Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz
Vurulmuşum vurulmuş düşmüşüm güpegündüz
Şakağımdaki kansa o benim gülüşümdür
Namert sürünmektense erkekçe ölüşümdür.”
YÜREĞİMİZE OTURAN KURŞUN!
            Bu ülkede yaşayan her insanın can, mal ve ırz güvenliği şüphesiz ki devlet güvencesi altında olmalıdır ve bunların ihlalinin hesabı sorulmalıdır. Gerçekten de hem devlet hem de medya Suruç ile ilgili gereken hassasiyeti göstermiş, yazılı ve görsel basın gereken ilgiyi ortaya koymuştur.
                Ancak ne hikmetse bu katliamı gerekçe göstererek ülkeyi bir baştan ötekine terör eylemleri ile karıştıranların hukuksuzlukları, aynı hassasiyet ile değerlendirilmemiş, yol kesen, karakol kurşunlayan, sanki bir kayıp eşyadan bahsediliyormuş gibi 110 kiloluk bombaları koyanlar, halkın silahlanmasından bahsedenler olağan bir tarzda aktarılmıştır.
 En acısı şehitlerimiz görmezden gelinmiş haber değeri yokmuş gibi bir dakikalık üstün körü bir anlatım ile geçiştirilmiştir. Rabbim bu millete şehit acısı göstermesin. Vatan evlatları, adı ne olursa olsun, hangi hain eylem ve kalleş terör örgütü tarafından olursa olsun toprağın bağrına düşmesin.
                Ama iki günde aldığımız üç şehit haberi yüreğimdeki depreşen duyguları bir kez daha hüzün ile dile getirdi.
“Nasıl bir feryat yüreğimdeki ahı sahibine ulaştırır bilmiyorum? 
Bu kaçıncı veda kaçıncı ölüm? Kaçıncı yarım kalan bir aşkın hikayesi. 
Bu yarayı neyle saracağız? Ateşle mi dağlayacağız? Ömürlere vurulan ölümlü mühürlerin isyanı hangi kulaklarda isyanlı çığlıklarla yankılanmalı?
Kaçıncı kanlı klavye yazıları yazacağız daha?
Sürgün sevdalarımızın akşamlarında söylediğimiz memleket türkülerini andıran zihnimizdeki suallerin cevabını nerede bulabileceğiz?
Kim “dur” diyecek akan yiğitlerin temiz kanına? Kahpelerin kalleş pusularının hesabı ne zaman ve nasıl sorulacak?
Ciğerimize saplanan hançerin, yüreğimize oturan kurşunun hesabı kime sorulacak?
Bir bozgun yatağı haline getirilip vatan evlatlarının yem edildiği demler, kahpelerin kalleşliklerine kurban edilmemelidir. 
Kekeme Babıali şarlatanlarına kulak verip yeni kınalı kuzu destanları yazılmasına sebebiyet veren satılmış kalemşorların hükümranlığına son verilmelidir artık. 
Ömür törpüsü cellatlığına soyunan şerefsizlerin satılmış yazıları yön vermemeli memleketimin geleceğine… 
Yaz ortasındaki zemherili yazılar, gözlere bakar bakmaz ıslanmaya sebep oluyor ve sağın kahpe solun hain dolu olduğu demleri yaşıyorsak, asi ruhlu asillerin artık son sözü söylemesi gerekmektedir.
O son söz! Deli dolu, yüreği, karşılıksız sevgisi ile Estergon yüceliğindeki ülkü devlerinindir.
 Bir deli sevdanın coşkun dalgalı yiğitleri sahip çıkmalı kutlu vatan ülkemizin ülkülerine… Yere düşen yiğitlerin yürek yaraları adına….
Artık “yürü” dediğinde dağları yürüten, “dur” dediklerinde kalpleri durduran Alpaslan kükremesi sarmalı yurdun dört bir yanını. 
“Yurt” deyip yurt ve şeref uğruna şehit düşen yiğitlerimiz için, gür sesleri ülkeyi bürüyen ülkü devleri söylemeli son sözü.
Bir iman ateşi sarmalı milletimizin yüreğini. Bilmeli ki kahpe eller yıkamaz bizi kalleş birliktelikleri ile…
 Tarih şahit ki kanla alınan bu topraklar ve nice ateşli namlular bizim hürriyet sevdamıza halel getirememiştir hiçbir devirde…
Ülkemin bağrına düşen yiğitler!
Duamız sizinle beraber olduğu gibi sevdanız için ölümü de sizinle beraber tatmaya hazır olduğumuzu bilin ve o rahatlıkla uyuyun cennet bahçesini seyrettiğiniz gül bahçesi kabrinizde…”
 
Yine de ülkemiz, milletimiz ve ülkülerimiz adına itidal diyeceğiz:
 
Son zamanlarda yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki ülkemizin ve coğrafyamızın geleceği için Ülkücülerin; tefrikaya, cahilliğe ve yoksulluğa karşı birlik şuuru ile büyük bir mücadeleyi, vatan toprağının her karışında planlı olarak uygulaması gerekmektedir.
Artık insani, İslami ve milli duruşlarla meselelere çözüm üreten bu hareketin mensupları, idrak ettiği mesuliyet adına memleketin her köşesine ve her ferdine ulaşmalıdır.
Yoksa ne akan kan durur ne de ülkemiz yarınlara umut ile bakabilir.