Yeniçağ gazetesinin 21 Eylül 2015 Pazartesi günü ''Konuk Kalem'' köşesinde yayınlanan ''MHP Ne Yapmalı?'' başlıklı yazımızda son cümlelerimiz şöyleydi:

                1 Kasım 2015 genel seçimlerinden sonra sonuç ne olursa olsun Milliyetçi Hareket Partisi'nin saygıdeğer Genel Başkanı, Sayın Dr. Devlet Bahçeli bir kısım yöneticileriyle beraber yerlerini yeni, dinç ehliyetli ve liyakatli kadrolara Milliyetçi Hareket bayrağını daha yükseklere çıkaracak ve göndere çekecek kadrolara devretmenin plânlarını şimdiden yapmalıdır. Zira Cenab-ı Hak hiç kimseyi kayd-ı hayat şartıyla genel başkan olsun, milletvekili olsun diye yaratmamıştır.

                Bir futbol kulübünde bile ligde başarısız olunca; ya yönetim, ya antrenör ya oyuncular veya tamamı değişir. Biz her zaman yerlerde sürünmeye mecbur ve mahkûm değiliz.

                Siyasette kural; başarısız olan gider. Yenilere imkân ve fırsat verilir. Böyle olunca da Allah'ın izniyle dünyanın sonu gelmez. Hayat devam eder. Ülkücü Hareket bünyesinden her zaman yeni yöneticiler çıkaracak zenginlik ve tecrübeye sahiptir.

                1 Kasım 2015 seçimleri, Milliyetçi Hareket Partisi açısından tam bir hezimetle neticelendi. Bunun akabinde beklenen Sayın Genel Başkan Dr. Devlet Bahçeli'nin bu seçim mağlubiyetinin mesuliyetini üstlenerek derhal genel başkanlıktan istifa ettiğini açıklaması ve ''yol arkadaşları'' ile çekilerek Milliyetçi Hareket kadrolarının önünün açılması idi.

                Gelişmiş demokratik teamüller bunu gerektirdiği gibi gelişmiş Batı demokrasilerinde de böyle yapılıyordu. Ama MHP'de böyle olmadı. Her zamanki gibi komplo teorilerine sığınılarak Tanzanya'dan Moğolistan'a, Kuzey Kore'den Brezilya'ya, ABD'den Çin'e, Suudi Arabistan'dan Hollanda'ya kadar bilinen bilinmeyen bütün dünya devletlerinin MHP'yi engellemek için iş birliği yaptığını buna rağmen MHP'nin seçimlerden başarılı olarak çıktığı ve yetkili kadrolarının görev başında ve dimdik ayakta olduğu açıklandı.

                Pişkinliğin bu kadarına ''pes doğrusu'' demek durumundayız.

               Peki, bu durumda MHP'liler ne yapacak?

                Öncelikle, Merkez Yönetim Kurulu'ndan ve İl Başkanlarından  birkaç babayiğidin çıkıp ''kral çıplak'' deme cesaretini göstermesi lazım.

                MHP sadece 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasında 40 milletvekili ve 2 milyon oy kaybetmiştir. Bu ağır seçim mağlubiyetinin mesullerinin başta Sayın Genel Başkan olmak üzere en kısa zamanda temsil ettikleri görevlerinden çekilmelerini talep etmesi lazımdır. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi gerçekten bir siyasi parti ise bir siyasi parti gibi davranmalıdır.

                MHP'li Sayın Milletvekilleri 4 sene sonra TBMM üyeliğine ebediyen veda etmeyi düşünmüyorlarsa

-zira bu kadro değişiklikleri yapılmadığı takdirde 2019 seçimlerinde MHP'nin barajın altında kalması kuvvetle muhtemeldir- aynı şekilde yönetimi istifaya davet edip, seçimli bir Olağanüstü Kurultay talebinde bulunmalıdırlar.

                Arka arkaya yapılan seçimlerde bin bir fedakârlıkla, gecesini gündüzüne katarak MHP'nin başarısı için çalışan il ve ilçe teşkilat başkan ve yöneticileri, MHP üyeleri, MHP'ye gönül verenler, muhtelif toplantılar ve basın yayın kuruluşları aracılığıyla Sayın Genel Başkan ve ''yol arkadaşlarının''çekilmelerine dair taleplerini en yüksek şekilde dile getirmelidirler.

                 Aynı şekilde Milliyetçi Hareket'e gönül veren, oylarıyla destekleyen, gecesini gündüzüne katarak çalışan bütün MHP'liler, MHP Genel Merkezine telefonlarla, belge-geçerlerle, elektronik mektuplarla istifa taleplerini tekrarlamalıdırlar. Ayrıca il ve ilçelerde geniş katılımlarla yapılacak basın toplantılarıyla bu çağrılarında ısrar etmelidirler.

                Bunu yaparken de kırmadan, dökmeden, hakaret etmeden, meşruiyet dışı hiçbir işe tevessül etmeden MHP'liliğe yaraşır bir ağırbaşlılık ve vakarla aynı zamanda yüksek bir medeni cesaretle demokratik tepkilerini ve taleplerini dile getirmelidirler. 

                Milliyetçi Hareket Partisi'nin Sayın Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli bu görevinden istifa edip MHP'yi seçimli bir kurultaya götürmediği, MHP'nin gerçek bir siyasi parti olarak yeni bir inançla, yeni bir heyecanla, yeni umutlarla büyük hedeflere yönelip Türk Milletinin günlük hayatı ve büyük geleceğine dair özlemlerini siyasi dile tercüme edip iktidara talip olmadığı takdirde, sonuç hüsran olacaktır. MHP'nin mevcut kadrolarla ve bu anlayışla devam ettiği takdirde gelecek zaman içerisinde toparlanması mümkün gözükmemekte, yapılacak ilk genel seçimlerde barajın altında kalması -temenni etmiyoruz ama- kuvvetle muhtemel görülmektedir.

               Milliyetçi Hareket Partisi'nin Sayın Genel Başkanı ve başkanlık divanı üyeleri değerli arkadaşlarımız eğer gerçekten Milliyetçi Hareket Partisi'nin Türkiye'nin geleceği açısından vazgeçilmez olduğuna inanıyorlarsa, ''önce ülkem, sonra partim, sonra ben'' ifadelerinde samimi iseler kendilerinden bu fedakârlığı isteme hakkına sahip olduğumuzu düşünüyoruz.

                Hemen belirtelim ki ne Sayın Genel Başkan ile ne de diğer yönetici arkadaşlarımızla şahsen bir alıp veremeyeceğimiz yoktur. Bir kısmı da değerli dostlarımızdır.

                Ne Sayın Genel Başkanın ne de mesai arkadaşlarının şahsiyetleri tartışma konusu değildir. Burada Dr. Devlet Bahçeli'nin kişiliğini, nezaketini, ağırbaşlılığını, milliyetçiliğini, dürüstlüğünü, antika arabalarını, düzgün kıyafetlerini, tespihini, Ferdi Tayfur'u dinlemesini tartışmıyoruz.

                Esasen dürüst ve faziletli olmak her Türk Milliyetçisi için asgari şarttır.

                Bizim burada tartıştığımız MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli'nin bir türlü genel başkanlıktan liderliğe terfi edememesi ve MHP'nin arka arkaya yaşadığı seçim mağlubiyetlerinin birinci derecede mesulü olduğu hususudur.

                Hatayı kabul etmek ve hatadan ders çıkarmak, başarısızlığın mesuliyetini yerine getirmek ayrı bir insani erdemdir.

                Ülkü Ocakları'nın genel merkezinde ve şubelerinde görev yapan sevgili gençlerimize de bir sözümüz, kırk iki-kırk üç sene önce Ülkü Ocakları'nın birçok kademelerinde vazife yapmış ve Allah'ın izniyle yüz akıyla çıkmış bir ağabeyleri olarak bir tavsiyemiz olacaktır:

                Ülkücü Milliyetçi Hareketin kendi içindeki günlük siyaset tartışmalarında taraf olmayınız. Kendinizi geleceğin Milliyetçi Büyük Türkiye'si için donanımlı, bilgili, imanlı ve vatansever, hiçbir dünyevi mevki ve makam için kapı kulluğuna tenezzül etmeyen, şahsiyetli ülkü erleri olarak, Milliyetçi kadroları olarak hazırlayınız.

                Kendinizi hiçbir faninin önünde eğilmeyen, Allah'tan başkasına kulluk etmeyen karakter abideleri olarak yetiştirmelisiniz. Sizler ne birilerinin koruma-güvenlik elemanı, ne de politikacıların çanta taşıyıcıları mevkiine düşmemelisiniz. Rahmetli Türkeş Bey'in sözüyle:

                ''Gençler, hepiniz birer Türk Bayrağısınız. Bayrağı yere düşürmeyiniz ve lekelemeyiniz."

                Sadakat Türk Milliyetçiliği davasınadır.

                Hele de Türkiye'nin 1970'li 1980'li yıllarında ateş çemberinden geçmiş Ülkücü ağabeyleriniz, amcalarınız, babalarınızla ilgili üslubunuzun Ülkücülüğe, Türk-İslam ahlakına, Türk töresine uygun olmasına azami dikkat göstermelisiniz.

                Ufuksuzluğun, tembelliğin, cesaretsizliğin, bilgisizliğin, heyecansızlığın, enaniyetin, dar kadroculuğun kahredici pençesinden bir türlü kurtulamayarak Ülkücü Milliyetçi Hareket'in siyaset cephesinin yerlerde sürünmesine sebep olanlara söylenecek tek söz:

                ''Haysiyetinizle çekilin!'' olmalıdır.

Editör: TE Bilişim