Türk milliyetçiliği şuuruna sahip olan bu ülkenin vatandaşı her fert hayalindeki ülküleri için yaşanabilir bir ülkeye ihtiyaç olduğu inancına da sahiptir.

Bu anlayış, milli şuur için vazgeçilmez bir temel umdedir. Çünkü ülkeniz yoksa hayallerinizi hakikate çevirebileceğiniz ülküleriniz de olmaz. Bu sebepten verilen mücadelelerin, yapılan stratejilerin, atılan adımların “Önce Ülkem”, anlayışı doğrultusunda planlanması gerekmektedir.

Son dönemlerde terör örgütü PKK ve onların siyasi uzantılarına ve devletin bekasını tehdit eden iç- dış mihraklara yönelik devletin politikalarını eleştirenleri anlamak mümkün değil.

Bu kalemşor ve sözde bazı siyasiler ne yapmaya çalışmaktadırlar.

Türk milletini, terörle yaşamaya alıştırmaya çalışılan, şehit haberlerinin de sıradanlaştırıldığı bir aşamaya mı özlem duymaktadırlar?

Ve ardından da kurbağa haşlamasına benzer bir tarz ile ülke bütünlüğünün zedelenmesine giden bir sürece devşirilme tehdidi açıkça ortada durmakta iken neyi ve kimi savunmaktadırlar?

Unutulmasın ki, ne kavramlara yüklenen anlamlar masumdur, ne de semboller sadece semboldür.

Birkaç yıl önceki olayların hafızamızdaki tazeliğini hatırlayacak olursak bugün yaşananları daha doğru anlamlandırabiliriz. Yazılı ve görsel basının eski sosyalistleri, sözde İslamcı -cemaat(!)- yayınları, bir şekilde devlet ve milletle yarım kalmış hesabı olanlar; üç-beş yıl önce, bölücü terör örgütü başına ve Pkk’ya hayranlıklarını dillendirirken, bölücü örgütler ve yapılardan bahsederken zannedersiniz ki bir barış hareketinden bahsediyorlardı.

Ülkenin ve milletin içinde bulunduğu tehlikeli sürece uyarıda bulunanları suçlayanlar; PKK’nın ve diğer örgütlerin hangi hedefinden vazgeçtiğini görmüşler de terör örgütlerinin söylev kapanının peşine takılıp gidiyorlar.

Ve de milliyetçilerin yıllarca; ötekileştirmeyip birleştiren, tarihi derinliklerle birlik anlayışını destekleyen, coğrafi ortaklıkların önemine vurgu yapan, kültürel ortaklıklar ve inanç birlikteliği ile meseleye bakan yaklaşımlarını görmezden gelip, meseleyi etnik boyuta indirerek asıl ırkçılığı, ayrıştıranların yaptıkları ortada değil mi?

Daha terör bu kadar azmamışken Doğu ve Güney Doğu’ya yüz bin kişilik bir orduyu teklif eden bu ordunun içinde bölge halkının değerlerini bilen ve yaşayan binlerce sosyolog, psikolog, yönetici, doktor, öğretmen, ekonomist ve tabi ki güvenlik görevlisinden bahseden milliyetçiler değil miydi?

Yine aynı Allah’a inanıp, aynı peygamberin ümmeti olduğumuzu, aynı kültürel değerlerle yoğrulup aynı çile ve sevinçleri yaşadığımız, kız alıp kız verdiğimiz Kürtlerle bin yılı aşan kardeşliğimiz olduğunu vurgulayan milliyetçiler değil miydi?

Nihayet yakın tarihe şerh olarak düşülen “Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk’tür” anlayışı milliyetçilere ait değil mi?

Aslında birileri, asırlık Türk düşmanlığını bu yolla tatmin etmeye çalışırken Türk’ü bir etnik ırk seviyesine indirip onun tarihi misyonunu ve yüklendiği anlama olan düşmanlığını bu şekilde deşifre etmeye çalışmışlardı. Her şeye rağmen bir kez daha milli şuurun yaklaşımlarını hatırlatmadan geçmeyelim:

1- Her doğulunun Kürt olmadığı, her Kürtün PKK’lı olmayacağı bilinci ile, PKK yok edilmeli ve bölgenin mütedeyyin, vatanperver insanlarına sahip çıkılmalıdır.

2- PKK’nın Marksist bir terör örgütü olduğu zamana ve zemine göre her tür kavramı kullanacağı- son dönemde dini literatürlere ağırlık vermesi gibi- nihayetinde en büyük zararı bölge halkına verdiği somut belge ve bilgilerle yoğun bir çalışmayla Dünya kamuoyuna, Doğu ve Güney Doğuda yaşayan kardeşlerimize anlatılmalıdır. 3. Hangi terör yapılanmasının içinde yer alırsa alsın, terör örgütü mensuplarının teslim olmaları halinde ve adil yargılamalar sonucunda, hükümlerinin ortaya konacağı net bir şekilde ifade edilmelidir. 4-Özellikle Kürtçülük yapanlara baktığımızda bir kısmının Kürtlükle hiç alakasının olmadığı ve bunların pek çoğunun daha önceki siyasal geçmişlerinde de milli-manevi değerlere savaş açan bölücü zihniyetlere sahip oldukları ortaya konulmalıdır. 5- Dış destekli terörü besleyen, kışkırtan, artıran yaklaşımlar, güçler, örgütler, devletler; müşahhas bir şekilde her tür yayın ve propaganda unsurları kullanılarak Dünyaya ve bölge halkına anlatılmalıdır.

6- Her türlü terörün kökünün kazınması için her türlü meşru mücadeleyi ortaya koyan güvenlik güçlerine devlet ve millet olarak en üst seviyede sahip çıkılmalı; teröre destek veren, meşrulaştırmaya çalışan her kim olursa olsun gerekli yaptırım uygulanmalıdır.

7- Adı ne olursa olsun, devletin ve milletin birliğini tehdit eden hiçbir örgüte, yapıya ve oluşuma müsamaha gösterilmemeli, milli, İslami ve insani esaslar çerçevesinde, meşru mücadele netice alınana kadar devam etmelidir.

Yarınlarımız için, ülkülerimiz için, iman ettiğimiz değerler için; vazgeçilemeyecek iki unsur vardır.

Biri devlet

İkincisi adalet

Gerisi laf.