla da başta HDP olmak üzere tüm muhalif güçleri itibarsızlaştırma çalışmasını eş zamanlı yürütüldü.

     

      Böylesi kapsamlı saldırı,baskı ve şiddet uygulamalarını 12 eylül öncesi faşist cuntaya giden yolu döşemek için kullanıldığını 1 Mayıs ’77 katliamından Maraş ve Çorum katliamlarından, sivil faşist saldırılardan ve Fatsa’daki demokratik özyönetimin vahşice bastırılmasından bilmemize rağmen defin törenlerine katılıp, hastanelerde yaralıları ziyaret etme dışında hemen hiçbir eylem etkinlik öremedik.

 

      Suruç ve Ankara katliamları, devreye sokulan linç güruhları, saldırıya uğrayan, yakılan onlarca parti binası, kitlesel katliamlarla vahşice bastırılmaya girişilen Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı onlarca ilçe ve kasabada ilan edilen sokağa çıkma yasakları, yerlerde sürüklenen, teşhir edilen çıplak ölü bedenler, bombalanan mezarlar, aralıksız süren polis ve askeri saldırılar, kitlesel tutuklamalar…  Etkili karşı eylem örememenin mazereti olsa bile bir bütün olarak muhalif güçlerin örgütsel dağınıklığının da bu sürece katkı sunduğunu bilmemizde hayda vardır.

 

      Hiç kuşku yok ki, 12 Eylül öncesi ve 1 Kasım seçimleri öncesi koşullar farklıdır. Buna karşın içerik benzerdir. O zaman da tekçi devlet aklı bir varoluş sorunu yaşıyordu. Bugün de aynı korkunun pençesinde. Saray ve aveneleri etrafında kenetlenmiş başkancılar, 1 Kasım seçim zaferi ile amaçlarına ulaşmış görünüyorlar. Halk yığınlarının yarısı saray ve aveneleri marifetiyle düzenin arkasında saflaştırılmış, diğer yarısı umutsuzluk ve dağınıklığa terk edilmiş durumda olduğunu gören yerden çözümleme yapmak gerekmekte.

 

      Çözümleme yaparken de her şeyden evvel bütün saldırı ve katliamlara rağmen birleşik demokratik hatta mücadelesini sürdüren HDP yi baraj altına itemediler. HDP ye yönelmiş halk yığınlarının bir kısmını ürküttükleri doğrudur, ama bu, HDP yi biraz zayıflattı hepsi bu kadar.

 

     Kürt illerinin çoğunda HDP birinci parti yine. 7 Haziran sonrası yoğunlaşan saldırılarla birlikte 600 bin kişinin bölgeden ayrılmak zorunda kaldığı akılda tutulmalı. Özyönetim ilan edilen yerlerde, tüm faşist baskı ve seçim hilelerine rağmen HDP büyük başarı elde etti. Ama bundan çok daha önemlisi Kürt halkını özyönetim ilanlarından vazgeçiremediler.

 

     Düzeni krize sokan temel mesele olan, Kürt sorunu, yerli yerinde duruyor. Keza Alevi sorunu ve demokratik haklar, daha tam deyişle politik özgürlük sorunu tüm yakıcılığı ile çözüm bekliyor.  AK partisi bu sorunları çözme yeteneğinden yoksun diğerleri kendi derdine düşmüş durumda. Geriye umudu büyütecek tek parti olarak HDP kalıyor. Anın görevi ise her türden baskıya rağmen HDP yi demokratik haklar mücadelesinin lokomotifi haline getirmek olduğunu bilelim.