Ana rahminden dünyaya geldiğimiz anla birlikte başlayan yaşam serüvenimizin, biz insan evlatlarını nelerle buluşturacağı, nelerle uğraştıracağı,  ömür denen kısıtlı ve fani sürecin bizleri nelerle sınayacağını bilemediğimiz şu sonsuz evrende, var olmanın içgüdüsel kuvvetiyle tutunuruz, hayat denilen sınırlı zamana.

Kader denen yazgının çizdiği yolda yaşam serüvenimizi sürdürmeye çalışırken, kendi kaderimizi yaşayış halimizin diğer insanların kader çizgilerine etkisiyle olan muhasebesini dahi yapamazken, her şeyin hesabını en ince ayrıntısına kadar bilen Yaradan’ın hesabına güç erdirememek, zaten o sonsuz kudret karşısındaki biçareliğimiz olarak yansır.

İnsanla kendi kaderi arasında olan kavgada; gerek değerlerimizin, gerek yetişme şeklimizin gerekse de kişiliğimize etki eden yaşadığımız toprağın bizi yoğuruş şekli, mukadderat dediğimiz sonucu ortaya çıkarır, bakmasını bilen gözlerin keskinliğinde.

Lakin bazı yaşanmışlıklar vardır ki mil çekilmiş kör gözlerin dahi görmemekte ısrar edemeyeceği berraklıkta görünür, tüm açıklık ve çıplaklığıyla.
İşte sen o 15 Temmuz günü; kayıtsız şartsız adanmışlığınla, kendini adadığın vatanın mukadderatına kast etmek isteyenlerin kaderine çomak sokup, canını yok sayarak, helal süt emmiş olmanın dirayetiyle dikilebilendin, Sevgili Ömer Halisdemir…

Cuntacı Tuğgeneral Semih Terzi, terzi titizliğinde halk irademizi makaslamak isterken, saçı sakalı ülkesi için ağartan gerçek bir asker olan Özel Kuvvetler Komutanın Zekai Aksakallı Paşanın” karargahını koru” emrini namusun olarak algılayıp, esarete karşı cesaret olarak, silahından çıkan kurşunlarla gerçek askeri sergileyebilendin, Sevgili Ömer Halisdemir…

Hedefe ulaşmada her yolu mubah gören, helal – haram ayrımında fark gözetmeyen, soru çalıp dağıtmayı kul hakkından bilmeyen şeytan işbirlikçilerine karşı, insanı insan yapan şeref ve onur kavramlarının bu milletteki mevcudiyetini zihinlere nakşedendin, Sevgili Ömer Halisdemir…

Darbeleri başlarına darp olunca, bilgi kirliliği içinde polisle askerimizi sanki farklı milletlerin fertleriymiş gibi fitne kazanına atarak düşman etmeye çalışanlara karşı, hem polisliği hem de askerlik sınavlarını birincilikle almış karakterinle, her ikisinin de biz olduğunu başarınla gösterendin, Sevgili Ömer Halisdemir…

Her tür melanet tefrikasını, bir ebola virüsü gibi tüm dünyaya geliştirdikleri teknolojileriyle yayarak, işgal ettikleri coğrafyaların enerji kaynaklarının başını kan göletleri içerisinde tutup,  içerdeki hainlerin kölece hizmetleriyle tam da Türkiye çözüldü diyerek göbek atmak isteyen üst akılların, göbek bağını kesendin, Sevgili Ömer Halisdemir…

Kaosa sürüklenmek istenen vatan efradının cumhur olduklarını bilmenin aidiyet hissiyle, gönül bağını kurdukları yine o Cumhurun Başıyla, Ashab-ı Fil’i  durduran Ebabil kuşları misali tek yürek halinde yüksek tansiyonla tanklara karşı durmalarının ilk patlayanıydın, Sevgili Ömer Halisdemir…  
Evet, sevgili ismiyle müsemma…

Sevgili,Ömer Halisdemir…

Hz. Ömer’in adaletini, Ömer yaptın…

Sadece ailene değil, tüm bir ülkeye halis davranıp, halis evlat oldun…

Demir gibi bileğindi, saran bu güzel yurdu…

 İsmi duyulsun istediğin, doğduğun Çukurkuyuydu

Amma velakin ülkeyi atmak istedikleri o derin çukurlu kuyudan…

Genelkurmayın Ölmezler Yoluna adını yazdıracak kadar…

Niğdeli Ömer Halisdemir olarak…

Hem de Niğdeli Fuat Avnilere inat…

Başta Niğdeli kardeşlerin olmak üzere…

Bu milletin gönlündeki…

Yazılı gerçek tarih oldun…