Prof. Dr. Abdulkadir Yuvalı Hoca bir konferansında “Osmanlıyı yıkan anlayışın sebeplerinden biri de “musavat, hürriyet ve adalet” çığlıkları atanlardı. Bugün bakıyoruz bu milletle ve onun değerleri ile derdi olan herkes hep bir ağızdan “eşitlik, hürriyet ve insan hakları” maskesinin ardında bölücülük yapmaktadır.” Demişti.
                Aslında bu manaya gelen yaklaşımlar Türk milliyetçilerinin sürekli dillendirdiği mevzulardır.
                Yıllarca bazıları dini terminoloji ile- ki dinin ruhu ile hiç de örtüşmeyen bir ötekileştirici tutumlarla-  kimileri halkların kardeşliği adı altında, niceleri de hümanizm yaklaşımları ile Türk devleti ve Türk milleti ile hesaplaşmak istedi.
                Günümüzde, şirinlik maskesi giydirilerek piyasada arz-ı endam ettirilen PKK ve örgütsel, siyasal, yurt içi, yurt dışı bütün uzantılarının etrafında birleşenler için geçmişi, geçmişte yaşananların üzerinden geleceğe ait tasavvurları yeniden hatırlatmakta fayda var.
 PKK terör örgütünün sadece bir kaçını aldığımız aşağıdaki eylemleri bile terör ile müzakere değil mücadele edilmesi gerektiğinin en bariz göstergesidir:
1.        23 Ocak 1987'de Uludere’nin Ortabağ Köyündeki bir düğün evine yaptığı bombalı saldırıda hayatını kaybeden 8 kişiden 2'si çocuk, 4'ü kadındı. Saldırıdan 15 kişi yaralı olarak kurtulmuştu.
2.       20 Haziran 1987'de Mardin'in Ömerli ilçesindeki geçici köy korucusu ailelerin yoğunlukta olduğu Pınarcık köyünde 16'sı çocuk 30 kişiyi katletmişlerdi.
3.       10 Temmuz  1987’de Şırnak, İdil’e bağlı Peçenek Köyünde Kadın, çocuk ayırmaksızın 17 kişi kurşuna dizilmişti.
4.       20 Ağustos 1987’de Mardin Dargeçit İlçesine bağlı Bahçe Mezrasında ikisi kadın üç çocuğu öldürmüş  dört aylık bebeği bile kurşunlamışlardı.
5.       9 Mayıs 1988’de Nusaybin’in Behmenin mezrasında sekizi çocuk, ikisi kadın 11 kişiyi katletmişler yanlarında kaçırdıkları üç kişiyi de yolda öldürüp kaçmışlardı.
6.       10 Mayıs 1988’de Nusaybin’de 15 vatandaşı katleden PKK altı çocuğu da kurşunlamıştı.
...
Nusaybin katliamı,
 Diyarbakır Kırım köyü vahşeti,
 Siirt Eruh da adı bile konmamış bebeklerin kurşunlanması,
Güçlükonak Çevirimli’de kadın, çocuk demeden 27 masumun öldürülmesi, Pazarcık ve Çağlayancerit’te öldürdükleri kadın ve çocukları yakmaları,
Bitlis Cevizdalı’nda öldürülen 30 kadın ve çocuk,
Başbağlar’da  öldürülen 33 sivil ve yakılan köy,
Siirt'in Baykan İlçesi Günbuldu Köyü Derince Mezrası'na yapılan baskında kurşunlanan iki bebek…
Uzayıp giden kadın, çocuk, bebek ve sivil katliamlar ne çabuk unutuldu…
Bu öldürülenlerin hepsi de bölge insanının karısı, çocuğu ve vatandaşı idi. Binlerce insanının, polisin, askerin, öğretmenin, memurun, korucunun katillerine sanki bunlar olmamışçasına bir şirinlik maskesi takmak en basit ifade ile ülkenin bekası için kendini feda etmiş o insanlara karşı yapılan en büyük saygısızlıktır. Üstelik terör örgütü ve uzantılarına meşruiyet kazandırmak ülke birliği ve toplum huzuru açısından da en büyük yanlışı barındırmaktadır.
Felsefesini “öldürmek” üzerine inşa etmiş Marksist-Leninist anlayışı benimsemiş, bir terör örgütü ile yapılan “açılım” projesi Kürdistan ideali doğrultusunda kurulmuş taşeron yapı ile Kürt insanını aynı potaya sokmak anlamına gelmiştir. İzlenen yanlı ve yanlış yaklaşımlar, PKK terör örgütünü bölge insanının temsilcisi gibi göstermiş en büyük zarar da- görülecektir ki- bölge insanına olmuştur. Değerli insan Doç. Dr. Mehmet Akif Okur’un Kürdistan’a hayır, Kürtinsana evet” şeklinde tanımlayabileceğimiz geniş tahlili bu durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Günümüzde göstermelik terörle mücadele adımları problemin çözümünden çok siyasi kaygıları çağrıştırmaktadır. Eğer mesele gerçekten çözüme kavuşturulmak isteniyorsa mevzu ile alakalı Türk Milliyetçilerinin dünden bugüne kararlı bir şekilde ortaya koyduğu tutum dikkate alınmalıdır.  Türk Milliyetçilerinin yaklaşımı asla besleme basın ve işbirlikçi kalemlerin ifade ettiği gibi sadece güvenlikçi bir politika değildir. Ancak sosyal, iktisadi, kamusal yapılanmanın sağlanabilmesi için öncelikli yaklaşım bölgenin güvenliğinin temini şarttır.
Tefrikaya, iktisadi yapıya ve cehalete dayalı problemlere insani, İslami ve milli bir tutum sergileyen Türk Milliyetçilerinin görüşü yerine Amerika’nın, Türkiye’yi de Irak ve Suriye modeline dönüştüreceği “önce karıştır ve benim istediğim gibi dizayn et” politikasına öncelik verilirse bu topraklar geleceğe ait pek çok medeniyet tasavvurunu ertelemek zorunda kalacaktır. Hele Almanya’nın kendi ekonomik öncelikleri doğrultusundaki “açılım” açıklamasına itibar etmek yeni kaosları doğuracaktır.
Sözde barış söyleminin 13 yıldır ülkeyi nereye taşıdığı ortadadır. 13 yıl önce de bu boyutta olmasa bile pek çok yanlış uygulama sergilenmiştir.  Kürt insanı ile PKK ve onun destekçisi Kürtlükle alakası olmayan Kürtçüleri, yapılan yanlışlara çanak tutanları aynı kategoride değerlendiremeyiz.
Türk milliyetçileri sadece bu ülkenin değil bölgenin, Türk coğrafyalarının, kadim kültürümüzün topraklarının her karışında büyük ve huzur muştusu bir medeniyetin mücadelesini vermektedirler. Ama yapılması gereken ilk işin de farkına varılmalıdır.  Kardeşlik ve özde barışın sahibi Türk Milliyetçileri, tarihi kültürümüz ekseninde tarihe bin yıllık kardeşliği altın harflerle yazacak bir seferberlik gerçekleştirmelidir.  
Bu seferberliğin ayrıntıları, millet, ülke, ülkü sevdalısı bütün gönüllerde nakış nakış işlidir.