Temmuz ayı ortalarından beri meydana gelen, ülkenin varlığına kast eden ciddi kalkışma ve akabinde demokrasi nöbetleriyle devam edip ihanete kalkışanların tespit edilmesine yönelik oluşan karmaşık gündem, ortaya çıkardığı travmalar eşliğinde hepimizi etkiledi.

Böylesine vahim denebilecek, içinde 250 civarında şehit barındıran yıllarca projelendirilmiş sosyal bir olaydan sıyrılıp, günlük yaşamın akışına kendimizi bırakmak ise zaten başlı başına bir iş.
Oysa hayat devam ediyor…

Normal yaşama dönüp ülke sorunları kadar yerelde ki sorunlarımızı da önümüze koyup değerlendirerek, kentimizi ayakta tutacak projeler ve çözüm önerileri noktasında harekete geçme zamanlarını kaçırmamak gerekiyor.
15 Temmuzdan bu yana yaklaşık 4 ay geçtiğini düşünürsek olası tehlikeli kalkışmaların önlemlerini, güvenimizi esirgememiz gereken devlet kurum ve büyüklerimize bırakarak, varlığımızı sürdürdüğümüz şehrimiz ve onun sorunlarına odaklanarak çözüm üretme konusunda hiçbir mazeret üretmeden çabalamak zamanını kaçırmamak gerekiyor.
Yakın zamanda ilimizdeki bir banka ziyaretinde, ekonomiyi döndüren çeklerin dönme hızını gözlerken, hayrete düşmemek elde değildi.

Kentimiz oluşan ticari daralmayı, inşaat sektöründeki rutin satışların dışındaki azalmayı ve tarım kenti olan ilimizde patates ve elma gibi ciddi boyutlarda üretilen ürünlerin para etmemesi kaynaklı çiftçiyi perişan etmesinin önlemlerini tekrar etmekten ziyade, harekete geçerek somut çözümlerle aşmak, artık bir zorunluluk olarak karşımıza dikiliyor.

İşte bu bağlamda Niğde Ticaret ve Sanayi Odasınca düzenlenen “ Müşterek Meslek Komitesi Toplantısı” çerçevesinde dile getirilen sorunların sadece dile getirilmekten öteye taşınıp, gerçekçi adımlarla çözüme kavuşturulması gereği zorunluluk haline geliyor. Bu toplantıyı özel kılan esas durumun, konunun muhatapları olan Niğdeli Vekillerimizin üçünün de bu toplantıya katılanlar arasında olması elbette önem arz ediyor.

Gerek Sayın Kavaklıoğlu gerekse de Sayın Özegen, iktidar milletvekilleri olarak çözüm odaklı düşünme, harekete geçme ve devam eden girişimlerinin takip edilmesinde mutlaka çabalayacaklardır.
Bor ilçemize askeri birlik kurulmasının öncelikli olarak halledilmesi ve yaşama geçirilmesi için gereğinin yapılmasının takipçiliği artık kendilerinde.

Lakin bir ilin gelişiminde etkin rol oynayacak zengin turizm kaynaklarına erişilmesi kadar, sanayinin gelişimine katkı verip gelen yatırımcıya kolaylık sağlayacak havaalanımız için ısrarcı olunması gerekiyor. Bingöl, Iğdır, Sinop gibi illerde yapılan havaalanlarına baktığımız zaman Niğde’ni buralardan ne eksiği var sorusunu sormadan önce şu an projelendirilerek yapım aşamasında olan Gümüşhane Havaalanını dahi düşündüğümüzde, Niğde için değil bir bölgesel havaalanı, hatta başlı başına bir kent havaalanının elzem olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak algılanmalı ve ısrarcı olunmalıdır.
Hele ki İzmir de ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin gibi bir kahramana eşdeğer olan Niğdeli Şehit Ömer Halisdemir gibi bir vatan evladını bağrından çıkaran kentimizde, mevcut bulunan yerlerin ismini değiştirerek vermek yeterli olmamalıdır. Kendisinin ismini vererek ölümsüzleştirmek kadar sıfırdan yapılacak bir havaalanına “Şehit Ömer Halisdemir Havaalanı” ismini vererek yaşatmak, hem ilimiz hem de ülkemiz için daha anlamlı olacağı gibi, aynı zamanda paraşütçü olan kahramanımızı daha simgeler nitelikte olacaktır.

Geçtik havaalanını, şu an yapılan hızlı tren projesine bile dahil olamamışken neyin havaalanından bahsediyoruz diyenlerde pek haksız sayılmazlar.

Kayseri’den kalkan bir hızlı trenin Nevşehir, Aksaray oradan da Konya, Adana ve Antalya’ya ulaşmasını bu ilde yaşayan bir fert olarak içime sindiremiyorum. Bu güzergaha sadece Türkiye haritasına bakıldığında dahi “hadi bir trencilik oynayalım ama bu tren Niğde’ye uğramasın” bilmece sorusu gibi sorulduğunu düşünüyorum gayr-i ihtiyari olarak.
Nitekim, bu sorunun cevabını uğranılan ve projelendirilen illere baktığımızda zaten görüyoruz.
Tanımlamalara bir tarım ili olarak geçen kentimizin; gerek üretim ve ücretlendirme gerekse de tarımda öncelikli iller ve teşvikler kapsamında ki ülke geneli değerlendirmelerinde göz ardı edilmesi, sadece Başkent Ankara’nın buraya bakışı olarak değerlendirilmemeli.

Türkiye’nin yatırım cennetine döndüğü, büyüme ve gelişme noktasında ciddi işlere imza atıp elini taşın altına koyan bir iktidar döneminde hem de…  

Kayahan’ın meşhur parçasında olduğu gibi “Allah’ım neydi günahım, ben nerde yanlış yaptım” sorusunu, artık ciddi ve hesapsız haliyle, şarkı tadında bile olsa sormamız gerekiyor.

Elbette ben nerde yanlış yaptım sorusunu, “biz nerde yanlış yaptık şeklinde”, kolektif bilinç halinde çoğaltarak, herkes kadar başta kendimizi sorgulamamız şartıyla.