¤ Siz bize farklı görünebilirsiniz, yalan söyleyebilirsiniz, geri planda, aldığınız görevleri ve sorumlulukları gizleyerek bizlere karşı çeşitli entrikalar çevirebilirsiniz... Yetkinizi kötüye kullanarak, ettiğiniz yeminlerin dışına çıkarak bizi aldatabilir ve bize işkence çektirebilirsiniz... İsminizi, cisminizi kamufle ederek çamur atabilir, özünüzdekileri eveleyerek geveleyerek sinsice örtebilirsiniz...  Kötülük yaptıklarınızın, canlarını acıttıklarınızın varlıkları, halleri, masumiyetleri size çarptığı anlarda ise,  ne siz, ne de sizi ödüllendirenler, karşılaştıklarınızı, yaşadıklarınızı asla okuyamayacaklar. Zulme araç olanlar, duygu ve istikbal katilleri unutmasınlar ki dünya ve onurlu insanlar sahipsiz değillerdir!
 
¤ Bugün Türkiye’den dünyaya yansıyan adaletsizlik manzaraları sadece adalet kurumlarınızedelemiyor. Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, değerlerimizi aşağılıyor... 
Silivri Mahkemesi hakimlerini ve savcılarını uyarıyorum. Bir zamanlar bana iftira ettiler. İşkence gördüm. Hayatî tehlike teşhisiyle hastaneye kaldırıldım. Suçsuz günahsız hapishaneye atıldım. Bana kötülük yapanların, suçsuz yere yargılayanların, bu kötülüklere destek olanların akıbetleri sizlere örnek olsun ! Adalet olmayan yerde İslam’dan bahsedilemez. Aileleriyle birlikte mağdur ettiğiniz insanlar mutlaka manevi mertebelere ulaşmaktadırlar. Bu şekilde manen tekamül etmiş, zulme uğrayan kişilerin ahları size asla huzur vermeyecektir. Böylece sizlerin kalplerinden ihlâs da, ALLAH’la bağlantı da meleklerle olan irtibat da sökülüp atılmaktadır. Manevi sorumluluklar altında ezilmeden insan kimliğinize sahip çıkın, adaletli olun, zulme vasıta olmayın, AKP yöneticilerinin ihtiraslarına ve emperyalist ülkelerin planlarına âlet olmayın. Dininize, ordunuza, yurdunuza, meslek onurunuza, emperyalistlerin saldırganlıkları karşısında komşularınıza ve kurumunuza sahip çıkın! Unutmayın ki hayat ölmeğe değer, fakat küçülmeye değmez!
 
«Nalı mıha tebdil eden ALLAH!»
 
1976 yılında bir akşam namazını Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nde kıldım. Namaz sonrası orada bulunanlardan iki kişi ayağa kalkarak arapça bir şeyler ifade ettiler. İmam Efendi  onların sözlerini tercüme ederek bize aktardı  :  «Değerli Müslümanlar, biz Paris’den geliyoruz. Sizinle sadece beş dakika konuşmak istiyoruz. Bizi dinlerseniz sevineceğiz.» dediler.
 
O anda bir kaç kişi ayrılmak isterlerken tekrar konuşmaya başladılar : «Biz para dilenmeye gelmedik. Eğer içinizde paraya ihtiyaçları olanlar varsa yardım da edebiliriz. Biz senemizin 9 ayında Paris’de otomobil tamircisi olarak çalışıyor, üç ayında da dünya ülkelerini geziyoruz. Dünya insanlarının geleceğini karanlık gördüğümüz için manevi olarak insanlara bir şeyler anlatmaya, maddî ve manevî  destek olmaya çalışıyoruz.  Amacımız insanları uyarmak, uyandırmak ve kendi varlıklarını irdeletmek...»
 
Hepimiz tekrar oturduk ve onları dinlemeye koyulduk. Onlardan biri :  «İnsanlar kendilerini, çocuklarını, sıkıntılarını ve ülkelerini yönetemiyorlar. Parmaklarının aralarına sigaralarını alanları, kahvehanelerde vakitlerini öldürenleri, ilimden, bilimden uzaklaşanları, ahlâk dışına çıkanları, adaletsizlik yapanları kimler yönetiyorlar?  Her geçen gün sahip çıkılacak değerlerimizin sayısı artıyor. Ucunu kaçırdığımız fırsatlar, yitirdiğimiz ömür, yaşlandırdığımız vücut, bizden uzaklaşan samimiyet, erdemlik ve vefa gibi insanî  duygulara tekrar ulaşmak oldukça güçleşti. Bu sebeple önce kendi kimliğinize, ülkenize sonra çevrenize ve değerlerinize sahip çıkın! Yakın gelecekte yani 2000 yılından sonra üzerinize gelebilecek felaketlere hazır olun... Yöneticilerinizi seçerken dikkat edin... Size en çok kötülük Müslüman’ım diyen İslâm’la ilgisi olmayan, emperyalist ülkelerle işbirliği yapan insanlardan gelecektir. Ülkenizi, değerlerinizi, geleceğinizi koruyun...» dedi. Ve her ikisi  ayağa kalkarak  : «Bizim gibi yapacağınıza söz verin ve  içinizden ne geliyorsa dua edin» dediler. Hepimiz ayağa kalktık ve ellerimizi açarak dua ettik.
Ben de içimden : «Ya Rab bana da sen Paris’i nasip et, gerçekleri göster. Oradan dünyaya sesimi duyur… Şahsıma insanlara uyarıcılık görevi ver. İnsanlara faydalı olmamı, kalplere girmemi sağla ! Nerede olursam olayım uzakları ; uzaklıkları  bana yakınlaştır.» diye dua ettim.
 
«Alma mazlumun ahını gelir aheste aheste…»
 
Orada yaptığım duanın yankıları bir sır halinde Bor’a yansırken ben oluşacak şartlara da  bilmeden hazırlık yapıyordum. Günahkârlar, hainler, gafiller, seyirciler, suskunlar da bu yönde sanki görevlendirilmişlerdi. Bu insanlar, içlerinde  barındırdıkları karanlıkların açtığı kapılardan girecekler bana sataşacaklar veya kötülük yapacaklar ve kendilerini idama götürecek suçları işleyeceklerdi. Benim masumiyetime bulaşacaklar ve bu suçlarının karşılıklarını da birer birer alacaklardı.
 
(Devam edecek)
 
 
Selam ve sevgilerimle. 
Üzeyir Lokman ÇAYCI 
Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE