Ana rahminden dünyaya geldiğimiz anla birlikte başlayan yaşam serüvenimizin, biz insan evlatlarını nelerle buluşturacağı, nelerle uğraştıracağı, ömür denen kısıtlı ve fani sürecin bizleri nelerle sınayacağını bilemediğimiz şu sonsuz evrende, var olmanın içgüdüsel kuvvetiyle tutunuruz, hayat denilen sınırlı zamana.
Kader denen yazgının çizdiği yolda yaşam serüvenimizi sürdürmeye çalışırken, kendi kaderimizi yaşayış halimizin diğer insanların kader çizgilerine etkisiyle olan muhasebesini dahi yapamazken, her şeyin hesabını en ince ayrıntısına kadar bilen Yaradan’ın hesabına güç erdirememek, zaten o sonsuz kudret karşısında ki biçareliğimiz olarak yansır.
İnsanla kendi kaderi arasında olan kavgada; gerek değerlerimizin, gerek yetişme şeklimizin gerekse de kişiliğimize etki eden yaşadığımız toprağın bizleri yoğuruş şekli, mukadderat dediğimiz sonucu ortaya çıkarır, bakmasını bilen gözlerin keskinliğinde.
İşte bazı mukadderatlar vardır ki yaşamınıza mal olsa bile, kaderin ağları, bir milletin geleceğini değiştirebilecek sonuçları beraberinde getirebilecek kadar güçlüdür.
Hatta o kaderler özel seçilmiş ve sadece altından kalkabilecek insanlara bahşedilmiştir.
Çünkü onların hamurları sağlam, sevgileri karşılıksız, niyetleri salih ve yürekleri arz küreye sığmayacak kadar kocamandır.
İstanbul’un fethinde, Çanakkale de, Kurtuluş savaşında, yıllardır Güneydoğu da, 15 Temmuz da, El Bab da; bu millet üst akıl denen aklı evvellerin akıllarına sığmayacak, sosyolojik araştırmalarına cevap veremeyecek genetik kodlarını her daim devreye sokmuştur, bu vatan evlatları sayesinde.
Ve aklı evvelleri, akıllara seza rüyalar alemleriyle baş başa bırakmıştır.
İşte onca isimsiz kahraman arasında günümüzün canlı örnekleri Ömer Halisdemir ile Fethi Sekin’in babalarının, Niğde’de Ömer Halidemir anıtı önünde, Vali Sayın Peynircioğlu ile birlikte buluşmaları, farklı bir duygu olarak yansıyordu yüreğime.
Biri sadece atasına babasına değil tüm milletine halis oluyor gözünü kırpmadan hem de kurşun yiyeceğini bile bile, hainlere kurşun sıkarak şehadet şerbetini içiyordu.
Diğeri adliye binasının önünde kendisine uzun namlulu silahlarla ateş edenlerin üzerine koşa koşa gitme mertliğini sergileyip, nasıl şehit olunabileceğinin yürekliliğini hafızamıza işleyerek, Fethi ismiyle gönlümüzü fethediyordu.
Sevgili babamız Hasan Hüseyin Halisdemir…
Ve yine sevgili babamız Mehmet Zeki Sekin…
Evlatlarınız kendilerini feda etme noktasında gözlerini kırpmazken, ait oldukları vatana besledikleri duyguyu, sizlerin varlığı ve genlerinden alıyordu.
Yeri doldurulamayacak olan birer evlat kaybetmiş olsanız da.
Sizler onları bu millete bırakırken, hamurlarına katmış olduğunuz vatan ve millet sevgisi kadar, sizden görüp sizden öğrendikleri doğruları eşliğinde, hediye ettiler canlarını bu millete.
Onlara yedirdiğiniz helal lokmanın, nasılda helal süt emmiş insana dönüşebileceğini baba yüreğiniz ve vakarınızla işlerken zihinlerimize.
Her ne kadar yerlerini dolduramayacak olsak da…
Tüm şehit babaları nezdinde…
Bizleri de evladınız kabul edin…