“Niğdeli Hemşehrimiz Cumhuriyet tarihi’nin en uzun mesafe yürüyen evli çifti” olarak tarihe geçtiler.”

Milyonlarca insan sizi Aşk yolunda ilerleyen iki küçük karınca ve onlara ekmek ve su verenlerin hikayesiyle tanıdı ama merak edenler için soruyorum, Ceyda ve Emrah Altuntecim hayatta ne işle uğraşırlar, kendinizden kısaca bahseder misiniz?
C. A.: Şu an otomotiv sektöründe Türkiye’nin saygın firmalarından birinin insan kaynakları müdürüyüm. Dolayısıyla oldukça yoğun ve hareketli bir işim var. Bunun yanında Afrika’da görev yaptım gönüllü olarak. Seyahat etmeyi çok severim.
E. A.: Ben de perakende sektöründe çalışıyorum. Ziylan Grup’da, Flo Akademi’nin eğitim müdürüyüm. Türkiye genelinde 110 adet mağazanın eğitiminden sorumluyum. Benim de Ceyda Hanım gibi çok yoğun ve hareketli bir iş hayatım var. Bunun dışında sosyal aktivitelerimize, projelerimize ve kitap çalışmalarımıza devam ediyoruz. Amerika’da seminerler verdim, Cüneyt Özdemir’in yapımcısı olduğu CNNTürk’deki 5N 1K gibi sayısız programlara konuk oluyoruz. Bir de işlerim çok yoğundur, ama ne olursa olsun her yıl Bor’a gelirim, büyüklerimin ellerini öper, kabir ziyaretlerimi de yaparım. İş hayatımdaki başarımı bu toprakların himmetine borçluyum sanırım, dünyanın neresinde olursam olayım bu his beni yalnız bırakmaz…
Bu yolculuğa başlamaya bir anda karar verdiğinizi biliyoruz. Bir de sizden dinleyebilir miyiz?
C. A.: Gerçekten öyle, insanlara çok inandırıcı gelmiyor ama gerçekten bir anda karar verilmiş bir yolculuk. Bir gece Emrah Bey bilgisayar başında çalışırken ‘Ceyda Ceyda’ diye sesleniyor ‘Yürüyelim’ diyor, ‘nereye yürüyelim?’ diyorum, ‘bilmiyorum çok uzaklara yürüyelim’ diyor. ‘Tamam o zaman yürüyelim, Hz.Mevlana’ya gidelim o zaman!’ diyorum. Hemen Hz.Mevlana’nın 22. kuşaktan torunu Esin Çelebi’yi arıyoruz ve ‘bizim böyle bir isteğimiz var, ne dersiniz siz uygun görür müsünüz? ’diyoruz. O da ‘yürüyün çocuklar!’ diyor ve karar vermiş oluyoruz yani anlattığım kadar kısa süre içerisinde oluyor.
Hazırlık süreciniz ne kadar sürdü ve nasıl hazırlandınız? Yardım aldığınız kişiler oldu mu?
E.A.: 3-4 ay sürdü ama sürekli bir hazırlık şeklinde değildi. Biz yürüyüşten 4 ay önce karar vermiştik. Ama hem işlerimizi ayarlamamız gerekiyordu hem ailemizin bakış açılarını alıştırmak gerekiyordu hem de bununla alakalı çeşitli kurum ve kuruluşlarla irtibat kurmamız gerekiyordu. Bu yüzden hazırlık safhası olarak düşünebiliriz 4 ayı ama ciddi manada yoğunlaştığımız son 15 gün.
Bu çılgın bir yürüyüş değil de topluma fayda üreten gerekli hesapları yapılmış, çeşitli kişi ve kurumlarla iş birliği içerisinde gerçekleşen bir proje.
Arkadaşlarınızın ve ailenizin bu yolculuğa yaklaşımı nasıl oldu? Kararınızı değiştirmek isteyenler oldu mu?
E.A.: Ailemiz yolculuğa çıkacağımızı 1 hafta önceden öğrendi.4 Ay boyunca onlara çok büyük bir proje içinde olduğumuzu fakat bunun ne olduğunu daha sonra söyleyeceğimizi belirttik. Yürüyerek İstanbul’dan Konya’ya gideceğiz dediğimizde onlarda şok etkisi yarattı ama bunu projelendireceğimizi ve faydalarından bahsedince o konuda ki endişeleri ortadan kalktı. Yani bu çılgın bir yürüyüş değil de topluma fayda üreten gerekli hesapları yapılmış çeşitli kişi ve kurumlarla iş birliği içerisinde gerçekleşecek bir proje dedik ve bize destek oldular.
Yakın dostlarımız bu projeyi aslında taktirle karşıladılar ve şaşırdılar ama çok fazlada şaşırmadılar aslında çünkü bizi tanıyorlardı. 2008 yılında da Afrika’ya gönüllü olarak çalışmaya gitmiştik Ceyda Hanım ile. Dolayısıyla böyle uzak coğrafyalara gitmek, bir takım yerlerde bulunmak bizim için normal şeyler. Bazı arkadaşlarımız gereksiz buldu ‘neden yürüyorsunuz ki?’ dediler bazıları da olağanüstü bir proje olarak değerlendirdi.
Yolculuğa başlamadan önce, giden kişilerle dönen kişilerin aynı olmaması gerektiğinden ve değişmek istediğinizden bahsetmiştiniz. Bu yolculuğa başlamadan önceki hayatınızla şimdiki hayatınızı karşılaştıracak olursanız, ne gibi farklardan söz edebilirsiniz?
C.A.: Yolculuk bittikten hemen sonrasında değil de zaman geçtikten sonra farkına vardığımız farklılıklar oldu. Evet manevi bir yolculuk bizimkisi. Herkesin yaşaması gereken manevi bir yolculuk olduğuna inanıyorum ama bunun için bir yerlere yürümesi gerekmiyor. Bir insanın kendisi için yapması gereken bir iyilik olmalı ama bu kişiye özel, yaşadıklarından kendine dersler çıkarttığı bir şey. Benim çıkarttığım sonuç sizin için önemli olmaya bilir ama benim için gereklidir. Bu tarafını bir kenara koyarsak eğer şükürler olsun ki manevi yolculuk açısından bize çok şey kattı. Diğer açıdan baktığımda şu an iş hayatı olsun veya özel hayat olsun karşılaştığım birçok olayda yolculuktan çıkardığım dersleri hayata geçirmeye çalışıyorum. Nasıl ki yolculuk sırasında sıcağın çok fazla olduğu yokuş yukarı çıkmamız gereken veya karanlıkta yürümemiz gereken zor durumlar olduysa, hayatımızda da şu an yaşarken o anların benzerleri olabiliyor. Yani zorlandığımız bir iş için düşünüp yolculukla bağdaştırdığımızda nasıl o zaman motivasyonumuzu koruyarak o yokuşun sonu geldiyse, şimdi de sabırlı
olursak herhangi bir probleme karşı bu zorluktan da bir kolaylık çıkacak. Hz Mevlana’nın dediği gibi ‘Her sıkıntının ardında bir ferahlık gizlidir.’ Onun için hatırlatıcı bazı şeyler gerekiyor. Bu yolculukta o pencereden bakmayı sağlayan çok önemli bir adım. Eğer vicdanınız size doğru yolda olduğunuzu onaylıyorsa gerçekten iyi niyetli bir şekilde adım atıyorsak pes etmemek gerekiyor.
49 gün boyunca bir çok insanla tanışıp, enteresan olaylara şahitlik ettiniz. Bunlardan sizi en çok etkileyen kişi ve olay hangisiydi?
E.A.: En çok etkileyenleri anlatmak biraz zor. Çünkü en çok etkileyenler bu yolculuğun sırrı olarak kalacak ama 25. günde Kütahya yolu üzerinde ayağımdaki o yaranın sadece bir lokma su ile iyileşmesi benim açımdan çok nettir. Tek yaptığım şey suyu aldım,besmele çekerek ayağıma döktüm ve ayağım iyileşti. Buna isteyen okurlar inanır isteyen inanmaz. Ben kendim yaşayıp, gördüm. İçten bir şekilde yakarmak, bir şeyi çok istemek ve kuldan değil de birebir Allah’tan niyaz etmek daha hızlı bir sonuç veriyor. Bunun benzeri olaylarda oldu ama illa bu tip olayların olması gerekmiyor.
‘Eğer sen aşk yolunda yürürsen,yolunu açarlar. Eğer bu uğurda yok olursan,senin yokluğunu varlığa çevirirler.’ Hz Mevlana
Sadece 1 gecede milyonlarca kişi tarafından tanındınız. Neler hissettiniz, başarısız olmaktan, yolu tamamlayamamaktan korktunuz mu?
E.A.: Hiç öyle bir korkumuz olmadı. Bizim asıl korkumuz; bu yolda giderken birinin kalbini kırarsak,yanlış yolda yürürsek manevi ruhaniyetimizi yitirecek olmamızdı. Çünkü neticede sen Hz Mevlana’ya yürüyorsun, senin yaptığın bir hata o yolun sahibi ile de ilişkilendirilir.
C.A.: Aslında ilişkilendirmemesi gerekir ama sonuçta hepimiz çok geniş açıdan bakan,derin düşünen insanlar değiliz. Her insanda olduğu gibi hata yapma ihtimali olan insanlarız. O yolda yürürken sığınıyorsun bir taraftan da endişe var. Aman yanlış bir söz söylemiyim insanlar yanlış anlar, ‘ Hz. Mevlana’ya yürüyor ama bak şu yaptığına’ derler mi acaba diye düşünüyorsun. Biz kendimizi başkalarına ispatlama için yürüyor olsaydık manevi tarafından bahsedemiyor olurduk.
E.A.: Sportif bir yürüyüş yapıyor olsaydık -ki hala böyle düşünen insanlar var – şu kitabı okuduktan sonra da bir kişi hala böyle düşünüyorsa ben bir şey diyemiyorum .Velev ki siz sportif bir yürüyüş için çıktınız yola, hedef yine manevi… Yani istikamettir önemli olan. O yolun hedefini değerli kılan yine istikamet. O hedefe doğru gittiğin zaman tıkır tıkır her şey ayarlanıyor, yoluna giriyor.
Çeşitli tevafuklar ile 49 gün boyunca daha önce hiç tanımadığınız ama aslında sizinle aynı yolun yolcusu olan bir dostun evine,ya da istemeden de olsa lüks bir otele,kimi zaman ise doğanın evine konuk oldunuz. Sık sık Anadolu insanıyla bir araya gelip onların sofralarına misafir oldunuz. Gözlemlerinize dayanarak Anadolu insanımızı nasıl tanımlarsınız?
C.A.: Hep büyüklerimiz anlatır ya: “Ah eskiden böyle miydi , eskiden insanlar birbirine böyle mi davranırdı..?” Şehir içinde o mütevaziliğe, o misafirperverliğe rastlamak güç ama Anadolu’ya girdiğinizde insanlar o kadar içten yaklaşıyor ki yani siz gecenin 10’unda kapıyı çalıyorsunuz, diyorsunuz ki biz böyle böyle bir yolculuk içerisindeyiz bizi misafir edebilir misiniz? ‘Buyurun’ diyor, bize yatak hazırlıyor, buzdolabını gösterip burada yiyecekler var diyip anahtarı veriyor ve evden gidiyor. Yani ben düşünüyorum da, biri gecenin 10’unda kapıyı çalsa böyle böyle dese ben bir sürü soru sorarım ‘kimsin,nesin,nereden geliyorsun?’diye…
E.A.: Düşünsenize kapıyı çalan kişi hırsız olabilir,kötü düşünceli olabilir ama şifre kırıcı bir kelime var: “Hz Mevlana.” Köylüler ilk başta şüpheyle baktılar. Kahvehanede sorgulandığımızda oldu nereden geliyorsun, kimsin gibi sorular sordular. Sonra bakıyorlar evliyiz, Hz Mevlana’ya yürüyoruz tamam diyorlar bunlardan zarar gelmez. Evli olmasaydık problem yaşayabilirdik.
‘Her gün bir yerden göçmek ne iyi,her gün yeni bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan,donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait,şimdi yeni şeyler söylemek lazım.’ Hz Mevlana
Yolculuğunuzun enteresan bir hikayesi var. Başka hikayeleriniz var mı?
E.A.: Bir gün bir seminer esnasında karşılaştık. Ben Ceyda Hanımı gördüğüm anda aşık oldum. Ben arama kurtarma gönüllüsüydüm. Arama İran’a arama kurtarma operasyonuna giderken ,Ceyda Hanım kendime dikkat etmemi söyleyip uğurladı beni. O an çok etkiledi beni. İran’da görev yaparken zaman zaman Ceyda aklıma geldi. Türkiye’ye geri döndüm ve evlenmeye karar verdik. Eyüp’e gezmeye gittik bir gün. Eyüp Sultan
Hazretleri’nin türbesinin tam önünde, daha önceden planlamadan evlenme teklifi ettim Ceyda Hanım’a ve o da kabul etti. Kısaca böyle özetleyebiliriz.
Notlar:
Ceyda Altuntecim ve Emrah Altuntecim “Cumhuriyet tarihi’nin en uzun mesafe yürüyen evli çifti” olarak tarihe geçti.
Yolculuk vasıtasıyla; İstanbul, Yalova, Bursa, Bilecik, Kütahya, Eskişehir, Afyon ve Konya illerinde yüründü.
Pedometre ölçümüne göre yaklaşık 1.350.000 adım atıldı, 1000 kilometre yüründü.
Yolculuğa yaklaşık 300 kişi ve 30 kadar kurum destek verdi.
Evli çifti Türkiye’de yaklaşık 10 milyon kişi tanıdı.
Aşk Yolunda Adım Adım isimli kitap, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve devlet büyüklerimiz tarafından takdirle karşılandı, teşekkür ve takdir yazıları ile onurlandırıldı.
Okuyucuları arasında Emel Sayın, Nimet Çubukçu gibi başarılı bayanlar da var.
Aşk Yolunda Adım Adım Belgeseli, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Programı’nda yer aldı, Konya Büyükşehir Belediyesi ve Valili mihmandarlığında Konya Mevlana Kültür Merkezi’nde galası gerçekleşti.
Cumhuryet Dönemi Türk Tarihi’nin en uzun mesafe yürüyen ailesi Bor’lu bir aile oldu.
Yarım asır önce Bor’da Çukur Mahallesi’nde yaşamış Bor’lu Velilerden Celilefendilerden Karahoca’nın torunları olarak maneviyat yolunda daha uzun seyahatler de yapmaya kararlılar…