Adı Pelin;
13’nü yeni bitirmiş, genç kızlığa yeni adım atmanın heyecanıyla, olan biteni anlamaya çalışıyor!
*
Abisi Alican;
Yaşı 21, o Pelin’den farklı olarak olan bitenin her şeyin farkında, içindeki isyan babası için değil haksızlık için atıyor…
*
10 Nisan 1963 yılı Niğde Bor ilçesi Bahçeli Kasabasında demokrat bir ailenin evladı olarak dünyaya merhaba dedi. Babası siyasi şubede polis şefiydi. Annesi ev hanımıydı. Her tipik Türk ailesi gibi, annesi babasına çıkışırdı. “Dünyayı sen mi kurtaracaksın?” diye…
33 yıllık meslek hayatında bir kez olsun boyun eğmemişti Vedat Bey…
12 Mart Muhtırasında sen çok düşünüyorsun diye “daha çok düşünmesi” için Artvin’e sürgün edilmişti.
1980 yılında ki kanlı darbede ise babasını bir kez daha doğdukları topraklardan uzaklaştırmak için sürgün edileceklerdi. Kaderdi belki ailenin sürgün edilmek…
***
Adam olacak çocuk derler ya, bizimkisi o cinsten bir çocuktu. Daha ilk sürgününde anlamıştı, sürgünün ceza değil onur olduğunu, Artvin’de daha 9 yaşında “sürgün çocuğu” olarak özgürlüğe kucak açmış, haksızlığa isyan bayrağı çekmişti.
***
İlkokula Bahçeli’de başlamasına rağmen, Kayseri Aydınlıkevler’ de bitirebilmişti. Zeki ve çalışkandı. O kaderini babası gibi çizmeye hazırlanıyordu, halka ve devletine hizmet etmeye, talancı ve haksızlara savaş açmaya…
Lise eğitimini 1980’nin Haziran ayında tamamladı. 17 yaşında bir delikanlıydı. Öğretmen olmak istiyordu. Ama o kara gün onun hayallerine koca bir set çekti. 12 Eylül darbesi babasını yine bir Anadolu kentine sürgün ettirirken, eğitim faaliyetleri bir yıl askıya alınmıştı.
1981 yılında Gazi Üniversitesi Bolu Eğitim Enstitüsüne girmeye hak kazandı. O heyecanla beklediği, mesleğine kavuşacaktı ama hayallerini süsleyen o yüksek eğitim, 12 Eylül faşizminin kara ellerinde yok olmuştu. Konuşmak yasak, düşünmek suçtu, ne garip ki o bir öğretmen olacak delikanlıydı.
***
1983 yılının yaz ayında okulundan mezun olduğunda içindeki öğretme aşkı, 20 yaşının verdiği gençlik heyecanıyla sürüyordu. Devlet sakıncalısın dedi, daha mesleğe başlamadan ilk cezasını verdi. Öğretmen açığının en üst seviyede olduğu, liseden mezun olanların öğretmen olduğu o yıllarda, bizim delikanlıya atama yapmadı.
Delikanlı yılmadı! Ekmeğini taştan çıkardı. 1 yıl sonra beklediği o haber gelmişti. Mardin’de ilk öğretmenliğine başlayacaktı.
Birinci sınıfta aldığı öğrencilerini görev süresi dolmasına rağmen, beşinci sınıfa kadar bırakmadı. Çünkü o öğrenciler onun ilk göz nuru, ilk emeğiydi. O hiçbir zaman öğrencilerinden ayrı kalamazdı.
***
1989 yılı bizim delikanlı için bir milattı. Ayşe hanımla dünya evine girmişlerdi. Kendisi gibi bir kamu emekçisiydi.
Nihayet eş durumundan memleketine adım atmıştı…
***
Yıl 2012… İdarecilik kadrosunda bulunmayan bizim delikanlı 28 yıldır asla öğrencilerinden ayrılmadı.
28 yıllık mesleki yaşantısında sicil notu yani mesleki faaliyetlerinde sicil notu bir kez olsun 90’nın altına düşmedi.
Ama babasını kendisine örnek almıştı bir kere, Niğde’de hakkında 19 soruşturma açıldı. 19’nunda üstesinden geldi. Hepsini mahkeme kararlarıyla çürüttü. İyi bir hukukçu olması da oradan geliyor zaten…
O iyi bir çevreciydi. Her yıl şunu yapmalıyız diyen sözde eğitimcilere, kurum amirlerine inat kazma kürek elde binlerce fideyi toprakla buluşturdu. Çünkü bizim delikanlıya göre fideler büyüyecek ve meyve verecekti. Tıpkı öğretmenliğini yaptığı binlerce öğrencisi gibi…
O Niğde doğa ve Çevre Derneğinin kurucusuydu.
***
Kimsenin tavuğuna kışlamadı, ama haksızlıklara da göz yummadı. Eğit-Sen’in Niğde’de kuruculuğunu üstlendi. Daha sonra 1990’ların meydanlarda olacak olan sendikası olan Eğitim-Sen’in Niğde Şubesi’ni kurdu. Atatürkçü düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme derneği üyesi olarak aydınlık bir Türkiye için mücadele etti.
***
Şimdi o bizim genç delikanlı , İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından açılan bir soruşturmaya istinaden atama kararnamesi ile tayini Rize’ye çıktı. Kendisi hiç ama hiç üzülmedi. Bir namuslu eğitimcinin apoleti sürgündü, tıpkı babası gibi. İşin acı yanı ki yürekleri sızlatan ona bu soruşturmayı açan kurumun başında başka bir sendikanın üst düzey görevlerinde bulunmuş bir müdür vardı. Adı Celalettin Ekinci…
Oda bir baba, oda bir eğitimci, oda 28 Şubat despotizminin acılarını çekmiş birisi ama bu sürgüne göz yumması bana göre en büyük vicdan muhasebesi nedeni…
***
Sürgünü duyduğumda düşündüm! Bizim genç delikanlıyı aradım!
Hocam nedir bu iş diye!
Bir yandan da hocamı düşündüm;
O bir öğretmendi, o bir sendikacıydı, o bir demokrattı ve o gerçek bir eylemciydi. Ne yalan söyleyim iyi de bir gazeteciydi.
Şimdi meydanlar bizim delikanlısız boş, ama Rize meydanları daha gür haykıracak bizim delikanlının sesiyle…
***
Şimdi buradan sesleniyorum sayın Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’na ve Ömer Selvi’ye bilmiyorum doğru mu yapıyorum ama siz söylenenlere bakmayın. Duydum ki birileri bizim delikanlı hakkında yanlış bilgiler vermişler. Yok bölücüymüş, yok terörü destekliyormuş diye…
O eli kanlı katil olmadı hiçbir zaman,
O hiç mi hiç eline silah almadı çekip birisini vurmak için,
O bir kez olsun bu milletin etinden tırnağını ayırmak için kalem oynatmadı.
O sadece özgürlük dedi,
Aş dedi,
Sevda dedi ve düştü yollara…
O bağlı bulunduğu her STK’da özgürlükten, bağımsızlıktan ve dürüstlükten yana tavır koydu.
Açıkça söylüyorum Eğitim-Sen’in politik duruşunu benimsemesem de bizim delikanlının duruşu hep örnek olmuştur.
Bizimle aynı düşünmeyebilir, sizin istediğiniz gibi hareket etmeyebilir ama bu sürgünle elde edeceğiniz bir kar asla yoktur sadece demokrat insanların vicdanını zedelemekten başka…
12 Haziran 2011’i düşünüyorum, o meşhur balkon konuşmasını “Hesaplaşma değil, helalleşmeyi” tercih eden Başbakanı! Oysa bu bir hesaplaşmadır. Bu üstelik sizin yöneticileriniz sözlerine inat bir hesaplaşmadır.
Sayın vekillerim yemin ederim ki sizleri yanlış bilgilerle oyuna getirmeye çalışıyorlar. Gerçekten demokrasiye inanıyorsanız, gerçekten farklılıklara saygı duyuyorsanız ve bir damla olsun vicdanınızın sesini dinlemek istiyorsanız beni okumayı bırakında bizim genç delikanlıyı arayın! Çünkü gerçek apaçık karşımızda, üstelik tüm çıplaklığıyla…
Hatay’da polis memurlarını sıraya çeken Vekil’in evlatları değiliz biz, ama sizler, düşündüğü için sürgün edilen bir ilin milletvekillerisiniz. Bu olaya göz yumarsanız, yapılan her türlü haksızlığa göz yummuş olursunuz…
Merak mı ediyorsunuz o genç delikanlının adı “Göksel Rıza ÖZKAN’dır”13’lük Pelin’in, 21’lik Alican’nın biricik babaları, Ayşe hanımın canından çok sevdiği eşidir…
 

Konu ile ilgili Borhaber.net sitesinde çıkan haberler için aşağıdaki linklere tıklayın


Yerele Yazı Yazmak Sürgün Nedeni