Osman Çelik yazdı...

 Gazze’deki Filistin Hükümeti’nin Başbakanı İsmail Haniye, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Filistin ve Kürt sorunununun çözümünü konuşmuş. Haniye, Demirtaş’ı Kudüs’e davet ederken Kudüs’ü haçlı kuvvetlerinden alan Selahattin Eyyubi ile isim benzerliğine dikkat çekerek, latife yapmış ve “Kudüs yeni Selahaddin’ini bekliyor” demiş. Haniye görüşmede, “Diyarbakır’ın özgürlüğünü görmek isteriz” diye konuşmuş... Evet haber ajanslarının geçtiği haber bu yönde ancak haberi tekzip eden de yok ve dahi bu habere dair siyasi bir tepki'de henüz duymadık. Bilmeyenler bilsinler ki, biz her şeyin farkındayız. Farkında olduğumuz gerçekler; [1]Soğuk savaş süreci içinde geliştirilen eski Sovyet politikaları ile doğrudan alakalı bu durum 1978 yılında başlar. Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esat aracılığı ile Suriye gizli servisinin irtibata geçtiği Apo'yu Bulgar gizli servisi uyarmış ve 12 Eylül 1980 darbesini kendisine haber vermiştir. Apo Eylül 1979'da Suriye'de KGB görevlisi ''Yevgeny Primakov'' un yardımı ile 250 kadar PKK’lıyı FKÖ kamplarında George Habbaş gurubundan ayrılmış bir bölüntü olan FKÖ'nün kumandanlarından Ahmet Cibril tarafından eğitilmesine olanak sağlamıştır

Nisan 1980 tarihinde Türkiye'ye giriş yapan PKK’lılar planladıkları eylemleri yapamamışlardır. Çünkü 12 Eylül askeri darbesi buna engel olmuş ve bu süreç içinde 1790 kadar PKK’lı bölücü ve terörist faaliyetler yüzünden hüküm giymişlerdir. Bu süreç içinde Diyarbakır cezaevinde diğer Kürtçü örgütler tarafından tanınmayan ve bilinmeyen, önemsenmeyen örgüt ceza evi sürecinde ortaya koydukları performans (direniş, İsyan) neticesinde itibar kazanmıştır. Diğer Marksist örgütlerin maddi destek anlamında alt yapılarını Avrupa'da güçlendirirken, PKK ve Apo Ortadoğu’ya yönelmişlerdir. 

Bu stratejik kararın arkasında daha önceden Suriye ile varılan anlaşma ve alınan desteğin payının büyüklüğü gözden kaçmaması gereken bir gerçektir. Çünkü Şam'ın desteği sayesinde 12 Eylül darbesisonrası PKK’nın silahlı gruplarından 200 kadarını Suriye içlerine çağırmış ve Suriye denetimi altında bulunan Lübnan’da 15–26 Haziran 1981 tarihinde ilk PKK kongresini toplamıştır. Bu toplantıda Kuzey Irak'a yerleşme kararı ve silahlı eylemlere başlama kararları alınmıştır. Suriye, PKK’ya Bekaa vadisinde bir kamp ve PKK kadrolarının düşünce sisteminin gelişmesi için Sovyetler tarafından eğitilmiş Suriye ajanlarını temin etmiştir. Diğer taraftan George Habbaş'ın önderliğinde FKÖ kamplarında 300 kadar teröristi silahlı eylemler yapmak üzere eğitmiştir. Aslında PKK'nın Suriye ve Lübnan’a geçişinde ilk çatışmalar Türkiye ile değil İsrail ile olmuştur. Haziran 1982'de İsrail ordusunun Bekaa Vadisi'ni istilası sırasında meydana gelen çatışmalarda 11 PKK’lı ölmüştür. Yine ikinci kez Suriye'de toplanan PKK kongresi sonrası Türkiye'de uzun süreli bir direniş eylemleri başlatmayı karara bağlamıştır. 

PKK’nın Kuzey Irak'a yerleşmesi için temas gurupları gönderilmiştir. Aslında PKK'nın Iraklı Kürtler ile olan teması 1970'li yıllara kadar geri gider.1977'den 1981'e kadar PKK mensupları,(KDP) ve (KYB)'ne Türkiye üzerinden Suriye'ye gidişlerinde ve geri dönüşlerinde kılavuzluk yapmışlardır. Ancak PKK'nınK.Irak'a yerleşme isteği Mesut Barzani'ninKDP'si tarafından ihtiyatla karşılanmaktaydı. Bunda temel etken Türkiye'nin tepkisini çekmemekti. Ancak Hafız Esad PKK'nın bölgeye yerleşmesi için Barzani'yi ikna etti. PKK’nın Kuzey Irak'a yerleşme süreci Ocak 1982'de başlayıp Ekim 1982'de bitmiştir. Bu süreç içinde Saddam yönetimi altında ki Irak, PKK’nın bölgeye yerleşmesini engellemek amacı ile mensuplarını öldürmeye başladı. İran devreye girdi. Suriye’den yardım taşıyan İran Kargo uçakları PKK önde gelenlerini İran’a hava yoluyla taşımaya başladı ve K.Irak'a sızmalara oradan yardımcı oldu. 

Türkiye’ye karşı Suriye ve İran bir koalisyon kurmuşlardı. Suriye Ankara'nın Dicle ve Fırat üzerinde büyük barajlar yapmasına (GAP) karşıydı. Su sorunu Suriye için birincil tehditti. PKK Suriye için Ankara’yı istediği çözüme yaklaştırmak için bir araçtı. İsrail’den sonra ikinci büyük düşman olarak gördüğü ülke Türkiye’ydi. İsrail Golan tepelerini işgal etmişti, Türkiye’de Hatayı. Türkiye’ye ekonomik olarak engellemek böylece bölgesel, politik ve askeri güç olmaktan alıkoymaya çalışıyordu. Suriye kendisinin içinde ki Kürt sorununu, Kürt kökenli Suriyelileri kullanarak ve bunları Türkiye'ye ihraç ederek kısmen gidermeyi umuyordu. Bu arada hatırlatalım ki, PKK’nın mensuplarının %30'luk kısmı Suriyeli Kürtlerden oluşmaktadır. Bu da Suriye'nin ne kadar başarılı olduğuna bir kanıttır. İran İse, İslam dünyasının yegâne ‘’Laik ve demokratik’’ ülkesi olan Türkiye’yi kendi rejimi için tehlike saymaktaydı. Diğer taraftan soğuk savaş süreci içinde dahi bölgesel bir güç haline gelmiş olan Türkiye’yi ekonomik ve politik potansiyelinin İran için tehdit olarak algılamaktaydı. İran, Irak’a karşı uzun süreli bir savaşa tutuşmuş ancak Tahran Türkiye’nin ekonomik kaynaklarını düşük yoğunluklu bir çatışmaya harcamaya mecbur bırakmak üzere Ankara’ya karşı bir araç olarak PKK’yı desteklemiştir. 

Ancak ne İran nede Suriye Türk toprakları üzerinde kurulacak bir Kürt devletini istemiyordu. Çünkü böyle bir oluşum onlarında toprak bütünlüğünü tehlikeye girmesi demekti. Bu bağlamda unutulmaması gereken; PKK’nın Türk topraklarında başlattığı düşük yoğunluklu mücadeleyi İran-Suriye koalisyonun mümkün kılmış olduğudur. Bunlara ilave olarak Filistin’in sözde özgürlük savaşçısı teröristlerinin katkıları bu günkü ifadelerin ışığında yadsınamaz bir gerçeklik kazanmıştır...


[1] Yazımda yararlandığım ve her kese okumasını tavsye edeceğim değerli eserler olarak Prof.Dr. Ümit Özdağ’ın PKK TERÖRÜ NEDEN BİTMEDİ, NASIL BİTER ve TÜRK ORDUSU PKK’YI NASIL YENDİ? TÜRKİYE PKK’YA NASIL TESLİM OLUYOR?



Editör: TE Bilişim