Yıllardır yaşanan kavgaların, tartışmaların asla kazananı olmadı, kaybedeni ise oldukça çoktur. Sağ duyulu, akıllı ve mantıklı kitleleri bıktıran, siyasi rant uğruna toplum arasında fitne ve fesat tohumlarını büyük ölçüde körükleyenleri hayret ve endişeyle izliyoruz.

İnsan yattığı zaman ölümü yastığının altında, uyandığında ise burnunun ucunda görmesi gerekir.” Tamahkârlık ve hırs gözleri kör, kulakları sağır, vicdanları yok eder.

Toplumda muhalif düşünceye sahip olanlar, haklarının çiğnendiğini söyleyip uygulamalara karşı çıkmakta ve “Acaba sonumuz ne olacak?'' endişesine kapılmaktadır.

Yargıya güvenin kalmadığı bir toplumda hürriyetten, insan haklarından, huzur ve mutluluktan bahsedilemez. Bu kurumu yıpratmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü “Adalet mülkün temelidir.” En kötü adalet, adaletsizlikten daha iyidir.

Bu süreçte basın yayın organlarının yangına körükle gitmeleri de tehlikenin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Bazı köşe yazarları, haberciler söylemlerinde tarafsız olup; kim için olursa olsun, “Bu yanlıştır, ama bu da doğrudur.” demesi gerekirken, kendi tarafına jest olsun diye “ne yaparsan haklısın” diyerek mevcut süreci daha da çıkmaza sokmaktadır.

Birbirine küfür eden siyasetçilerin, gazetecilerin daha bir sene önce nasıl sarmaş dolaş olduklarını biliyoruz. Basın olarak bu yolda hükümet için de muhalefet için de her şeye rağmen doğruya doğru, yanlışa yanlış dememiz gerekmez mi?

Gazetecilik aslında siyasi taraf tutma mesleği değildir. Hatayı kabul etmek bir fazilettir. Sürekli “efendim siz süpersiniz” diye alkış tutmak bir kâbustur. Burada dengeleri korumak adına hatalar yapılmaktadır.

Ne hikmetse Türkiye'de yandaş gazeteci, havuz medyası, paralelci basın diye kavramlar türetildi. Birinin ak dediğine diğeri kara deme gafletine düşmektedir. Bu anlayıştan vazgeçilmelidir. Seçimler yaklaşırken “Acaba bana da bir şey düşer mi?” anlayışını silmek gerekmez mi?

Son günlerde bazılarına göre her şey yolunda, bazılarına göre de ülke bölünmeye doğru gitmektedir. Bu durum buzda kaymaya başlayan bir araba kadar risk taşımaktadır. Eğer gemi su almaya başlarsa, ülkede ne demokrasi ne de huzur kalır.

Bugün hiç kimse hatasından dolayı eleştirilmeyi kabul etmiyor. Eleştirilerin bazıları da saygı sınırlarını aşıyor. Bu durum her geçen gün düşmanlığa doğru gidiyor.

Bu ülkede güzel şeyler oluyor, ama yanlışlıkları da yok sayamayız. Denizi geçip de çepelde boğulmayı bu millet hak etmiyor. İnsan bazen en yakınının bile hatasını yüzüne söyleyebilme cesaretini ve samimiyetini gösterebilmelidir.

Şimdi, bu yazıyı okuduktan sonra hak verenler de ya da kendince ilgisiz bir sonuç çıkaranlar da olacaktır. Ne diyelim canı sağ olsun.

Artık ne kaybedecek zamanımız, ne yıpranacak sinirlerimiz ne de geleceğimiz için lüksümüz kaldı. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırırken empati yapmalıyız ve etrafımızda olup bitenlerden ders çıkarmalıyız.

Ortak akılla, sağduyulu ve mantıklı olmanın zamanı geldi de geçmek üzeredir. Ne felaket tellallığı yapacağız, ne de eğer yolsuzluk varsa yok sayacağız. Özellikle de basın özgürlüğünün sonuna kadar savunucusu olacağız.