Günlerin geceye nazire yaparcasına uzun olduğu haziran ayının, yazın habercisi olan ateş gibi güneşini pek de ortaya çıkarmadığı şu güzelim manevi ortamında, artık bitimine ilerlediğimiz ve bayramla final yapacağımız ramazan ayının sonuna doğru geliyoruz.
Ailemde ki büyüklerimden gördüğüm ilk iftarda suyla orucunu açan dedemin daha ilk an itibariyle çorbasını kaşıklamadan “evet bir ramazan daha bitti ne mutlu ki onu bir daha karşılayabilecek olana” sözünü pek anlamlandıramazdım. İçimden “durun bu 1, önümüzde de 29 oruç daha var” diye düşünürken, şimdi aynı duyguları yaşıyor ve ilk oruç açışımla beraber aynı sözleri tekrarlıyor halde buluyorum kendimi.
Zamanın akışkanlığında savrulan biz insan evlatlarının bu girdap içerisinde kaybolup yitip gitmesi, faniliğimizin yüzümüze tokat gibi çarpan gerçekliği olarak karşımıza dikiliveriyor.
Günün açlık ve susuzluğunun iftarla son bulan huzuru sonrası…
Yenip içilenlerle ağırlaşan bedenime inat adımlarken bankalar caddesinden Bor yoluna doğru Niğde’yi, Ömer Halisdemir meydanında araba tezgahının arkasından kızarmış piliç gibi dizdiği mısırını satmaya çalışan seyyar satıcının koca caddeye yaydığı mısır kokusunun iç geçirten güzelliği, çok daha samimi duruyordu;
filan neyin filan adına verdiği iftar yemeğinin zevahiri kurtarma çabalarından.
Dışarı caminin önündeki çay ocağı ve hemen yanındaki öğretmenler parkındaki hareketlilik eşliğinde ki o gülen insan enerjisi, çok daha samimi duruyordu;
bilmem ne kuruluşunun bilmem ne kişilerine verdiği iftar yemeğinin, oruçmuş gibi durmaya çalışan guruldamayan midelerinden.
Yapı Kredi Bankasının önünde birikmiş gençlerin iki pet şişe arasından ancak bir plastik topun milim milim geçeceği kadar kurduğu kaleye şut attırıp şamatayla gülüşmeleri, çok daha samimi duruyordu;
daha demin aynı iftar sofrasında güler yüzle iltifat ettiği arkadaşının, arkasından atıp tutan tüccarın iş bilir cingözlüğünden.
Süleyman Fethi caddesine dönen kavşakta çocuk arabasında ittiği yavrusunu uyandırmadan özenle temiz hava almasını sağlamaya çalışan annenin içtenliği, çok daha samimi duruyordu;
mühim olduğu varsayılan bir zatın yanında iftar sandalyesi kapmaya çalışanlarının kendince mühim tavırlarından.
Eeveet…
Adım adım adımlarken yolları Niğde de, bir ramazan gecesinin beni gıdıklayan  düşündürttükleri…
Yolu doğru olanın yükü de ağır olurmuş deyişi ışığında…
Biraz da dua mırıldanmasında…
Doğru olup olmadığımı bilme hakkım bana düşmese de…
Sen doğru olanların sabrına kuvvet…
Rab olmanın o sınırsız kudretinle…
Ben de dahil en azından şu memlekette yaşayan hepimize…
Az buçuk da olsa biraz samimiyet ver Yarabbi…
Diyordum…
Hadi ama ne bekliyorsunuz…
Hani amin diyecek?...