Çevreyi Katledenlerin Timsah Gözyaşı 5 Haziran Dünya Çevre Günü !
 
      Sürdürülebilir (siz sömürülebilir okuyun) kapitalist ekonomi için çevrenin daha çok tahrip edilmemesi bilinci 20. Yüzyılın 70’li yıllarında egemenleri İsveç`in başkenti Stockholm`de (1972) bir araya getirip Dünyanın çevresel sorunlarına dikkat çekilmesi ve bu sorunların giderilmesi için toplantı günü olan “5 Haziran” gününü Dünya Çevre Günü olarak ilan etmişlerdi.
 
      Çevresel sorunların uluslararası alanda bir arada tartışılmaya başlandığı ilk konferans olarak adlandırılan Stockholm Konferansı`ndan sonra da birçok uluslararası etkinlik gerçekleştirilmiş ve çevre sorunları irdelenmiş sorunun kökeni olan kapitalist üretim tarzı maskelenerek “temiz doğa, yaşanılır dünya” mavallarıyla emekçi kitleler maniple edilerek korbon salınımına dair sınırlamaları bile kabul etmeyen emperyalist kapitalist devletler lehine uygulamalar kolaylaştırılarak, yaptırımlar uygulanmayarak adeta dünyamızın yok edilişine göz yumulmuştur.
 
       Dünya çevre günü dünyada olduğu gibi ülkemiz için ne yazık ki, kutlamaların yapılabileceği bir gün değildir! Gittikçe artan çevre sorunları, çevre mevzuatındaki tahribatlar, bu sorunlarının çözümünde kilit role rahip olanların vurdumduymazlıkları gibi birçok gerekçe, iller bazında valiliklerce yapılan “çevre yürüyüşleri, sembolik çöp toplamalar vb.) etkinliklere içimizden gelerek katılmamızı engelliyor.
 
       Bu ülkenin sorumlu yurttaşları, demokratik çevre örgütleri, STK ları yaşanan çevre sorunlarını somut olarak görüyor ve çözüm üretmeye çalışıyor. Ne var ki, siyasi irade ve temsilcisi olduğu kapitalist egemenler çevre sorunlarına çözüm üretmekten çok, doğayı yapılaşmaya, ranta, talana teslim etmeyi tercih ediyorlar. (kentsel dönüşüm-termik santraller- nükleer santral kurmaktaki inat vb.vb.)
 
     “Kalkınma”, “sürdürülebilir” sözcüklerinin geçtiği konuşmaların yazıların gerçek çevre bilinci olanlarda mide bulandırıcılığı orta yerdeyken bu ve benzer kavramları yalnızca yapılaşma olarak algılayan kapitalist anlayış, halkın huzurunu, sağlığını, sağlıklı çevrede yaşama hakkını  hiçe saymakta,  demokratik katılım kavramını ise tamamen kapsamın dışında tutmaktadır.
 
       2014 5 Haziranında ülkemizin çevresel hali pür meal-i kuş bakışı bence şöyle görünmektedir; Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci birçok projede by-pass edilmiş adeta yok hükmüne getirilmiştir. Hatta 3. Köprü gibi büyük projelerde halk için değil kredi kuruluşları için ÇED raporu hazırlanması gibi trajikomik bir vaziyet almıştır.
 
      Orman kanunu, bu kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmelikler, Milli Parklar Yönetmeliği, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gibi birçok yönetmelikte değişiklik yapılarak doğal alanların yok edilmesinin önü açılmış, yıldızlı oteller cenneti haline gelen bir yapılaşma için en güzel doğal alanlar “turistik ”yapılaşmaya peşkeş çekilmektedir.
 
       Doğa tahribatına, kent içerisindeki yaşam alanlarının yok edilmesine karşı alınan hukuk kararları uygulanmamakta “o mahkemenin de üstü var biz de oradan iptal ettiririz” mantalitesiyle hareket edildiği görülmektedir.
 
       Cennet köşelerde mikro HES inşaatları hukuk tanımadan, bilim tanımadan, halkı tanımadan fütursuzca devam etmekte içilebilir su kaynaklarının özel şirketlerin eline geçmesi için tam seferberlik hali sürmektedir.
 
         Geri kalmış, atıkları yönetilemeyen bir teknoloji olan Nükleer Santrallerin yapılması için süreç inatla devam ettirilmekte Sinop ve Mersin halkının tüm itirazlarına rağmen bu yerleşim bölgelerinin denize sıfır (Mersin Akkuyu-Sinop Gerze) gibi cennet köşeleri Nüklüer santral inşatlarına açılarak o yörelerin ve tüm ülkemizin geleceğinin kabusa dönüştürülmesi iradesini göstermeye devam etmektedirler.
 
       3. Havalimanı, Kanal İstanbul gibi İstanbul`u,    Bursa`da, Diyarbakır`da, Ankara`da, Adana`da, İzmir`de, Samsun`da, Antalya`da ve İlimiz Niğde de devasa yoğunlukla devam etmektedir, İlimiz katı atık çöp depolamasından tutunda Akkaya baraj göledi kirliliği sorunsalının çözümlenmemesi dahi 2014 5 Haziranının kuş bakışı çevre görüntülemesine yeterde artar bile.
 
      Sözün özü özeti: kuraklık, içme suyu azalması, tarım arazilerinin rant a açılması vb. Listeyi uzattıkça uzata biliriz. Siyasal iktidar temsilcisi olduğu sınıfın refleksini göstererek “çevre işlerinin pahalılığından” dem vuruyor. Hal böyle olunca bu ülkenin çevreye duyarlı sıradan yurttaşları olarak yüreğimiz burkuluyor ve fakat çevre sorunlarının çözümünde inadına mücadele etme kararlılığımız da gün be gün bileniyor. Bu nedenle Çevre Mühendisleri Odasının belirttiği gibi “zaman kutlama zamanı değil, "ekolojik yıkımla mücadele" zamanıdır!”
 
      Sağlıcakla kalın çevre mücadelesi içerisinde kalın.